Antakya insansızlaştırılarak, metalaştırılıyor ve pazara sürülüyor. Antakya rengarenk etnik ve inanç mozaiğinin yaşam alanı olmaktan çıkarılıyor ve piyasalaştırılıyor. Eski Antakya olarak bilinen Antakya’nın doğu yakasında, toplamda 307 hektarlık bir alan riskli alan olarak ilan edildi. Karar, Antakya’nın idam fermanı gibi. Bu karar; Antakya’yı Antakya yapan etnik yapı ve inançları, yaşam alanlarından koparıp dağıtma uygulamalarına yasal zemin döşüyor. Karar da “6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların dönüştürülmesi Hakkındaki Kanunun 2. Maddesi gereğince karar verilmiştir” ifadeleri yer alıyor. Minareyi çalacak olan kılıfını uydurur misali gibi. Dünyanın neresinde olursa olsun ve hangi yasal kılıf altında olursa olsun bütün zorla yerinden uzaklaştırma uygulamaları temel insan haklarına aykırıdır. Antakyalıların yaşam alanlarına dönüş imkânı kısılarak, demografik yapı dağıtılıyor. Antakya boşaltılarak turizm, ticaret ve finans merkezi olarak kurgulanıyor. Antakya cansız, ruhsuz, mumya kent haline getirilerek müzeleştiriliyor. Evler, yaşam alanları, mahalleler, sokaklar, parkımız, ibadethanelerimiz yaşamdan arındırılmış, kar getiren mal haline getiriliyor. Bu karar sonucunda, Antakya yaşam alanının etnik ve inanç grupları bir daha toparlanamayacak şekilde dağılma ihtimali çok yüksektir.

ANTAKYA İLE BİTMEYEN KAVGA

Hatay/Antakya’ya ilişkin, yönetim kademelerinde, karar organlarında, bürokrasinin labirentlerinde, planlama ve uygulamalarda bilgisizlik, önyargı, ayrım hiç bitmedi. Müesses Nizamın ve tekçi resmî ideolojinin Antakya ile bitmeyen tek taraflı kavgasının nedeni nedir? Müesses Nizamın dünyada Kutsal kitaplarda ismi geçen tek şehir olan Antakya isminden başlayarak, Antakya’yı Antakya yapan doğal, tarihi, toplumsal vb bütün özellikleri ile tek taraflı kavgası var. Müesses Nizamın Antakya ile tek taraflı kavgası Hatay’ın Türkiye’ye katıldığı ilk yıllarda başlar. Hatay’ın Türkiye sevgisi tek taraflı platonik aşk gibidir. Antakya; âşık olduğu kişi tarafından şiddete uğrayan ve öldürülen kadınlar gibidir. Müesses Nizam önce Hatay’ın bütün doğal güzelliklerini birer birer talan etti. Ardından ruhunu öldürmek için, son darbeyi vurmak için depremi fırsat yapıyor. Hatay Millet Meclisi oy birliği ile Türkiye’ye katılma kararı alır. 23 Temmuz 1939 da Hatay Türkiye’ye katılır. Müesses Nizamın Antakya ile tek taraflı kavgası “bal yılları” biter bitmez daha ilk başlangıç yıllarında başlar. Hatay ekolojisine büyük bir darbe vurulur. Toprak kazanmak(!) amacı ile Amik gölü kurutuldu. Amik gölünün kurutulması işlemleri 1950’lerde başlar ve 1975 yılında biter. Amik gölünü kurutmak sadece Hatay’a değil, Türkiye’ye, Bölgeye, tüm dünyaya, ekolojiye, iklime, bitkilere, diğer canlılara, tarıma, topluma vb, vb verilebilecek en büyük zararı verilmiştir. Müesses Nizam; Ekolojik Tahribatla yetinmez. Ekolojik Tahribatın ve Amik gölünün kurutulmasının altında yatan gerçek neden; demografik yapıyı dağıtmaktır (Ekolojik Irkçılık). Müesses Nizam; Hatay da toplumsal tahribata ara vermeksizin devam ediyor. Ekolojiyi tahrip edip kuruttuğu gibi, toplumu da tahrip edip kurutma faaliyetlerine devam ediyor. Dünyada ve bölgede ilklerin, birinciliklerin, başlangıçların, önderliklerin, liderliklerin, açılımların kentidir. Müesses Nizam Antakya’nın farklı etnik ve inanç yapılarının, rengarenk mozaiğin, bir arada, barış içinde kardeşçe yaşamanın alanı olması ile kavgası var.

