Memleketimizde darbeler öyle gizli kapaklı yapılmaz. Cuntalar kurulduğunda bu öyle pek bilinmeyen bir vaziyet değildir. Bu sebeple plan seminerinde muhtemel bir darbeye ilişkin çalışma yapılmış olması öyle hayal edilmeyecek bir hal değil. Fakat her ne kadar plan seminerinde kullanılan ifadeler, bazı siyasetçilerden bizzat isim isim bahsedilmesi demokratik bir ülkede kabul edilemez olsa da seminerin geneli hemen ertesi gün bir darbe yapacak bir cuntanın toplantısına benzememekte.
Zaten Balyoz Davası da bu plan seminerine değil Mehmet Baransu’ya gönderilen bazı CD’ler ile Gölcük Donanma Komutanlığı’nda ve Eskişehir’de ele geçirilen sabit disk, CD’ler ve harici belleğe dayanıyor.
Malum davada savunma özellikle Baransu’nun savcılığa ilettiği ve Suga, Oraj, Çarşaf, Sakal, Testere, Orak, Yumruk, Tırpan planlarını içeren 11 No’lu CD ile Gölcük ve Eskişehir’de ele geçirilen bazı dosyaların manipüle edildiğini öne sürmekte. Gerçekten de 2003 senesinde ve bir oturumda düzenlendiği söylenen bir CD’de 2003 tarihinden sonra meydana gelen gelişmelerin yer alması, ele geçirilen sabit diskte de belgelerin kayıt tarihinde bilinmesi mümkün olmayan konuların yer alması delillerin geçerliliği hakkında soru işaretleri doğurdu. 

Çetin Doğan’ın AİHM’ye başvurması mümkün
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Çetin Doğan hakkında verdiği kararda delillerin geçerli olduğuna karar verdiğine ilişkin yorumlar ise gerçeği yansıtmıyor. Mahkeme savcının sunduğu delillerin toplamının Doğan’ın ‘tutuklanması’ için makul şüphe oluşturduğunu söylemekte.
Binlerce sayfa belge, onlarca CD ve ses kasetinin delil olarak sunulduğu bir davada mahkemenin bunun aksi bir karar vermesi de beklenemezdi. Yani mahkeme Doğan’ın mahkûm olması hakkında değil tutuklanması hakkında karar vermiş durumda. Mahkeme delillerin içeriğine ilişkin bir değerlendirme de yapmış değildir, zaten karar da bir kabul edilebilirlik kararı olduğu için toplam 18 sayfadan ibarettir.
Doğan’ın Türkiye’de kararın kesinleşmesinden sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne delillerin manipüle edilmesi ya da Aytaç Yalman gibi kilit önemde tanıkların dinlenmemesi gibi konularda adil yargılanma hakkının ihlal edildiği gerekçesiyle başvurabilmesi mümkün. Bu durum davada mahkûm olan diğerleri için de geçerli. 

Sahte deliller dönemi artık sona ermeli
Balyoz Davası’nda yer alan eylem planları ne kadar dehşet vericiyse deliller üzerinde oynanmış olma ihtimali de o denli dehşet verici. Neticede o deliller doğruysa suç var, deliller doğru değilse suç yok ya da suçun niteliği çok daha hafif.
Gerekçeli kararın önemi de burada ortaya çıkıyor. Şayet gerekçeli karar delillerin üzerinde oynandığına yönelik itirazları neden değerlendirmeye almadığını ya da savcının darbeyi önlediğini ileri sürdüğü eski Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’ı neden dinlemediğini somut ve ayrıntılı gerekçelerle izah edemezse Balyoz davasında verilen mahkûmiyet kararının meşruluğu ciddi oranda zedelenecektir.
Darbelere darbe yönetimleri ve onların çarpık hukuk anlayışı yerleşmesin diye karşı çıkılıyorsa darbeleri yargılama iddiasında olan mahkemelerin konu ne kadar siyasi olursa olsun hukuk kurallarına azami ölçüde riayet etmeleri gerekir.
Gerekçeli kararda sahte delil iddialarının nasıl ele alındığı ise bunun bir göstergesi olacak.
Bu memlekette yaşayanlar bilir. Türkiye’de cuntaların darbe yapması da bazı odakların dijital verilerle oynayarak sahte delil yaratması da şaşırtıcı değildir. Gerçekten işleyen bir demokrasi peşindeysek cuntalar dönemiyle beraber sahte deliller döneminin de sona ermesini arzulamamız gerekiyor. Evet, ikisini de aynı anda ve aynı kararlılıkla.