Aşk tesadüfleri sevdi ve bütün reçeller incirleri...

Bir yanımız modern çağın bildirimlerine umut ekti, diğer yanımız ise gökten düşecek üç elmanın getireceklerine...

Soyut ile somut arasında sıkışıp kalan bir duyguydu Aşk...

En küçük yaşlarımızda öğretilmişti kelimeleri kesip heceleri bir ipe asmak ve ardından parçaları birleştirip okumak.

Aşk; tek hece idi asla kesemedik ve asılmadı bir ipe...

Evin en eski kiliminin kapı önüne serilmesi ile başlamıştı Aşk'ın ustalık dönemi. Adına "evcilik" denilen, her şeyin yalancıktan olduğu ama yalanın en masum olduğu tek yerdi belki de.

Yıllarca; kesemedik, oynadık ama hiç asamadık bir ipe...

Okumayı öğrendikçe, oynamadık o kilimin üzerinde...

Yıllar sonra lirik bir melodi takıldı dilimize Asya'nın selvi boylusu ve İlyas'ın al yazmalı ironisinde... Oranlara orantıladık ama bölemedik yine. Çünkü tek hece idi Aşk ve tek sayılar kalansız bölünemezdi..

Sağlamasını yapamadık çünkü elde hep Aşk vardı...

Aslında yaşamayı değil saklamayı öğretmişlerdi bize... asmadık bir ipe, bölüştüremedik ikiye ve bir kilim üzerinde toplayıp götürdük evimize...

Asya; aşk emektir dedi, ıssız adam sevinirken gülmedi, reçeller inciri sevemezdi zaten gökten hiç elma düşmedi...

Bunca çelişkiye rağmen duyguların en güzeli idi...

Kimler ermiş muradına bilinmedi ama bu masal burada hiçbir zaman bitmedi...