Başlık bir belgesele ait, Amerika’da 17 yaşında bir erkek çocuğu babasının gece yarısı odasına girip ona saldırması yüzünden korkup, babasına üç el ateş ediyor ve onu öldürüyor.

Olay duyulduğunda herkes dehşete düşüyor. Yargı mensupları, mahalle sakinleri, bu nasıl olur, bir çocuk öz babasını nasıl öldürür, diyorlar.

En çok tekrarladıkları şeyse, bu çocuk çok tuhaf, çok soğukkanlı, yüzünden hiçbir ifade yok, oluyor.

Çocuğun üvey annesi evden ayrıldıktan sonra olay patlak veriyor. Babası oğlunun gece yarısı telefonunu karıştırıp, onu üvey annesini aramakla suçluyor.

Çocuğu tanıyanlar onun sessiz, duygularını fazla belli etmeyen biri olduğunu söylüyor.

Üvey annesi ise babası olmadığı zamanlarda çocuğun neşeli, katılımcı biri olduğunu, birlikte çok eğlendiklerini çünkü çocukla birlikte hiç kimsenin bir şey yapmadığını bu yüzden çocuğun mutsuz olduğunu ifade ediyor. Babası geldiğinde ise çocuk görünmez olmayı tercih ediyor. Babasının ne zaman ne yapacağı belli olmadığı için çocuk ondan kaçınmak için odasına çekiliyor.

az-once-babami-oldurdum

Çocuk babamı küçükken severdim diyor. Artık hiçbir şey hissetmiyorum. O beni görmezden gelirdi. Ben de buna tahammül edebilmek için umursamamayı öğrendim.

Çocuk ve ailesi hakkında araştırma yaparken annesi hakkında hiç bilgi olmadığı ortaya çıkıyor. Araştırma yapıldığında hakkında bağımlı olduğu ve kocasını taciz ettiği bilgisine ulaşılıyor.

Çocuğa DNA testi yapılmasına karar veriliyor. Çünkü çocuk annesini hatırlamıyor. Babası ona öldüğünü söylemiş.

Test sonucunda annesinin kim olduğu ortaya çıkıyor. Ve çocuğunu 15 yıldır aradığı, babası tarafından kaçırıldığı anlaşılıyor.

Anne evliliği boyunca şiddet görmüş. Sonunda boşanmış fakat baba çocuğunu kadından koparmış, bir daha izlerini bulamasınlar diye okula, hastaneye hatta sokağa çıkmasına bile izin vermemiş. Çocuk ilk defa üvey annesi sayesinde okumayı öğrenmiş. Üvey anne de şiddet gördüğü için adamdan resmen kaçıp evi terk etmiş.

Bu hikaye aslında bir mutluluk hikayesi. Çünkü babasını öldüren çocuğa sistem ilk defa yardım etmiş. Madde bağımlısı bir ailenin çocuğu olan sonrasında avukatlığı seçen bir adam çocuğu anlayıp, davasını gönüllü üstlenmiş. Sonunda ölen babanın hayatı boyunca çocuğuna ihmal, fiziksel, psikolojik şiddet uyguladığını kanıtlamış.

Öldükten sonra kötü bir adam olarak anılacak olan babanın geride bıraktığı oğlu ise artık normal bir insan olmak, normal yaşamak ve mutlu olmak istiyor.

Büyük annesi, annesi ve kız kardeşinden oluşan üç kadının olduğu bir evde hayatına yeniden başlayacak. Annesi onu bir derenin kenarına götürüp seninle hep burada oturmayı hayal ettim dedi, fazla bir şey değil. O da oğlunun yaşadıklarına rağmen iyi bir insan olmasını diliyor.

Yetkililerden biri hayatta siyah ve beyazın yanında gri renk de vardır diye konuştu. Aile şiddetinde gri renk vardır, diye devam etti. Bu baba oğul ilişkisinde olduğu gibi görünenle yaşananlar çok farklı olabilir.

İnsanlar hep şiddet gören tarafa neden hala burada durmaya devam ediyorsun. Onu terk etsene derler. Ama kimse sormaz, neden insan seni seviyorum dediği kişiye şiddet uygular.

Hepimiz ailemizin içinde, ailemizin ve içinde yaşadığımız toplumun bizi konumlandırdığı yerde kök salar ve besleniriz. Oradan çıktığımızda aynı konumu kendi inşa ettiğimiz alanda fark etmeden devam ettiririz. Ailemizin sorunlara bulduğu çözümler neşe kaynağı bizim de sebeplerimiz olur. Şayet bunların farkında bir ömür yaşıyorsak zamanla bizden olmayan fakat bize dikte edilenleri değiştirmeyi başarırız.

Sadece nefes alan bireylerden olursak çevremizdeki insanların bize yüklediği kodlarla yaşar, özümüzü tanımadan ölür gideriz.

Güzel günlerde görüşelim ve görüşmelerimiz iyiliklere vesile olsun.