“1980 öncesinde kardeşimi sağsol çatışmasında yitirdim. Şimdi de oğlumu veremem. Oğluma bir şey olursa kendimi yakarım! Başbakan çıkıyor ‘Bilgim yok’ diyor. Cumhurbaşkanı çıkıyor ‘Kaygılıyım’ diyor. Son on yılda Başbakan’ın bilgisi olmadan hiçbir emniyet müdürü ve görevlisi veya özel görevlileri tavuk bile kesemez. Oğlum yazmakta olduğu kitap yüzünden apar topar tutuklandı. Ben oğullarımı başkalarının paralarıyla Amerika’da okutmadım, başkalarının paralarıyla iş kurmadım. Hediye gemiler almadım. Ben çocuklarımı okutmak için yeri geldi nikâh yüzüğümü, yeri geldi çeyizimi sattım, ama onları Türkiye’ye dürüst, onurlu bir miras vererek yetiştirdim. Savcı açıklama yaptı: Devlet sırrı, söyleyemem.’ ‘Devlet sırrı’ dediği belgenin 3-5 gün sonra düzmece olmayacağı ne malum?”

UTANINIZ!

Konuşan, Ahmet Şık’ın annesi. Dün bazı gazetelerde küçük, bazılarında büyük verilmişti bu sözler. Yine de gözden kaçmış olabilir diye yazayım dedim. İçim parçalanıyor da, belki kazara bu tutuklamaları haklı bulan birilerinin de içi parçalanır diye yazıyorum.

Dün Nedim Şener’in eşi Vecide ve Ahmet Şık’ın eşi Yonca ile konuştum. İkisine de söz verdiğim için bir sözcüğünü bile yazmayacağım konuşmaların. Sadece şunu söyleyeceğim:

“Gözaltına alındılar canım, daha bir şey belli değil”, “Madem masumlar niye bu kadar telaşlanıyorsunuz”, “Savcı elimizde belgeler var dedi, bekleyeyim” diyenlere söyleyeceğim. Mümtaz’er Türköne veya yeni protejesi Nagehan Alçı (Ah be yavrum! Akıllı bir kızdın, kalite bir muhabirdin sen. Ne oldu sana?) gibi, bu tutuklamaların hukuki olmadığını söylemeyi “psikolojik harp taktiği” olarak adlandıranlara söyleyeceğim. Kendinizden utanınız! Çünkü söyledikleriniz, 12 Eylül sonrasında işkencecilerin söylediği “Kaç kişiye işkence yapılmış ki!” demesine benziyor. Aynı hastalıklı mantıktan besleniyor. Bir gün bile devletin o korkunç yüzüyle karşılaşmamışken “gözaltı” denen şeyi hafife alabilecek, hukuk dışı tutuklamalara karşı çıkmayacak kadar izansızlara daha ağır bir şey söyleyemem ben. Ancak “İşkencecilere benziyorsunuz” diyebilirim.

Bir hayalim var... Nasılsa artık yazmak bir halta yaramıyor. Nasılsa necip halkımız bizim yazdıklarımızı okumuyor. Nasılsa memleket ekranlardaki ve yazılı basındaki propaganda makinelerine kilitlenmiş durumda... O zaman biz de alalım elimize davulları, çıkalım Taksim’e. Ciddi söylüyorum. Şöyle bağıralım:

“Ey ahaliiii! (dan dan dan dan), duyduk duymadık demeyiiin (dan dan dan dan dan), bu ülkeee (dan dan dan dan dan), en güzel, en temiz çocuklarınııı (dan dan dan dan) YİNE kurban ediyooor (dan dan dan dan). Ey ahaliii (dan dan dan dan), insanlık namınaaaa (dan dan dan dan) sen de bağııır! (dan dan dan dan).

(Bundan sonrası müzikli olacak) Bugün Ahmet ile Nedim, yarın kim? Bugün Ahmet ile Nedim yarın kim?”

Gözümün önünde akıyor bu eylem. Çok da şık olur, benden söylemesi.

Hiç utanmam yaparım ben. Onlar utansın. Yoksul, onurlu, dürüst annelere karşı günah işlemiş olanlar... 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde iki dürüst gazetecinin eşlerini yalnız bırakanlar... 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde babalarını hukuksuz yöntemlerle götürüp iki kız çocuğunu ağlatanlar... Onlar utansın. Ben davulumu alır çıkarım meydana!

Mühim not:

Ahmet Kekeç dün bana ve Nuray’a dair bir yazı yazmış. Bize ve özellikle bana alaycı bir tonda “Sakin ol” diyor. Bugünler, Ahmet Kekeç ve benzerlerinin lüzumsuzluklarıyla uğraşmaya zamanımın olmadığı günler. Ama “28 Şubat’ta neredeydiniz? O zaman neden protesto etmediniz?” diye sanki süper cin fikriyle müthiş bir açığımı yakalamış, beni darbeci olarak zımbalamış olduğunu sanan, bu zaferle gözü dönüp bir sütun yazı yazan beyefendiye kısa bir cevap vereyim:

Ben 28 Şubat döneminde işsiz ve beş parasız, İstanbul’da kimseyi tanımayan bir muhabirdim Ahmet Bey. Başka politik tutuklularla ilgili tepkimi de merak etmişsiniz. 24 yaşımda ölüm oruçlarıyla ilgili “Oğlum Kızım Devletim-Evlerden Sokaklara Tutuklu Anneleri” (Metis Yayınları), on yıl sonra da “Ne Anlatayım Ben Sana!” (Everest Yayınları) kitaplarını yazmışım. Bunu siz ve sizin arkadaşlarınız iktidar merdivenini tırmanmakla meşgulken yapmışım. Bilmem nazarınızda yeterince masumiyet kazandırır mı bu bana? Zira, sizin nazarınızda masum olmak, benim için azami ehemmiyete sahip. Benim tek vicdan, adalet, tutarlılık, haysiyet, onur ölçüm sizsiniz. Çünkü sizin gibilerden, açık söyleyeyim, artık cidden korkuyorum. Arz ederim efendim.