Cumhurbaşkanı şapkasıyla Erdoğan’ın yardımcısı Fuat Oktay dün (19.02.2023) son derece dikkat çeken bir açıklama yaptı. Oktay bu açıklamayı gerek depremdeki performansı, gerekse Türkiye gibi bir deprem ülkesinde çok düşük tutulan bütçesi ve özellikle de üst düzey yönetim kademelerine, mesleki geçmişleri bu görevle ilgisiz kişilerin atanmasıyla son günlerde tartışma konusu olan AFAD merkezinde yapıyordu. OktayCumhurbaşkanımız başta olmak üzere, ilk andan itibaren, 04.17’den itibaren buradaydık diyor ve “ ‘ilk andan itibaren’ ve ‘04.17’den itibaren’ sözcüklerine özel bir vurgu yapıyordu. [1] Demek depreme AFAD ve askeri personel tarafından zamanında müdahale edilmemiş olmasını Erdoğan’a bağlayan bazı köşe yazarlarının ileri sürdüğü bir iddiayı çürütme adına bu açıklamayı yapma görevi Oktay’a verilmişti. Oktay’a göre “Devletimizin yanında olduğunu” gören milletimiz bunu “inşallah ileride çok daha güçlü bir şekilde görecekti”

Oysa Hatay’da bulunan eski milli futbolcu Gökhan Zan, depremin ikinci günü iş makineleri konvoyunun şehre girmeyip AFAD’dan talimat beklediğini ağlayarak duyuruyor, kurtarma çalışmalarına başlanabilmesi için makinelerin şehre girmesine izin verilmesini istiyordu. İlk andan itibaren devletimizin ne kadar çabuk müdahale ettiğini anlatmaya çalışan Oktay aslında konuyla ilgili hiçbir bilgi, belge, kanıt da göstermiş değil. Onun açıklamasından sadece o anda, yani depremin 13. gününde 70 binin üzerinde güvenlik görevlisinin bölgede bulunduğunu öğreniyoruz. Oysa Akar depremin kurtarma çalışmaları için hâlâ çok hayati olan ikinci gününde bölgede sadece 7.500 askerin görev yaptığını açıklamıştı ‒ göçük bina enkazı başına bir asker bile düşmüyor, kurtarma işinde çalışacak asker sayısının AFAD personel sayısıyla eşit olması bir tesadüf mü? İlk günden itibaren devletin, milletin yanında olduğunu vurgulayan Oktay nedense Twitter’ın engellenmesinden hiç söz etmedi‒ haberleşmenin kelimenin tam anlamıyla hayati önemde olduğu saatlerde devlet tüm ülkede haberleşmeyi engellemişti.

Gelelim Erdoğan’ın ilk andan itibaren ya da 04.17’den itibaren AFAD merkezinde olduğu iddiasına. Bir kere bununla ilgili hiçbir somut bilgi, belge yok ortada. Sadece Oktay’ın ‘ burada yönetti’ ifadesiyle belki bir tür kefillik, üstelik de hayli cılız bir kefillik var. Hatay’da özellikle Antakya ve İskenderun’da, Maraş’ta, Elbistan ve Pazarcık’ta, Adıyaman’da ilk günlerde özellikle de ilk 48 saatte hiçbir arama- kurtarma ekibi veya askeri personel görmediklerini söyleyen yüzlerce depremzede var. Dahası bazı yerlere yabancı acil yardım ekiplerinin AFAD’dan önce ulaşıp kurtarma çalışmasına başladığı belirtiliyor. Soylu bu konudaki gecikmeyi, çok geniş bir bölgeyi vuran depreme karşı AFAD’ın sadece 7.500 kişilik personeliyle mücadele etmek zorunda kalmış olmasıyla izah etmeye çalışırken aslında devletin bu konuda ne denli hazırlıksız olduğunu da itiraf ediyordu. Büyük Felaket’ten günler sonra kameraların karşısında ağlayarak konuşan Soylu, biz depremi İstanbul’da bekliyorduk, ummadığımız yerden vurulduk tarzında bir şeyler söylerken aslında kendi seçmen tabanına, toplumun cahil kesimine sesleniyordu. Oysa bizzat Soylu’nun bakanlığının bünyesinde 20 binden fazla bekçisi varken afetlerde görev yapacak AFAD gibi bir teşkilatın tüm personelinin bekçi sayısının ancak üçte biri kadar olması, siyasal iktidarın güvenlikçi politikaya verdiği önemi göstermektedir –yurttaşına üç günde verilebilecek bir pasaportu bile aylarca vermekten aciz bir bakanlıktan ne beklenebilir ki?

