Siyasal İslamcı iktidarın ülkeyi eğitimden, hukuka, güvenlikten, sağlığa yaşamın hemen hemen tüm alanlarında etkisi altına aldığı çok açık bir gerçek. Toplum ortaçağ karanlığının saldırısı altında inim inim inliyor. Ülke adeta bir yangın yeri. İnsanlar nefes alamaz durumda. Aklı başında kimsenin itiraz edemeyeceği bir gerçek olarak, iktidara el koyan Siyasal İslamcı kadronun büyük bir güç haline geldiği, devletin bütün imkanlarını kullanarak, ülkeyi İslam dünyasının uzun dönem karanlıkta kalan ortaçağ koşullarına göndermek istediği ortada. Bunu da kısmen başarmış durumda. İktidar, insanlığın 300 yıla yaklaşan bir aydınlanma ve modernite birikiminden azade olmayan toplumun bütün kazanımlarını terk etmeye zorluyor. Öyle gelişmelere tanık oluyoruz ki, insanlığın 300 yıl önce yaşadığı toplumsal koşulların denemeleri pervasızca gündeme gelebiliyor. Bir ortaokul müdürü kız erkek öğrencilerin ayrı ayrı oturtulması talimatını verdiği haberini okuyoruz basından. Herkes o müdürün bu yobazlığı özgür iradesiyle yapmadığını biliyor elbette. Böylesi bir gericilik sadece devlet okulunda olmuyor. Benzer bir olaya anlı şanlı özel bir eğitim kurumu olan Koç Üniversitesi'nde de tanık oluyoruz. Sözde özgürlükleri dillerinden düşürmeyen, eğitimde, sağlıkta, ekonomik hayatta özelleştirmeyi savunan, bireyin özgürlük havarisi liberal burjuvaların bu tür ortaçağ zihniyetine bir diyeceği var mı?

Öte yandan esnaf perişan, iktidarın etrafında çöreklenmiş bir avuç yandaş hariç, iş insanları elindeki varlığını koruma derdinde. İşçisi, memuru, emeklisi yaşamından bezmiş halde. Semt pazarları ile normal zincir marketlerin ürün fiyatları arasında fark yok gibi. İki gün önce bir semt pazarında bizzat şahit oldum, insanlar artık satıcıya ''bir kilo domates veya iki kilo salatalık ver'' demiyor. Etiketlere bakıp, 5 liralık domates, 4 liralık salatalık ver şeklinde alış veriş yapıyor. Ucuz ekmek kuyruk manzaraları rutin hale geldi. İnsanın içi parçalanıyor. Özellikle 18-25 arası gençlerin çok büyük çoğunluğu geleceğini kendi ülkesinde görmüyor. İmkanı olan her yaştan ve meslekten insan geleceğini batı ülkelerinde arıyor. Bebeğine bez alamayan anne, ineğine yem alamayan üreteci, tarlasına gübre atamayan köylü, evine etten vazgeçtik ekmek götüremeyen emekçinin kendini ifade etmek istemesi bile büyük cesaret gerektiriyor... Uzun lafın kısası toplum adeta cendereye sıkışmış vaziyette.

Madalyonun bir yüzü böyleyken, diğer yüzü bize umutsuz olmamamız gerektiğini ifade ediyor. Zeytini için direnen köylü, ekonomik hakları için sendikal mücadele içinde olan ve kitlesel direnişleri sonucu haklarını kazanan işçi, akademik, demokratik eğitim için mücadele eden öğrenci gençlik, daha insanca yaşam için kitlesel mitingler tertip eden emekliler, her türlü cins ayrımcılığına ve erkek şiddetine ve iktidarın ötekileştirme politikalarına karşı toplumun adeta mücadele dinamosu ve moral kaynağı olan kadınlar... Neticede toplumsal hareketlilik siyasal İslamcı iktidarın ömrünü kısaltıyor, toplumu teslim almasını imkansızlaştırıyor. Toplumun bir hesaplaşmaya hazırlandığı söylenebilir. Daha açıkçası ülke, tek tek insanların iradesi dışında, objektif olarak böyle bir tarihsel hesaplaşmaya doğru ilerlediğini söylememiz yerinde bir tespittir.

Bütün bu toplumsal hareketlilik karşısında muhalefet ne yapıyor ? Salı günleri rutin olarak yaptıkları grup konuşmalarında iktidar sözcülerine yaptıkları şahsi sataşmalarla sınırlı kalan vasat nutuklarıyla olayları basitleştiriyor, topluma seçime kadar beklemelerini tavsiye ediyor. Açıkçası sokaktaki duyarlı insanın siyasal seviyesi, iktidarıyla muhalefetiyle asıl işi siyaset yapmak, toplumu daha iyi yönetmek olan siyasi partilerden daha üst düzeyde olduğunu ifade etmek hiç de yanlış değil.

Sonuç olarak yaşamın pratiği bize iktidardan muzdarip olan tüm toplumun etkin ve birleşik bir direniş hattının kurulmasını dayatıyor. Böylesi bir toplumsal cephenin oluşması, Siyasal İslamcı iktidarın toplumsal yaşamı daha da yozlaştırmasına engel olacak, geleceğe olan umudu tazeleyecektir. Kürt Sorununun barışçı, demokratik ve eşit yurttaşlık koşullarında çözüme kavuştuğu, ülkede evrensel hukuk normlarının hakim olduğu devrimci demokratik bir cumhuriyetin kurulması için gerek ideolojik ve gerekse demokratik en geniş dayanışmanın elzem olduğu günleri yaşadığımız inkar edilemez bir hakikat olarak önümüzde duruyor.