1 Mayıs 1977 Türkiye’de kontrgerilla faaliyetinin en büyük katliamıydı ve 35 devrimci yaşamını kaybetmişti.

1 Haziran tarihinde, terfilere 1 ay kala, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Namık Kemal Ersun, Darbe söylentileri nedeniyle, 1. Milliyetçi Cephe (MC) hükümetince görevden alınmıştı!

5 Haziran 1977 seçimlerinde Bülent Ecevit liderliğindeki Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) % 42 oy almasına rağmen mecliste yeterli çoğunluğu sağlayamamış, Adalet partisi (AP), Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ve Milli Selamet Partisi (MSP), 2. MC olarak anılan koalisyonu kurarak hükümet olmuşlardı.

MHP iktidara gelir gelmez başta üniversiteler olmak üzere birçok alanda Ülkü Ocakları merkezli terör esmeye başlamıştı.

Üniversitelerde faşistler, devrimci öğrencileri okullara sokmayarak hem eğitimlerini hem de örgütlenmelerini engelliyor, bunu yaparken de açık bir biçimde polislerden destek alıyorlardı. Birçok üniversite ve fakülte faşist işgal altındaydı.

Aralık 1977 tarihinde AP’den 11 Milletvekili istifa edince 2. MC hükümeti azınlıkta kalarak düştü! AP’den istifa eden 11 Milletvekiliyle birlikte CHP yeni Hükümeti kurdu ve iktidarı devir aldı.

Bu sürede yeniden örgütlenerek bir araya gelen devrimci öğrenciler, Mart 1978 başlarında, faşistler tarafında işgal edilmiş fakülte ve üniversitelere, her şeyi göze alarak, çatışarak da olsa girmeyi başardılar.

Ancak polisleri arkalarına alan ve birlikte davranan faşist tehdit devam ediyordu. Bu nedenle öğrenciler okul çıkışında topluca hareket edip, belirli bir yere kadar, özellikle de Süleymaniye civarına kadar topluca yürüyüp oradan dağılıyorlardı.

15 Mayıs tarihinde İstanbul Üniversitesi bir gurup faşist, polis desteğinde okuldan topluca çıkan öğrencilere taşlı ve sopalı saldırı düzenlemiş, devrimcilerin direnişi sayesinde başarılı olamayıp kaçmışlardı.

Bu tür saldırılar her an beklenmekteydi ve devrimciler bu konuda hazırlıklıydı.

16 Mart’ta dikkati çeken bir değişiklik olmuştu. Her gün öğrenciler polis gözetiminde okul kapısından çıkarlardı. O gün polisler farklı görevlere gönderildiğinden onların yerine yeni bir ekip gelmişti!

Başlarında, daha sonra hızla yükselerek, Hrant Dink Cinayetinde Trabzon Emniyet müdürü olan Komiser Reşat Altay vardır!

Saat 13.45 de öğrenciler ana kapıdan çıkarlar. Dışarıda “Beyazıt Komünistlere mezar olacak” diye slogan atan faşist gurup vardır ve dışarıda görevli 7 polis onlara doğru giderler.

Topluca yürüyen öğrencilerden gurubun başı Eczacılık Fakültesine geldiği an öğrencilerin ortasına atılan bir bomba patladı. Arkasından da öğrenciler silahlarla ateş altına alındı!

5 öğrenci olay anında, 2’si ise kaldırıldıkları hastanede yaşamlarına veda etmiş, kırktan fazla öğrenci de yaralanmıştı.

Saldırıda hayatını kaybeden öğrenciler; Hatice Özen, Cemil Sönmez, Baki Ekiz, Turan Ören, Abdullah Şimşek, Hamit Akıl, Murat Kurt’du.

Gerek bombayı atan gerekse ateş edenlerin arkalarından gitmek isteyen polisler ise, komiser Reşat Altay tarafından engellenmişti.

Olayın faillerinden Zülkif İsot, katliamı itiraf etti. Ancak olayın aydınlanmasına katkıda bulunamadan Latif Aktı adlı arkadaşı tarafından öldürüldü. İsot'un ablası, anlatımları mahkemeye aktardı. Tanıklara ve delillere rağmen bir katliam davası daha zaman aşımına uğratıldı.

Dönemin Ülkü Ocakları Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, 2. Başkanı Abdullah Çatlı’dır!

Olayın duyulmasıyla birlikte 50 bin civarında öğrenci İstanbul Üniversitesini işgal eder ve eylem yaparlar.

Ertesi gün Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) 2 günlük, 2 saat iş bırakma eylemi düzenler ve uygular.

Olaydan bir ay sonra sevilen öğretim görevlisi Server Tanilli vurulur. Yaralı olarak kurtulur.

Olay sonrası 17 kişinin yargılandığı davada sadece Sıddık Polat isimli kişi 11 yıl ceza alır ve cezası daha sonra Askeri Yargıtay tarafından bozulur ve beraat eder!

20 Ekim 2008 tarihinde İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından “zaman aşımı” kararı alınır ve bu karar Yargıtay tarafından da onaylanır.

Daha sonra bazı itiraflar ortaya çıkar. İtiraflarda, Bombanın bir yüzbaşıdan Abdullah Çatlı tarafından alındığı, bombacıların bir minibüsle olay yerine geldiği, minibüste bir polisin de olduğu (Mustafa Doğan) söylenmiş, bu polis daha sonra Almanya’ya kaçmıştı.

Garip bir tesadüftür ki aynı tarihte Ergenekon davaları başlamıştır!

Nisan 1992 tarihinde İstanbul Çiftehavuzlar’da tespit edilen bir örgüt evine baskın düzenlenir ve 3 Dev-Sol militanı, sağ yakalama ihtimaline rağmen öldürülür! Baskın yapan ekipte, İbrahim Şahin, Ayhan Çarkın’la birlikte, Reşat Altay da vardır!

“Kasten adam öldürme” suçlamasıyla yargılanıp beraat ederler!

3 Kasım 1996 tarihinde Susurluk ilçesinde ortaya çıkan skandalda, Kırmızı bültenle aranmasına rağmen yıllarca yakalanamayan Abdullah Çatlı’nın İstanbul Emniyet Müdürlüğü, Terörle Mücadele Şubesi'nin müdürüyle 5 kez telefonla görüştüğü belirlenir! Müdür, Reşat Altay’dır!

Reşat Altay hızla yükselir, .Gaziantep'e, Bursa'ya, Trabzon'a emniyet müdürü olur. Her zamanki gibi derin işlerine devam eder.

Hrant Dink öldürülür!

***

Not; Aynı güne rastlayan Halepçe katliamını da kınıyorum…

Yazı aşağıda yazılı üç bağlantıdaki bilgilerle harmanlanarak yazılmıştır.

https://odatv.com/16-mart-katliamini-kim-nasil-yapmisti-1603131200.html

https://www.evrensel.net/haber/107910/16-mart-beyazit-katliami-bu-dosya-bizim-icin-kapanmadi

https://m.bianet.org/bianet/insan-haklari/90934-resat-altayin-yazilmamis-anilari