AK Parti’nin önce “hükümet”, ama özellikle 27 Nisan muhtırası gibi vesayetle karşılaşmalarından sonra yavaş yavaş “iktidar” olmasıyla birlikte üzerimizde en çok hissettiğimiz yük, etkili ve özgürlükçü bir muhalefetin eksikliği oldu.

Ulusalcı, vesayetçi ve kemalist odak “muhalefet” görevini hâlâ yürütebiliyorken, AK Parti için negatif otokontrol motivasyonu sağlıyordu. Kendisine yönelmiş meşruiyet, darbe ve suikast tehditlerine karşı hem AB, hem de demokratların yarattığı yüksek sinerjiye ihtiyaç hissediyordu.

Özgürlükçü demokratlar, ulusalcıların halkı korkutmak amacıyla sıkça başvurdukları “AKP’nin gizli ajandası var, şeriatı getirecekler” iddiasını ilkesel olarak reddediyorlardı; çünkü bu en basitinden bir insan hakları ihlali ve yargısız infazdı, kanıt yoktu, bilakis 28 Şubat rezilliği vardı.

Onun yerine bizler, AK Parti’nin doğru işlerini desteklemek, yanlış işlerini de doğal olarak eleştirmek üzerine hep kendi işimizle meşgul olduk. Yandaş suçlamaları umurumuzda olmadı; gerektiğinde “Paşasının Başbakanı” manşeti attık.


Kemalizm görünümlü İttihatçılığı reddeden laik demokratların Türkiye’de olmasını arzuladığı şey ile, AK Parti’nin varmak istediği menzil, tabiatıyla birbirinden farklı olabilirdi.
Değişim koalisyonu, illa ki bir noktada –ki o nokta Ergenekon devletinin sona ermesidir- ayrışacak, sorunlar daha spesifik, daha minör hallere dönüştüğünde, yani normalleşme sağlandığında, AK Parti de her siyasi parti gibi vaat ettikleriyle sınırlı belirli bir toplumsal kesime yönelecekti.

Acaba şu günlerde yaşadığımız çatlama, bu saydıklarımın gerçekleşmesinden ötürü mü yaşanıyor? Yani herşey olmuş bitmiş de, herkes kendi yoluna fikri ve vicdanı hür biçimde mi devam ediyor?

Ben diyorum ki, eğer Erdoğan böylesi bir okumayla kalıcı bir siyaset farklılaşmasına gidiyorsa hayati bir timing hatası yapıyor demektir.


Bir: Ergenekon devleti ve vesayete öldürücü darbe henüz vurulmamıştır.
Ağır darbe almıştır, lakin can vermemiştir. Devlet geleneğine ruhunu üflemiş, en az 150 yıllık bir derin devlet yapılanmasından bahsediyoruz. O iş o kadar kolay değil.

Haliyle hiçbir şey henüz geri alınamaz değildir. AK Parti bununla henüz hesaplaşmadı. Sayıştay Kanunu'nda, Dink davasının pespayeliğinde, bir tek faili meçhulün müsebbibini ortaya çıkaramamasında, Ergenekon davasının tavsamasında bunu görüyoruz.

İki: AK Parti, zannederim siyaset bilimine benim kattığım geçici bir “Kullan at milliyetçiliği” yapmıyor da, kalıcı bir değişim geçiriyorsa statüko ile uzlaşması yetmez, kendisinden bu geçen sekiz yılın hesabı dirhemine kadar ilk fırsatta sorulacaktır.


Üç: AK Parti’nin Müslüman tabanı yekpare değildir. “Kullan at milliyetçiliği”yle etkileyebileceği bir taban sözkonusuyken, milliyetçilikle hesabını görmüş geniş bir demokrat Müslüman tabana da sahiptir. Ve bu taban gün geçtikçe genişlemektedir. Vesayetle barışan bir AK Parti ilk önce demokrat, özgürlükçü bu tabanı kaybeder.


Dört: AK Parti eğer bu şekilde devam ederse CHP gibi, hızlıca kendi seçmeninin oylarını gasp eden bir vesayet partisine dönüşür. CHP nasıl şeriat korkusuyla kendi yüzde yirmisinin oylarını siyaset yapmadan gasp ediyorsa, AK Parti de alternatifi olmadığı için bir süre gönülsüzce verilen oyları toplar tabandan.


Helal değil, zorlama oy alır, ilk fırsatta da tarihin çöplüğüne atılır.


Lakin bence Erdoğan “Kullan at milliyetçiliği” yapıyor. MHP’den bu kadar çekmişken referandum sonuçlarına güvenerek MHP’yi barajdan yuvarlayıp 50-70 vekil daha kazanma, kılçıksız bir mecliste Anayasa ve açılımları kotarma, olursa da Çankaya’ya çıkma hesabı peşinde.


Lakin şahsi ve siyasi hesapları çorba yaptığından şirazeyi kaçırmış durumda.
Gaza basıp freni unutunca, geri dönülemez bir noktanın eşiğine gelip, seçmenlerini bile şaşırtıyor, korkutuyor.

Bence Erdoğan Ahmet Altan’a ve Taraf’a dava açmakla büyük bir hata yaptı. Taraf için herhangi bir dava olan bu adımın bizi aşan bir etkisi olacak çünkü.
Dün arayan bir okuyucu tazminata karar verilirse bunun bir kısmını ödemek istediğini söyledi. Tornacıymış. Bana bir de bozuk attı. “Kendiniz için küçük gazete tabiri kullanıyorsunuz bazen, siz büyük bir gazetesiniz. Bunu yapmaktan vazgeçin. Biz sonuna kadar arkanızdayız.”

Ben AK Parti tabanının Erdoğan’ın bu tahammülsüzlüğünden büyük rahatsızlık duyduğunu biliyorum. Bu dalga dalga büyüyecek. Biz Doğan medyası değiliz, kimse bizi korkutamaz, susturamaz.


Halbuki Taraf, bütün siyasiler ve işgörenler için fırtınalı denizde bir deniz feneri gibidir. Daha iyisini yapan çıksın sözümü geri alırım.
Gerçekten bağımsız olan, doğru bildiğini yazan bir gazete olarak siyasetin kayalıklara çarpmasını önler, doğru yönü bulmasını sağlar.

Bu yazı Rasim Ozan Kütahyalı’nın dünkü yazısında denediği ve benim hiç ama hiç hazzetmediğim türden bir uzlaşma çağrısı değil. Erdoğan partisini düşünüyorsa, kendi iyiliği için doğru noktaya gelmeli; bunun Taraf’la, Ahmet Altan’la bir alakası yok. Yapay Erdoğan ve Altan analojilerine gerek yok.

Mamafih Erdoğan kavga istiyorsa da...

Hodri meydan!