On yıllardan beri Antakya’nın hangi niteliklerini kırmak, yok etmek, dağıtmak, asimile etmek hedefi güdüldü. Doğunun kraliçesi olarak bilinen Antakya; Kudüs, İskenderiye, Roma, İstanbul gibi dünya tarihine yön veren önemli bir merkez ve öncü olmuştur. İpek yolu haritası Antakya’dan başlayarak Anadolu’ya ilerler. Doğu ile batının ticari merkezi haline gelmiş ve alışverişin gece devam edebilmesi için dünyada ilk aydınlatılan cadde olan Herod Caddesi (Kurtuluş Caddesi) Antakya’dadır. Antakya; Anadolu ile Arap yarımadası, Anadolu ile Ortadoğu, Anadolu ile Afrika arasındaki medeniyetlerin, siyasi, etnik, inanç, ideoloji geçiş köprüsüdür. İklim geçişlerinin, dünyadaki en önemli kuşların ana göç yolunun, endemik bitkilerin yaşam alanı, Kudüs’ten sonraki ikinci kilise ve ilk mağara kilise, Anadolu’daki ilk cami olan Habibul Neccar camisi, Beyazid-i Bestami Hazretlerinin, Çan, Ezan, Hazzan ve Hz. Hıdır’ın, Zeytin gibi barışın ve Defne gibi Saflığın kenti Antakya. “Bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine” yaşamın başkenti Antakya. Son Ermeni köyünün, binlerce yılın Antakya Yahudilerinin iki elin parmakları kadar son kalanları, Binlerce yıllık Antakya Nasrani (Antakya Arap Ortodoks Hıristiyanlar) cemaatinin son kalanları, Arapça anadillerini artık çocuklarına öğretmedikleri için ihtiyar dili haline getiren Arap Alevilerinin, Türklerin, Kürtlerin, Çerkezlerin, Romanların habitatıdır Antakya. Antakya kent belleği, binlerce yılın emeği, binlerce yılda örülmüş bir halklar ve inançlar harmonisi dağıtılıyor ve tahrip ediliyor.

ANTAKYAYI KORUMAK

TMMOB Mimarlar Odası Merkez Yönetim Kurulunun; yerinde ve doğru tespitler ile yaptığı açıklamadan önemli bir bölümünü olduğu gibi buraya alıyorum.

“Çok sayıda kültür varlığına ev sahipliği yapan Antakya kent merkezinin, riskli alan uygulamasına konu edilmek yerine korunması gerekmektedir. Antakya kent merkezi ve çevresi tarihi, kültürel ve mimari birikimiyle evrensel bir öneme sahiptir. Rant amaçlı proje ve uygulamalar, riskli alan ve acele kamulaştırma kararlarıyla yaşam alanlarının o bölgede yaşayan yurttaşların elinden alınması sadece mülksüzleştirme değil, Antakya’nın geleneksel dokusu ve mimari mirasının yok olması anlamına gelmektedir.”

“Riskli alan ilan edilen tarihi kent merkezinde; konut alanlarının boşaltılarak ticaret ve finans merkezi olarak kurgulayacak yeni yapılaşma programları kent merkezinin kamusal alan olmaktan çıkmasına, yerinde iskânı sağlanamayan yurttaşların kentin çeperlerine gitmek zorunda kalmasına neden olacaktır”.

“Her ne gerekçe olursa olsun afetlerden rant sağlanması amacıyla yürürlüğe konan proje ve uygulamaların ivedilikle durdurulmalı.”

“Depremlerden etkilenen kentlerimizin kültürel varlıklarıyla birlikte bütün yaşam değerlerinin korunarak gelecek nesillere aktarılması, kentlerin, içinde bulundukları ekonomik ve toplumsal yapının tüm özelliklerini yansıtan birer parçası olduğunu ve kentsel çevre için yeni politikaların oluşturulmasında tüm kesimlerin rol almasının, kentler ve bölgeler arasında eşgüdüm ve iş birliği sağlanmasının, kentlilerin yaşam ortamlarıyla ilişkilerinin güçlendirilerek çevrelerine ve kentsel değerlerine yabancılaşmalarının önlenmesinin gerektiğini önemle vurgulamaktayız.”

“Bu bağlamda; barınma ve sağlıklı çevrede yaşama hakkının, tarihi ve kültürel mirasın korunması çerçevesinde, binlerce yurttaşı ve birçok kültür varlığını etkileyen hukuka aykırı riskli alan ve acele kamulaştırma kararları hakkında hukuki girişimlerde bulunacağız.”