Bu gün, büyük bir şair olan Diyarbakırlı Ahmed Arif'in 95. doğum günüdür (21 Nisan 1927).  Üç yıl önce Diyarbakır’a gittiğimde onun adını taşıyan müzeyi kapalı olması nedeniyle çok arzu etmeme rağmen gezememiş, hemen yakınındaki Cahit Sıtkı Tarancı Müzesiyle yetinmiştim. Ama her ikisini de görünce çok duygulanmış, Diyarbakır halkının bu iki değerli insanına gösterdiği kadirşinaslığı takdir etmiş, biraz da Kırklareli adına kıskanmıştım.

Ahmed Arif kendisine “40 Kuşağı” şairi denmesine kızardı. Şiirinin belli bir zaman aralığına sıkıştırılmasından haklı olarak hoşlanmazdı. Onun şiirinin etki gücü hala genç nesillerin üzerinde devam ediyor. Büyük şair olmak böyle bir şeydir. Bugün Ahmed Arif’i saygıyla anarken aklımıza elbette yakın bir dostu, Kırklarelili Niyazi Akıncıoğlu için söyledikleri geliyor.

Refik Durbaş ile yapılan uzun bir söyleşidir. Bu söyleşide Niyazi Akıncıoğlu ile olan yakın dostluğundan ve elbette şairliğinden de bahseder. Bir yerde şöyle der:

“Niyazi Abi vardı, Niyazi Akıncıoğlu. Onun şiirleri. Niyazi Abi kelimenin tam anlamıyla büyük şairdir. Hem büyük şairdir, hem de kişilik sahibidir. Yani onun “Bursa” şiiri, “Edirne” şiiri bir daha yazılması imkansız şiirlerdir. Bu haliyle bile yeter. Türk edebiyatını sonsuza kadar zenginleştirmiştir.”

Daha sonra Ahmed Arif’e “büyük şair” meselesi sorulur. O şöyle başlar anlatmaya:

“Niyazi Abiyle (Akıncıoğlu) gerçekten ağabey-kardeş gibiydik. Oğlu gibi seviyordu beni. Ben de büyük şairlere müthiş hayranım. Hala öyleyimdir. Yaşları küçük de olsa çok iyi bir şair beni baştan çıkarır. Cemal Süreyya o yüzden benim çok sevdiğim bir arkadaşı. Büyük şairdi.”

Anlatı uzun, burada hepsini yazmayacağım, merak eden bulur, okur. Sadece özetlemekle yetineceğim: Ahmed Arif konuyu şair A. Kadir’e getirir. Kırşehir'den Ankara’da gelen A. Kadir’i karşılama işi ona kalmıştır. Henüz şairle tanışıklığı yoktur, kendisini tanıtır. O anda aklına gelir, az önce Niyazi Akıncıoğlu’nu görmüştür. Niyazi Akıncıoğlu o sıralar (1948) Ankara’da yedek subay olarak askerlik yapmaktadır. “Niyazi Abiyi tanıyorsunuz değil mi?” diye sorar. A. Kadir, “Tanırım o çingeneyi” der. Çok sevinir, “Sizi önce Niyazi Abiye götüreyim. Ondan sonra bir yer ayarlarız” der. Birlikte Niyazi Akıncıoğlu’na giderler. İki şair birbirlerini görünce kucaklaşırlar, ağlamaya başlarlar. Daha öğlen saatidir, birlikte Hergele Meydanında bir meyhaneye dalarlar. Ahmed Arif iki büyük şairin arasında olmaktan çok mutludur. Aklına Niyazi Akıncıoğlu'na atfen hatırlanan bir konuşma gelir. Hikaye çoğu kişi tarafından bilinen bir hikayedir ve yine Ankara’da şairlerin toplandıkları meşhur Kürdün Meyhanesi’nde geçer. Şairler kendi aralarında bir sıralama yaparlar, en büyük şair kimdir diye. En büyük şair Nazım’dır. Onun yeri hiç değişmez. Aralarında konuşurlarken işi şakaya dökerler, kim hesabı ödeyecekse o ikinci olacaktır. Niyazi Akıncıoğlu bu tür sululuklardan hoşlanmaz. Ahmed Arif söyleşi sırasında bu hikayeyi anlatırken şöyle der:

“Niyazi abi rakı içerken de, gezerken de ‘Türkiye’nin en büyük şairi benim’ derdi. Ben de onu kıramayacak kadar severdim.”

İşte Ahmed Arif’in o sırada İçinden bir hergelelik yapmak geçer ve A. Kadir’e sorar: “Kadir Abi, Niyazi Abi var ya, ne diyor biliyor musunuz? Sizin bu kadar yakın arkadaş olduğunuz aklımın ucundan geçmezdi. Lütfen bunu bir ispiyonluk, bir saygısızlık sanmayın. İkinizi de çok seviyorum. Ama bunu söylemek zorundayım. Niyazi Abi diyor ki Türkiye’nin en büyük şairi benim.”

A. Kadir şöyle bir bakar, “Doğru söylüyor” der. Bu sırada Niyazi Akıncıoğlu hemen araya girer, Ahmed Arif’e şöyle der:

“Senin bilmediğin bir şey var. Bu söz, aslında benim sözüm. Türkiye’nin en büyük şairi benim. Ama bu eksik. Bak şimdi tamamlıyorum: Türkiye’nin en büyük şairi benim, ama hapistekiler ve sürgündekiler hariç.”

Ahmed Arif’i saygıyla anarken büyük şairimiz sevgili Niyazi Abimizi bir kere daha özlemle, saygıyla anıyorum. Hepsi ışıklar içinde uyusunlar.

____

Kaynak: Ali Kurt, Yazılmadık Bir Şarkı M. Niyazi Akıncıoğlu Hayatı ve Sanatı. S. 58-59