İçi çürümüş karpuzlar vardır, dışarıdan bakınca sağlammış gibi görünürler halbuki.

İlk bıçak darbesine kadardır bu yanılsama, yardığınız anda kötü bir koku yayılır ortalığa.

İğrenirsiniz. Kaldırır çöpe atarsınız karpuzu.

Birkaç gündür Türkiye'nin gündemine oturan, izleri bakan çocuklarına, oradan da hükümete dek uzanan yolsuzluk operasyonu, AKP'nin içinde bulunduğu durum, o çürük karpuzları anımsattı bana.

Öyledir, meşrebiniz de buna uygunsa, iktidar çok çabuk çürütür.

Nasıl bir çürümeyle karşı karşıya olunduğunun anlaşılmasına bir operasyon yetti. Rüşvet, kaçakçılık, kara para aklama, daha bir sürü hukuksuzluk... Her tarafı kötü kokular sardı.

Bu topraklar kötü kokuları sevmiyor. Tarihe şöyle bir dönüp bakmak yeter, yolsuzlukla anılan her hükümetin tepe taklak gittiğini görüyoruz. Çürük çıkan karpuzu doğruca çöpe yuvarlıyoruz.

İlhan Selçuk Cumhuriyet'teki köşesinde Bektaşi fıkralarına yer vermeyi severdi. Bir zamanlar köşesinde yazdığı ve sonunu AKP'ye bağladığı o fıkrayla bitirelim yazıyı:

Bektaşi manava uğramış:

- Eve misafir gelecek, iyi karpuzun var mı?

Manav:

- Kurabiye gibi Baba!

- Peki, bir tane seç bakalım!

Erenler karpuzu alıp eve varmış; yemekten sonra konukların önünde bıçağı vurunca içi çürümüş karpuzdan etrafa pis bir koku yayılmış.

Bektaşi ertesi günü manava uğramış:

- Seni, demiş, tebrik ederim!

- Hayrola Baba, neden tebrik ediyorsun?

Baba Erenler:

- Ulan, demiş, hiç delmeden o karpuzun içine nasıl sıçtın? Seni kutluyorum!

 

Bu günlerde karpuzdan öyle kötü kokular geliyor ki, insanın "Ulan, hiç çaktırmadan, bir tür gözbağcılığıyla, ülkenin içine nasıl sıçtınız?" diye bas bas bağırası geliyor.

İllüzyon buraya kadarmış... Artık her şey kapuz gibi ortada!

Peşini bırakmamak gerekiyor.