Arat Saadetyan: Ben önce Çarşı için sunulan iddianamenin savcılık tarafından kabul edilmesiyle başlamak istiyorum; görünen o ki iktidarın Çarşı'yla olan hesaplaşması henüz bitmiş değil, kapanacak gibi de gözükmüyor. İddianameye bakacak olursak elle tutulur hiç bir şey göremiyoruz, hoş olması da pek mümkün gözükmüyor… Gezi Parkı Direnişi sırasında bu arkadaşlarımızın evlerinde yapılan aramalarda evde neredeyse bir cephaneliği dolduracak silah çıkartılmıştı! Bu insanların evlerinde cephanelik çıkartanlar şimdi de onları en ağır suçtan yargılamaya kalkıyor; "darbeye teşebbüs…" Ne yaptı bu insanlar? En demokratik hak olan gösteri hakkını kullandılar bunun adı ne zamandan beri darbe oldu. Darbeyle suçlayanlar öncelikle Gezi Parkı Direnişi’nde öldürülenlerin, ortaya çıkan yolsuzlukların peşine düşmeleri gerekmez mi?

Ferhat Uludere: İktidarı ile yediği içtiği ayrı gitmeyen bir gazete yöneticisi Gezi Parkı Direnişi döneminde yazdığım bir yazıdan dolayı hakkımda suç duyurusunda bulunmuştu. Yazıyı okurken kendisine hakaret ettiğimi düşünmüş. Neyse ifade vermeye gitmeden önce hem avukat arkadaşlarımdan hem de Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın avukatından fikir aldım. Tüm avukat arkadaşlar böyle bir yazıdan kesinlikle dava açılamayacağını söylüyor ama bir yandan da artık adalet sisteminin tamamen keyfi bir hal aldığından; dava açılırsa da şaşırmamam gerektiğinden bahsediyorlardı. Türkiye’de insanların adalet karşısında eşit olmadığını yıllardır biliyorum, ama bu örnekle birlikte birinci elden anlamış oldum. Bu yüzden iddianamenin kabul edilmiş olması bana hiç şaşırtıcı gelmedi. Çünkü; Türkiye böyle bir ülke artık. Demokratik tüm gösterileri, muhalefetin sözlerini, hatta bir dönem kol kola gezdikleri cemaatle yaşadıkları çıkar çatışmalarına darbe girişimi olarak algılayan bir iktidar ve onun yandaşları var…

Arat Saadetyan: Bu iddianameye bence en güzel tepki yine Çarşı'dan geldi, "ömür boyu ağırlaştırılmış Beşiktaşlıyız" dedi Beşiktaş taraftarı… Cem Yakışkan'sa "İddianameniz batsın"  diyerek karşılık verdi olan bitene…

Ferhat Uludere: Peki tüm bunlara karşı Beşiktaş’ın başkanı ne yaptı? İddianame için hiçbir şey söylemekle kalmayıp iktidar ziyaretleri düzenleyip forma hediye etti. Halbuki ne diyorduk; o forma kutsaldır nasip olmaz herkese… Sanırım Fikret Orman bizimle aynı görüşte değil. Formanın herkese yakışacağını düşünüyor…

BU İDDİANAME ÇARŞI’YA YAPILAN BİR 28 ŞUBAT GİRİŞİMİDİR

Arat Saadetyan: Ben de tam oraya gelmek istiyorum. Senin kulübünün göz bebeği, en büyük taraftar grubun ki bu taraftar grubu sıradan bir taraftar grubu değil ve yalnız bu oyuna dair değil; insan yaşamı, hayvan hakları ve doğaya dair en hızlı ve zekice tepki veren bir grup… Ve sen bu gruba dair en ufak bir cümle sarf etmiyorsun…

