Biz geçen yıl, gördüğümüz en korkunç darbe planı olan Balyoz’un belgelerini yayımladığımız zaman, medyanın büyük bir kısmı bu planlarda ortaya çıkan “katliam” hazırlıklarıyla, cami yakma girişimleriyle, kendi uçağımızı düşürme operasyonlarıyla uğraşma yerine, geleneksel refleksleriyle planların “sahteliğini” kanıtlama peşine düşmüşlerdi.

Onlar için “orduyu ve generalleri” aklamak, darbede öldürülecek insanların hayatlarından daha değerliydi.

Bugün bile bu talihsiz ve insafsız çabaları sürdürenler, darbecileri kurtarabilmek için “darbeyi ortaya çıkaranları” suçlamaya çalışanlar var.

Ama böyle vahşi ve detaylı bir planı ne saklamak, ne savunmak mümkün.

Bu kez “Balyoz” darbesinin yeni belgeleri Gölcük’teki askerî karargâhtaki gizli bölmede, üstelik de askerlerin gözetimi altında yapılan bir araştırmayla gün yüzüne çıkarıldı.

Yeni çıkan bu belgelerde, “operasyon timlerinin” yeni ayrıntıları var.

Ayrıca, “darbenin yakalanması” halinde, bu darbenin nasıl “askerî tatbikat” görüntüsü altına saklanacağı da anlatılmış.

Çok garip ama bugün darbecileri savunanlar da, o gün darbeyi hazırlayanların öngördüğü taktiği kullanarak, bunun bir “tatbikat” hazırlığı olduğu iddiasının arkasına saklanmaya çalışıyorlar.

Ama Gölcük’te ele geçen belgeler artık bu oyunlara pek imkân vermiyor.

“Belgeler sahte”
avazesi de bu kez yankı uyandıramayacak.

Çünkü belgeler, karargâhın içinde bulundu.

Balyozcuların planları ise tüyler ürpertici.

Daha sonra Kafes Eylem Planı’nda gördüğümüz gibi hedef gene “gayrımüslim” aydınlar.

Öldürülecek olanları isim isim saymışlar.

Patriği, Hrant’ı, Etyen’i, Sevan’ı vuracaklarmış.

Bu listede adı geçen Hrant Dink, tam da plana uygun biçimde öldürüldü.

Birileri, Balyoz Planı’nda adı geçen “kurbanlar listesini” öldürmeye Hrant’tan başlamışlar.

AKP’yi töhmet altında bırakma ve Türkiye’yi dünyadan koparma planlarını Hrant’ı öldürerek başlatanlara devletin her katmanından yardım edilmesi, Dink’in devlet görevlilerinin ortak işbirliğiyle katledilmesi, bu “darbecilerin” devletin içine geniş bir ağ gibi yayıldığını da gösteriyor.

Hrant’ın katillerinin hâlâ yakalanmadığını düşünürseniz, darbeci katillerin hâlâ korunduğunu, hâlâ devletin içinde birilerinin onlara kol kanat gerdiğini anlarsınız.

Burada anlaşılmayan, hükümetin, kendisini hedef alan bir darbe örgütünün ortaya çıkarılması için yeterince çaba göstermemesi, cinayeti geçiştirmeye uğraşması.

“O günler geçti, artık darbe olmaz”
diyen ve askerî vesayetin kalelerini yıkmak için çaba göstermekten vazgeçenler varsa, Amerika’nın Ankara Büyükelçisi’nin yazdığı ve tam da bugün ortaya çıkan yeni WikiLeaks belgelerinde yer alan raporunu okuması lazım.

Amerikan Büyükelçisi, daha geçen yıl, yani herkesin “artık darbe olmaz” rehavetine kapıldığı günlerde yazdığı raporda, Balyoz Darbe Planı’nın ele geçirildiğini bildirerek, “ordunun yeni bir darbe yapabileceğini” söylüyor.

Amerikalılar, daha geçen yıl bir “darbe olabileceğinden” endişe ediyorlar anlayacağınız.

Geçen yıl, sadece 365 gün önce.

Hep söylemeye, dilim döndüğünce anlatmaya çabalıyorum, “askerî vesayet” kanser gibidir, tek bir hücresi bile canlı kalsa, o hücreden yeniden doğar, büyür, gelişir.

Türkiye’yi generallerin sultasından ve bir türlü akıllarından çıkartamadıkları “darbelerden” kurtarabilmek için çok köklü değişimler yapmak gerekiyor.

Bir darbenin en önemli dayanak noktası “milliyetçiliktir”, öncelikle milliyetçiliği besleyen iç savaşı artık durdurmamız, Kürtlerin haklarını, onların bu ülkenin eşit vatandaşları olduğu gerçeğini kabul eden bir barış yapmamız gerekiyor.

Bunu yeni bir anayasayla sağlamamız gerektiğinden, bu anayasanın içeriğini, maddelerini tartışma gündemine süratle almalıyız.

Darbenin dayandığı ikinci ayak, “endişeli modernlerin” hayatlarına, yaşama biçimlerine, kültürlerine saldırılacağı korkusudur, bu korkunun gerçek olup olmaması değil, bu korkunun bulunması darbe yanlılarını çoğaltır.

Bu korkuyu besleyecek akılsızca açıklamalar yerine, bu korkuyu yatıştıracak, bu ülkenin bütün insanlarını kucaklayacak, herkesin yaşam biçimini güvenceye alacak bir siyaset ve üsluba ihtiyacımız bulunuyor.

Üçüncüsü de, Avrupa Birliği hedefinden kopmak, gelişme, kalkınma, demokratikleşme ümidini pörsütmek, “ileri demokrasi” hedefinden sapmaktır, bunu asla yapmamalıyız.

Hiç unutmayın, 2010 yılında bile Amerikalıların “darbe olabilir” dediği bir ülkede yaşıyoruz, “darbecilerin” özlediği ortamı canlı tutmanın, savaşı barışa çevirmemenin, gerginliği arttırmanın, demokrasiyi gerçekleştirmemenin, anayasayı gündeme sokmamanın bedeli hepimiz için çok ağır olur.

Seçim geliyor diye “darbecilerin ekmeğine yağ sürecek” milliyetçi politikalara tevessül edenler, açıp Amerikan Büyükelçisi’nin geçen yıl yazdığı raporu ve Gölcük’ten çıkan cinayet planlarını bir daha okusunlar.