Kemal Ural

"Eylülizm, Türkiye'de İslam'ın altın çağıdır."  Yalçın Küçük

Tarih tanıkları ve duygularını bir bütün içine alan ve onlardan ders çıkarılan bir bilimdir. Bu bilimin içerisinde sınıflar, uluslar ve halklar bir bütünün geniş bir parçalarını oluştururlar ve geçmişi anlatan insan hikayeleri bırakırlar geleceğe.

Bazen bu dönemi en iyi bir şiir anlatır, bazen bir roman, bazen ise bir söz her şeyi anlatır. 12 Eylül’ün tanıkları bu günleri yüreklerinde bir eksiklikle tamamladılar. Kaybedilenlerin, işkencelerin ve acıların yüzlerde bıraktığı derin çukurlardan daha keskin tanıkları olamazdı 12 Eylül’ün.

 Öncesine kısa bir parantez;

70’lerin sonlarına yaklaşırken Avrupa ve Asya’nın tam ortasında yer alan Türkiye, tüm dünyada devam eden kitlesel halk eylemleri rotasını devrimcilerin belirlediği bir alana doğru ilerliyordu.

12 Mart Cuntası Sol-Devrimci mücadeleyi zayıflatamamış aksi yönde kentlerde ki politik muhalefeti Anadolu’ya ve köylere taşımıştı. 70’lerin sonlarında Kürt sorunu artık daha yüksek bir politik muhalefeti yaratırken grevler ve Sol-Sağ örgütler arasında ki çatışmalar bir kavgadan daha ileri bir boyutun kapılarını açıyordu.

Türkiye 1950’li yıllarda yüzünü döndüğü NATO ve Batı bloğunun en doğuda ki temsilcisi olarak devam eder iken kendi ülkesinde büyüyen öğrenci hareketlerinin merkezinde yer alan Anti-Emperyalist mücadelenin kitleselleşmesinden çok büyük endişe duyuyordu.

60’larda başlayan ve bir bütün olarak ilerleyerek 70’lerde devam eden işçi mücadelesi hak kazanımlarının büyümesi meselesi ile öğrenci hareketi ile ittifak yapıyor ve bunlara bir bütün olarak ulusal sorun ve çelişkileri ile Kürt halkı Sol hareketin müttefiki haline geliyordu.

NATO’nun doğuya yayılma planı için en önemli parçası olan Türkiye’de böyle bir durumun oluşması oldukça endişe verici bir olaydı. Daha önce 12 Mart’a yönetime el koyan Cunta özellikle artık köylere kadar sıçrayan liselere kadar inen Sol mücadeleye karşı desteklediği Sağ örgütler ile sonuç elde edemiyordu. Hem sistemin hem de Türkiye’nin stratejik müttefiklerinin yeni bir güce ihtiyacı vardı.

Bu güç Komünizm ile Mücadele Dernekleri’nin içinden çıkan yeni bir güç olan Siyasal İslam ve onun örgütlenmesi idi. Bunun temelleri devlet nezdinde atılıyordu.

Malatya, Çorum’da kanlı bir plan denenmiş hedefe ulaşılamamış, Maraş’ta 120’den fazla insanın öldüğü bir vahşi kırım yapılmıştı.

1 Mayıs 77 den başlayan ve askeri cuntanın yolunu açan bu güçler 80 yılına girildiğinde artık kanlı hesaplaşmalar ile halkı sindiremiyordu. Yeni bir dönemin ilk planı ve yatıştırma süngeri Ecevit hükümeti bir başkalaşım içine giriyor parlamento işlevsiz hale geliyordu.

Sermaye bu durumdan ciddi anlamda şikayetçiydi. Mart ayı grevleri hem hükümeti hem de büyük sermayeyi korkutmuştu. Acil eylem planları dahil uygulanamıyordu. Sol içi tartışmalar karamsarlığı artırıyordu. Düzenin yaşamını devam ettirmesi için tekrar orduya yaslanması gerekiyordu.

Ordu_yönetime_el_koydu

EYLÜL YILLARI

12 Eylül 1980 yılında Askerin yönetime el koyması ile dönemin Genel Kurmay Başkanı Kenan Evren hükümeti göreve geldi.

Darbenin  çok hızlı bir refleks hareketi göstermesi bunun uzun ve planlı bir darbe olduğunu gösteriyordu. İlk saatlerde NATO ve ABD’ye bağlılık yemini eden darbeciler siyasal figürlere ve halka ilk günden ağır bir bilanço çıkarmaya başlamıştı.

Darbenin esir alamadıkları ülke dışına kaçmaya çalışıyor, kalanlar ise uzun sorgulama ve işkence hapishanelerine götürülüyordu.

İdamlar ve kayıplar altında ülkede ideolojisiz olduğunu iddia eden cunta neo liberalizmin ve siyasal islam’ın önünü açacak bir çok politik karara hızla imza atıyor.

Özallar, Çiller döneminin temellerini atıyordu. Cemaat liderleri darbenin temel müttefikleri haline gelmişti. Sendikalar, partiler kapanmış çok hızlı Anayasa komisyonları kurulup baskı altında yasakçı bir anayasa hazırlanmış ve kurumsallaşmıştı. Öznel olarak yaşanan olaylara, acılara değinmek yerine 12 Eylül’ün politik reflekslerine değinmekte fayda görüyor ve  12 Eylül’ün kişilere değil tüm ülke yurttaşlarının esareti anlamına geliyor…

EYLÜLİZM’İN SİYASAL KAPSAMI

 70’li yıllarda Erbakan ile siyasi temsiliyet kazanan Siyasal İslam özellikle Anadolu Sermayesi’nin desteğini henüz alırken şehirli burjuvazinin, kentli sermayenin birinci tercihi hiç olmamıştı.