Ferhat Uludere: Beşiktaş’ın bir hiç olduğu dönemlerde, sportif başarının olmadığı, yönetim zafiyeti yüzünden takımın yüzüne bakılacak hali kalmadığı dönemde Beşiktaş isminin anılmasını sağlayan yine Çarşı idi. Beşiktaş’ı, Beşiktaşlıyı özel kılan da Çarşı’ydı… Beşiktaşlının unutmamasını istediğim bir şey daha var aslında. Başkanların ağzında sakız gibi çiğneyerek anlamsızlaştırdığı “Beşiktaşlılık duruşu” var ya… O duruş sadece Çarşı ile anlam kazanıyor. İktidar yanlısı Beşiktaşlıların da arkasına sığındıkları Beşiktaşlılık duruşu şimdi ortaya çıkmalı ve hepsi Çarşı’nın yanında olmalılar. Onların anladığı dilden konuşursak bu iddianame Çarşı’ya yapılan bir 28 Şubat girişimidir.

Arat Saadetyan: Burada asıl mesele şu, buna ne kadar tepki vereceğiz, bu mesele bir tek Çarşı'nın sorunu değil, bütün demokratik kesimlerin sorunu. Bu kimin başına gelseydi biliyoruz ki Çarşı onların da yanında olurdu. Bu insanlara Gezi Parkı Direnişi’nden kalma bir borcumuz var bence…

Ferhat Uludere: Çok haklısın… O günlerde taraflı tarafsız herkes Çarşı’dan bahsediyordu. Şimdi vicdanı olan herkes Çarşı’nın yanında olmalıdır…

FİKRET ORMAN'NIN HAYALİ TARAFTAR DEĞİL MÜŞTERİ…

Arat Saadetyan: Geçen yıllı düşünürsek bana bu durum hiç şaşırtıcı gelmiyor, tribünlere taraftar gelmesin diye dua edeceklerdi neredeyse… Maazallah Gezi Parkı Direnişi’ne dair bir tezahürat çıkacak ağızlarından diye… Ayrıca şunu da biliyoruz ki Fikret Orman'nın yeni yapılacak statta hayali taraftar değil müşteri…

Ferhat Uludere: Zaten yaratılan yeni uygulamalardan anladığımız kadarıyla devletin selameti taraftarın kontrol altında alınmasından geçiyor. Çünkü cemaatle el ele verip ordunun vesayetine sor verdik diye övünenler şimdi de Çarşı’nın vesayetine sor vermek istiyor… Çarşı’nın da ne kadar güçlü bir kitle olduğunu görüyoruz artık. Fikret Orman’a gelirsek: Bence en büyük avantajı Yıldırım Demirören gibi kötü bir başkanın ardından göreve gelmesiydi… Çünkü kimse onun kadar kötü olamaz diyorduk… Belki buradan bir anlam çıkar!

PASO LİG  SAYESİNDE BİRİLERİ SERVETİNE SERVET KATIYOR

Arat Saadetyan: Çaykur Rizespor maçından devam edelim biraz da… Öncelikle devlet eliyle önümüze konulan Paso Lig’in ne kadar dahiyane bir fikir olduğunu gördük, neredeyse bütün maçlar boş tribünlere oynanıyor. Ama kimsenin umurunda değil. Bununla birlikte Yıldırım Demirören’in futbolumuzu kurtarmak adına yaptığı tek hareketin ülke futbolunun başına Fatih Terim’i getirmek olduğunu görüyoruz. Ancak şu çok belli biz oyuncu yetiştirmesini beceremiyoruz. Bunu Çaykur Rizespor maçı özelinde bütün bir lig için söylüyorum zira ortada keyif alabileceğimiz bir tek maç yok. Gerçi tribünlerde taraftar da yok, saha da yok o vakit futbol neden bekleyelim ki?

Ferhat Uludere: Paso Lig basit bir şey değil aslında. Bu uygulama sayesinde birileri servetine servet katıyor. Bu oldukça yasal yollardan yapılıyor. Amacın futboldan şiddeti temizlemek olduğu söyleniyor, ama asıl yapılmak istenen muhalefeti futbol sahalarının dışına çıkarmak.