Yeniden Şıracı’ya dönelim: Erdoğan deprem bölgesine üçüncü günü gidiyor ve orada kurtarmadan çok geleceğe dair, belirgin bir iştahla ve bir ironi gibi inşaat işlerini çok iyi bildiğini söylüyor: “Bir yıl içerisinde de hedefimiz Malatya’da, Elazığ’da daha önce Bingöl’de, Van’da olduğu gibi, bunlar bizim bildiğimiz işler biz bunları yaparız. Biz bu konularda kendimizi ispatlamış bir hükûmetiz. İnşallah Hatay’ımızda da bunu yapacağız. Allah’ın izniyle Kahramanmaraş’ımızda da bunu yapacağız. Diğer 8 vilayetimizde de yine bunları yapacağız. İlçelere varıncaya kadar bütün bunları inşallah halledeceğiz”

Erdoğan neden birinci depremden sonra, böylesine büyük bir felaketten sonra makul bir süre içinde, diyelim saat 8-10 gibi ya da biraz gecikmeyle de olsa ikinci depremden sonra en azından saat 14-15 gibi tüm ülkeye seslenerek bölgeye intikal ettirilen kurtarma ve sağlık ekipleri, güvenlik güçleri vb. hakkında, alınmakta olan ve alınacak önlemler hakkında halka bilgi vermedi. Neden bir ortak yayınla sık sık yapıldığı gibi bir tür “ulusa sesleniş” yapmadı. Madem Oktay’ın dediği gibi 04.17’den itibaren AFAD merkezinde çalışıyordu, pekâlâ oradan böyle bir açıklama da yapabilirdi. Erdoğan depremle ilgili çalışıyor, ama bunu gösterme gereği duymuyor, bunu gizli yapıyor, öyle mi? Hastanede depremzede ziyaret ederken, bir yeni doğana isim babalığı yaparken hiç de gizli yapmıyor nedense.

Depremin hemen ardından büyük bir sorumluluk ve duyarlılıkla bölgeye intikal eden çok sayıda siyasi parti üyelerinin ve STK temsilcilerinin tanıklıkları da AFAD ve silahlı kuvvetlerin çok geç gönderildiğini ortaya koyuyor. Ayrıca depremde ne kadar geç müdahale edildiğini İskenderun limanında günlerce süren yangın da göstermektedir. Enkaz altında kalanları kurtarmada çok tecrübeli olan madenci kurtarma ekipleri de ancak 36 saat sonra bölgeye gelebildiler. Depremden sonra Antakya’ya giden Eren Erdem’in tanıklığı da bariz gecikmeyi gösteriyor:

Biz Antakya’ya girdiğimizde arama kurtarma ekipleri yoktu daha. Kent merkezinde Akademi Hastanesinin olduğu yere doğru gittik. Zifiri bir karanlık ve söyleyeceğim şey çok acı belki ama şehirde bir uğultu. Uğultunun kaynağı enkaz altındaki insanlar. Bağırıyorlar. Olağanüstü bir uğultu. Hemen bütün enkazların altından insanlar feryat ediyor, çığlıklar atıyorlar. Bu ses her yere hâkim kentte. Ve o an orada sadece baretleriyle gönüllüler ya da birkaç ilçe belediyesinin ekipmansız çalışanları, emekçileri... Elleriyle uğraşıyorlar. Antakya’da o gece ses vardı, kurtarma ekipleri yoktu. Kurtarma geldi ekipman yoktu. Ekipman geldiğinde ise artık o ses yoktu! Çok geç kalındı, çok geç kalındı... Bunu hazırlıksız yakalanma olarak değerlendiremem...”

