Doğru yaptığınıza inandığınız bir şeyin size dönüşünü görmek heyecan vericidir çoğu kez. Bozcaada için bir yazıya böyle başlamak istedim. Yazımın tamamını okuyunca bana hak vereceksiniz.

Bozcaada için emek vermiş bir insandan, hatta hakkını yememek için iki kişiden bahsetmek lazım: Hakan Gürüney ve eşi İnci Gürüney.

Kimlerden mi bahsediyorum? Bozcaada’da bir gün heykeli dikilecek iki insan bunlar. Ben demiyorum. Bozcaada’yı herkesten iyi bilen ve anlatan değerli bir yazardan, Haluk Şahin'den kopya çekerek söylüyorum.

Bozcaada'ya gelip de hala onların kurduğu ve yaşattığı Kent Müzesini merak edip hakkını vererek gezmemiş, hatta kendileriyle birazcık olsun kelam etmemişseniz, Bozcaada'da çok keyif aldım, şöyle gezdim, böyle hayran kaldım deseniz de boşuna!

bozcaada

Yine Haluk beyin yaptığı tespite katılarak tekrarlayım ki, Bozcaada’da hakkını vererek gezeceğiniz iki yerden biri bu müzedir. Diğeri de elbette Kale’dir.

Hakan beyin uzun yıllardır bin bir emekle, fedakârlıkla, sabırla büyüttüğü bu mekanı yaşamak lazım Bozcaada’yı gördüm diyebilmek için.

Bu sadece bir fotoğrafa bakmak, dıştan bir binayı seyretmek türünden kuru bir seyir değil elbet. Tuz Burnu’ndan güneşin batışını seyretmenin hazzını, ruhunuzu kaplayan yaşam tadını duyarcasına yaşadığınız gibi, bir seyir zevkinden bahsediyorum. Bozcaada’yı görmek demek burada neler yaşandığını bilmek, neler konuşulduğunu dinlemek, geçmişe dokunmak, bunu derinlemesine hissetmek demek.

İşte kent müzesini gezerken böyle duygularla tanışırsınız birden. Ada gezinizi unutulmaz yapan karmaşık, bir biriyle ilintili, bütünselliğin cazibesi denecek bir anlamı, çok iyi yazılmış bir romanı bir çırpıda okur gibi keşfetmiş olursunuz. Çünkü bir yeri gördüm diyebilmek, sizi tükettiğimiz şeylerin anlık hazlarının ötesine götürecek kalıcı anlamları yakalayabilmek demektir. Güneşini, içkisini, denizini tüketirken duyduğunuz lezzetin bir benzeri de olsa ondan daha fazlasını size verebilecek unutulmazlığı da içine katan bir doyumu tatmış olursunuz böylece.

Anlatırken, hatırlarken tekrar yaşamak insan hayatının sonlu hikayesinden öğrenilecek her dilimi, her ayrıntıyı tekrar hissetmek, var olmanın asil duruşunu anlamak değil midir?

Müzeleri gezerken, arkeolojiyle ilgilenirken, biyografik bir anlatıyı dinlerken, bir romanı okurken seyir defterinize yazılan bilgileri bir hatırlayın; Bozcaada'nın size bunları sağlayacak kerameti kendinde saklı bir hazine olduğunu unutmayın.

Geldim yazının sonuna. Bunları yazarken aslında bir üzüntümü dillendirmiş oluyorum. Maalesef adaya gelen her 100 ziyaretçiden sadece 1'i bu müzeyi gezme gereği duyabiliyor. 10 yıl önce bu sayı 5 imiş. Yani durum kötüye gidiyor demek ki...

Bütün bunlar ne anlam ifade ediyor sonuç olarak? Adadan döndükten sonra geride kalanlar, para kazanmış esnaf, geçimini sağlamak için emeği geçen Kale’deki çayhaneyi işleten Bayramiçli Ahmet beye kadar herkes ve elbette burada aldığınız zevkleri unutamayan sizler, bu anlatılanları umursayarak Bozcaada nasıl kollanmalı, yaşatılmalı sorusuna doğru yanıtlar vermeye hazır mısınız?