YÖNETİM BU YILKİ BAŞARISIZLIĞIN SUÇUNU BİLİC’E ATACAK 

Arat Saadetyan: Beşiktaş’a gelelim... Demba Ba yok, Sosa yeni geldi yok, Oğuzhan yok… Bu sakatlıklar için tesadüf kelimesi artık fazla kaçmıyor mu? Bu oyuncular daha yeni geldi! Bununla birlikte Beşiktaş transferi bir tek Sosa’yla kapattı. Bu Beşiktaş’ın sağ beki sol kanat oyuncusu İsmail olacak demek zira Bilic’in elinde alternatif yok. Ancak Fikret Orman’ın açıklamasına bakarsak yönetim üstüne düşeni yaptı ve Bilic’in istediği bütün oyuncuları aldı! Artık sıra Bilic’te ve futbolculardaymış!

Ferhat Uludere: Daha ilk gün söylemedik mi! Yönetim bu yılki başarısızlığın suçunu Bilic’e atacak ve onun zemini şimdiden hazırlanıyor. “Olası başarısızlık” bile demiyorum. Bu yılki başarısızlığı diyorum. Umarım yanılırım. Bahsettiğin tüm demeçler bu yüzden veriliyor. Kimse kusura bakmasın ama bunların bu kadar tekrarlanmasından başka bir anlam çıkaramıyorum. Belki de ben çok kötü niyetliyimdir. Fikret Orman sağbek konusunda Bilic’ten devre arasına kadar idare etmesini istemiş. Transfer başarısızlıklarını başarı gibi gösterdikleri yetmiyormuş gibi şimdi de takımın teknik direktörüne idare et diyorlar… Beşiktaş’ın başında Bilic değil de Bernd Schuster olsaydı bu lafa her yeriyle güler ve çeker giderdi. Bilic bence çok iyi dayanıyor bu yönetime… Rakipleriyle arasındaki sıklet farkına bakmadan yönetim bir yandan da şampiyonluk istediğini söylüyor. Öte yandan zaten taraftar grubu devletle kavgalı olan bir takımın böyle bir Türkiye’de şampiyon olma olasılığı var mı acaba? Futbolumuz bu kadar tarafsız ve bu kadar temiz mi hakikaten?

Arat Saadetyan: Bu maçı Beşiktaş tatsız tutsuz atlattı sadece bu maç özelinde konuşursak Beşiktaş pek umut vermiyor deriz ancak Şampiyonlar Ligi eleme maçlarından biliyoruz ki bu takım daha komplike bir top oynayabiliyor. Ancak bunun için öncelikle sakatlıkların olmaması gerekiyor ya da sakatlıkları makul seviyede tutması gerekiyor. Bunu beceremezse de oyuncuların tüm iyi niyetine rağmen işi zor gözüküyor.

Ferhat Uludere: Arsenal maçlarından sonra Beşiktaş bu futbolu Süper Lig’de oynayamayacak demiştik. Oynayamıyor da… Çünkü oynatmıyorlar. Süper Lig futbol oynanan bir arena değil. Çünkü beş ya da altı takım haricindeki tüm takımlar rakibi oynatmamak üzerine oyunlarını kuruyor. Mehmet Özdilek’in yarattığı takımın bu kadar futboldan uzak olacağını tahmin etmiyordum, ama öyleymiş cidden. Bunun yanında rakip futbol oynatsa Beşiktaş oynayabilecek miydi? Sanmıyorum; çünkü Beşiktaş’ı futbol oynatacak bir oyuncu yoktu sahada. Veli ve Atiba… Önlerinde yaratıcı bir oyuncu olmazsa ikisi de işe yaramıyor. Beşiktaş 4-4-2 oynayacaksa eğer Veli ve Atiba’dan biri yedek kalmak zorunda… O zaman da defansif sorunlar ortaya çıkıyor. Gerçi Oğuzhan’ın gelişi ile Beşiktaş 4-4-2 oynamayı bırakacaktır. Mustafa Pektemek çok iyi niyetli bir oyuncu ama ligin tamamını ilk 11’de geçirmeyeceği ortada… Bir de genç oyuncularla oynamanın sıkıntısını çekiyor Beşiktaş… Oğuzhan’ın son maçta gördüğü anlamsız kart takımı nasıl bir sıkıntının içene soktu hepimiz görüyoruz…