Sonuç olarak Şıracı ne derse desin Büyük Felaket’in kötü yönetilmeden de öte, çok acıdır ki, yönetilemediği ortadadır. AFAD tarafından ilk 24 saatte hızlı bir şekilde kurtarma ekipleri sahaya sevk edilebilseydi herhalde çok daha fazla insan kurtarılabilecekti. Sivil koordinasyonun da yer yer engellendiği bile gelen haberler arasında. Hatta Hatay’a bir ara girişlerin yasaklandığı söyleniyor. Gökhan Zan’ın yukarıda değindiğim feryadı, herhalde böyle bir uygulama sırasında olmalı.

Depremle mücadelede gerek deprem öncesi depreme hazırlık döneminde gerekse depremin hemen akabinde acil kurtarma ve yardım ekipleri ve ekipmanlarının bölgeye sevk edilmesinde çok ciddi zaaflar gösteren Erdoğan yönetimi, depremzedelere para yardımı toplama işinde ise bir hayli cevvaldi. Her büyük alt üst oluştan sonra yaptığını bu kez biraz daha öne alarak hâlâ tek tük mucizevi sağ kurtarılanlar bir yana henüz daha on binlerce insanın cansız bedeni, çoğu zaman da beden parçaları enkazın içinden çıkarılmamışken avuç açıyordu. 1999 depreminden sonra 24 yıl boyunca yurttaşların deprem vergisi olarak ödemiş olduğu 720 milyar 219 milyon lirayı, yaklaşık 37 milyar doları amacına uygun değerlendirmek yerine devrin Maliye bakanı Mehmet Şimşek’in itiraf ettiği gibi duble yol, eğitim, sağlık vb. inşaat ve hizmetler için yandaş sermayedarlara peşkeş çeken bir iktidar şimdi tüm pişkinliğiyle Büyük Felaket’in yaralarının sarılması için birlik ve beraberlik örtüsüyle bu felaketteki büyük payını gizleyerek dizilerin oyuncuları ve popüler kültürün kimi aktörlerini de alet ederek yine bir ‘ortak tv yayını’yla depremzedeler için para toplamaya kalkıyordu.

Şimdiye kadar yaptığı tüm uyarılar yönetici kesimlerce kulak ardı edilen Naci Görür, bu kez seçmene yöneliyor ve gelecek seçimlerde “ partizanlığı bırak ve sana deprem konusunda ciddi vaatlerde bulunan, plan ve programı olan ve yaşam hakkını her şeyin üzerinde tutan partiye oy ver” diyor. Görür’ün seçmen yurttaştan oyunu kullanırken aramasını istediği özellikler en azından program düzeyinde birden çok partide olabilir; ancak bir doğa olayının böylesine büyük bir felakete dönüşmesinde en büyük payın hangi partide ve liderinde olduğu tartışmasız bir gerçektir. Bundan dolayı seçime katılacak tüm devrimci-sosyalist- feminist parti ve örgütler, tüm düzene aykırı oluşum, hareket ve bireyler, seçim çalışmalarında halka başına gelen bu büyük felaketin baş sorumlusunun bu siyasal iktidar ve onun bilimle zoru olan muktedirleri olduğunu anlatmalı ve seçimin sadece bunların hesap vereceği yeni bir dönemin başlaması için değil, her yönüyle yıkılmakta olan bu köhne kapitalist yağma ve talan düzeninin yerine kamucu bir ekonomi ve dayanışmacı toplumsal ilişkiler temelinde ve gerçekten demokratik bir yönetimiyle yeni bir ülke inşa etme yolunda önemli bir adım olması için de çalışmalıdırlar.

_______

[1] https://t24.com.tr/video/fuat-oktay-cumhurbaskanimiz-basta-olmak-uzere-ilk-andan-itibaren-04-17-den-itibaren-buradaydik,52437