Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi'nin katledilmesinin üzerinden tam 7 sene geçti. Faili ilk gün de belliydi, bugün de belli...

21. yüzyılda 'Diyarbakır ortasında vurulmuş uzanan' bir adam. Barış en büyük idealiydi, halkların kardeş olması için direndi. Bu direnişin tam ortasında 'faili meçhul' bir cinayete kurban gitti. Tahir Elçi, AKP hükümetinin eliyle sistematik bir cinayetle katledildi. 2015 Türkiye'sinde, en kanlı günlerde bir baro başkanının Kürt silahlı hareketinin haklılığını savunması faşist iktidarın işine gelmedi elbette. Ayrıca bu adam barışı savunuyor ve elçiliğini yapmaya hazır olduğunu söylüyordu.

28 Kasım 2015 günü Diyarbakır Sur'da yürütülen operasyon, Tahir Elçi'yi ölüme götüren suikastin zeminini hazırlamak için planlandı. Elçi o gün orada, o açıklamayı yaparken kafasına isabet eden kurşunun hangi tabancadan çıkacağı bile planlıydı. Olayın ardından o merminin çekirdeği bulunamadı. Faili 'çok' belliydi fakat faili meçhul imajı verilmek istendi. Cinayetin davası yılan hikayesine döndü. İddianame üzerinde defalarca oynandı. Tanıklar ifadelerini çekti/çektirildi. Pandemi bahane edildi, süreç bahane edildi. Buradan şu kanıya varıyorum, Tahir Elçi dosyası da aynı Musa Anter'inki gibi 'karartılmak' isteniyor.

Benzer senaryolar, Türkiye tarihi boyunca aydınlar ve muhalif siyasetçiler üzerinden sürekli oynandı. Tahir Elçi de o dönemde faşistlerin kirli oyunlarına kurban edildi. Biz o katilleri çok iyi tanıyoruz. Aynı kurşun 92'de Ape Musa'ya, 2007'de Hrant Dink'e 2015'te ise Tahir Elçi'ye isabet etti. Biz 'o kurşun sesini' nerede olsa tanır ve bir gün adalet önünde hesabını sorarız...