60’lı yıllarda devlet merkezli siyasal ideolojinin yastık altı silahı olan Ülkücü Hareket siyasi olarak köylülüğü kapsayamaması Türkiye’de 70’lerin sonlarında başlayan Kürt ulusal örgütlenmesinin önüne de engel olamıyordu.

Siyasal İslam hem Kürt sorununa hem de Anadolu emekçisine ve köylülüğe hitap eden bir devlet ideolojisi olabilme olasılığı başta ABD olmak üzere Türkiye’de devlet aklının da bu siyasi hattı desteklemesine sebep oluyordu.

Eylülizm’in siyasi karakteri 1923 te kurulan cumhuriyetin çözümsüz bıraktığı tüm meselelerin çözümünü ertelenmesi ve siyasal baskı ikliminin kalıcı hale gelmesinin politik kartıydı.

images-45-565x240

 EYLÜLİZM VE NEOLİBERALİZM

Piyasalaşma ve Avrupa’ya açılma daha iyi müttefik olma düşüncesi ile yola çıkan 12 Eylül tek anlamı ile Türkiye halkı için baskının, şiddetin günleri değil aynı zamanda ekonomik esaretin başlangıç günlerini getiriyordu.

Büyük şehirlerde ki sınıf hareketlerinin ve sendika mücadeleleri bir türlü parçalanamamış , memur hareketi en az sınıf hareketi kadar politikleşiyordu. Yoğun işçi havzaları bu sınıfsal gücü itekliyor, sendikaların örgütlenmesini kolaylaştırıyordu. Burjuvazi bu durumun temel sebebini olarak kamuda ki geniş sınıf gücünün özel sektöre etkisi olarak görüyordu.

Kamunun geniş mali gücü ve üretim gücü yerli, yabancı sermayenin hem iştahını kabartıyor hem de devlet içine düştüğü mali ve güçlü bataktan bir can simidi arıyordu. İlk akla gelen uygulandı. Özal ekonomi politiği ve yağma sanatı 12 Eylül’ün siyasi karakteri oldu. Türkiye’de sermaye hem İslam şemsiyesi altında yoğun bir siyasi baskı altına alınır iken özelleştirmeler ile ekonomik baskı altına alınmış bir hale gelmişti.

Kenan Evren, 7 Ocak 1991’de yaptığı bir açıklamada, “Eğer 24 Ocak kararları denen kararların arkasından 12 Eylül dönemi gelmemiş olsaydı, o tedbirlerin fiyasko ile sonuçlanacağından hiç şüphem yoktu. Böyle sıkı bir askeri rejim sayesinde o tedbirler meyvesini vermiştir” demişti.

Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) başkanı Halit Narin ise 12 Eylül 1980 sonrasında “Bugüne kadar hep işçiler güldü, şimdi gülme sırası bizde” demişti.

24-ocak-kararlari-nedir-2-563_2-41

Türkiye ekonomisi açısından dönüm noktası olarak kabul edilen, Demirel- Özal ikilisinin yabancı sermayeye, borçlanmaya ve ithalata bağımlı bir ekonomik model oluşturulması için IMF ve Dünya Bankası desteğiyle uygulamaya koymak istediği 24 Ocak kararları Kenan Evren’in de dediği gibi 12 Eylül 1980’de askeri darbesi ile hayata geçirildi.

Turgut Özal'ın mimarlığını yaptığı, Süleyman Demirel hükümetinin altına imzasını attığı, Türkiye Cumhuriyeti ekonomisinin karma ekonomiden serbest piyasa ekonomisine geçirildiği 24 Ocak 1980 tarihli tarihi kararlar. İddiaya göre Turgut Özal'ın askere verdiği "şu sıralar darbe filan yapma niyetiniz varsa ekonomiyi de elinize alırsınız, hele bi bekleyin" şeklindeki brifingle darbenin geciktirildiği söylenir, ama aynı darbe, sonrasında kararların uygulanmasında çok kolaylık sağlamıştır.

indir-7

12 EYLÜL VE DEVAMI

 80’ler ve 90’lar Türkiye’de çözülmeyen ve birleşmeyen bir çok siyasi ve toplumsal sorunun ötelenerek aşılmaya çalıştığı bir dönemdi. Cumhuriyetin ana unsurları olan Aleviler ve Kürtlere yoğun baskının başladığı Cunta’nın en kanlı yollar ile can yaktığı bir zamanda hızlı bir kanal buldu. 80’lerde başlayan öfke 90’larda patlama eşiğini aştı ve 70’leri aratmayan politik bir kimlik arayışına dönüştü.

İç siyaset her gün eriyor, merkez sağ ve merkez sol partileri bu soruna cevap veremiyordu. Cuntanın ana karakteri olan İslamcılık 90’lar için hazırlanmışçasına göreve getirildi. Sınıf temelli mücadele SSCB’nin dağılması ve zayıflaması ile kimlik mücadelelerine dönüştü Siyasal İslam’ın göreve başlaması en kanlı dönemlerden birinde oldu.

Siyasal figürler, dolandırıcı bankerler, gladyo ve derin devlet, mafyacılık, ekonomik krizler artık ülkenin siyasal bülteni oluyordu. Devlet bir kimlik yaratmış ve bu kimlik toplumu iç çöküş planlamasını yaratan temel kopuşları hızlandırmıştı. 12 Eylül siyasal ve politik olarak bir narkoz döneminden komaya giriş dönemi olmuştu.