HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

Buldan, “Sokakları, meydanları nasıl ki faşizme bırakmadık, Meclis’te de siyasette de meydanı iktidara bırakmayacağız. HDP’nin sözünü her yerde yükseltmeye devam edeceğimizin sözünü de bir kez daha vermek istiyorum.  Sorunların çözüm yeri Meclis, çözümü demokratik siyasettir” dedi.

Muhalefete seslenen Buldan, “Buradan muhalefete de sesleniyorum. İktidarın savaş politikaları karşısında sessiz kalarak yolsuzluk ve rant değirmenine su taşımayın. Cesur olun, net olun. Barış politikasın sahip çıkmak, ülkeye sahip çıkmaktır, yaşama sahip çıkmaktır. Demokrasiye, hukuka, adalete sahip çıkmaktır. AKP - MHP iktidarının sürdürdüğü savaş siyasetinin yarattığı ağır sonuçları görmeden, bunlara karşı tavır almadan, Türkiye’de gerçek demokrasi ve özgürlük mücadelesini yürütmek mümkün değildir” ifadeleri kullanıldı.

Buldan'ın konuşmasından başlıklar şöyle:

"Müzisyen Onur Şener’in katledilmesini, bu kışkırtılmış cehalet iklimini sürekli besleyenlerini şiddetle lanetliyorum. Yargı sürecinin takipçisi olacağız.

Jineoloji Araştırmaları Merkezi Üyesi Nagihan Akarsel’in silahlı suikast sonucu katledildiği haberini aldık. Tam da genel kurula sansür yasasının getirileceği bugünlerde gazetecilik mesleğini sürdüren ve üstelik bir kadın olan gazeteciyi katledenleri şiddetle kınıyoruz. Akarsel, ailesi ve arkadaşlarına baş sağlığı diliyoruz.

Bu yasama yılında da özellikle ülke sorunlarını en etkili şekilde Meclis’e taşımaya, halkımızın, ezilenlerin sesi olmaya devam edeceğimizi bir kez daha ifade etmek istiyorum.

“MECLİS’TE DE SİYASETTE DE MEYDANI İKTİDARA BIRAKMAYACAĞIZ”

Sokakları, meydanları nasıl ki faşizme bırakmadık, Meclis’te de siyasette de meydanı iktidara bırakmayacağız. HDP’nin sözünü her yerde yükseltmeye devam edeceğimizin sözünü de bir kez daha vermek istiyorum.  Sorunların çözüm yeri Meclis, çözümü demokratik siyasettir.

Demokratik siyasetin gücü de cesareti de tabii ki HDP’dir. Sizlersiniz, halkımızdır ve emekçilerdir. Bugün aramızda cezaevlerindeki işkence ve hukuksuzluklara karşı adalet nöbetini sürdüren sevgili annelerimiz var. Haklı ve onurlu mücadelenizi buradan bir kez daha selamladığımı ifade etmek istiyorum.

Yalnız değilsiniz sevgili anneler, asla yalnız olmayacaksınız, yalnız yürümeyeceksiniz. Bu mücadeleyi hep birlikte omuzlamaya devam edeceğiz. Bu bizim varlık gerekçemizdir.  Annelerin neden aylardır sıcak demeden, soğuk demeden, tüm kötü muamelelere, darp ve gözaltılara rağmen adalet nöbetinde olduklarını bizim dışında soran hiç kimse olmadı. Şüpheli ölümler, keyfi infaz yakmalar, hasta tutsaklara uygulanan düşmanlık hukuku AKP- MHP zihniyetinin cezaevi karnesidir.

HASTA TUTUKLULAR

Son 9 ayda en az 63 mahpus cezaevlerinde yaşamını yitirdi. 63 yaşamı bizden kopardılar. Hepsini bir kez daha saygıyla anmak istiyorum. Aralarında ağır hastalıklara rağmen tedavi ve tahliye edilmeyen de vardı, işkence ile öldürüldüğü iddia edilen de, işkencelere dayanamayıp şüpheli şekilde intihar ettiği iddia edilen de…

Adalet hava kadar su kadar önemlidir. Annelerin mücadelesi bir yaşam mücadelesidir. Şu an cezaevlerinde 604’ü ağır olmak üzere 1605 hasta mahpus bulunmaktadır. Birçoğu cezaevinde tek başına yaşamını idame ettiremeyecek durumdadır. Aysel Tuğluk arkadaşımız bunlardan sadece bir tanesidir. Durumu acil olan hasta tutsakların tahliyeleri, ATK’nin hukuk dışı raporları ile her gün engellenmekte. İktidara ve kurumlarına yaşatma yükümlülüğünü bir kez daha hatırlatıyoruz.  İnsani, hukuki, acil çözümler bulunması için başta Adalet Bakanlığı olmak üzere yetkili tüm kurumları derhal göreve çağırdığımızı bir kez daha belirtmek istiyorum.

 Cezaevlerinde ölümler yaşanırken siyaset başka neyi konuşabilir, siyaset neyi tartışabilir gerçekten anlamakta güçlük çekiyoruz. Parlamento ve siyaset bu annelerin feryadına kesinlikle kayıtsız kalamaz.

Cezaevleri sürekli bizim gündemimizdedir. Dün de grubumuz Adalet Bakanlığı’na bir yürüyüş gerçekleştirdi ve bu acil konuyu kamuoyunun dikkatine sunmaya çalıştı.

Yakın zamanda Adalet Bakanı ile yeniden bir görüşme gerçekleştireceğimizi de buradan bir kez daha belirtmek istiyorum. Yeniden bir araştırma önergesi vererek araştırma komisyonunun kurulmasını talep edecek. Buradan hem parlamentoya hem muhalefet partilerine hem de iktidara sesleniyorum.

Gelin bu komisyonu derhal kuralım ve çalışmalarına bir an önce başlayalım. Cezaevinde olup bitenler Meclis olarak müdahale edelim, hem ölümleri hem de hukuksuzlukları durduralım. HDP olarak sonuç alıncaya kadar ailelerle birlikte mücadele etmeye devam edeceğiz.

Cezaevi hakikatinin unutulmasına ve unutturulmasına asla izin vermeyeceğiz. Cezaevleri başta olmak üzere Türkiye’yi kuşatan bu karanlığın merkezinde elbette ki tecrit politikası var. İmralı’da sayın Öcalan üzerinde uygulanan mutlak tecrit Türkiye’nin demokratikleşmesini, Kürt sorununun müzakereye dayalı çözümünü engellemeye yönelik bir AKP- MHP  politikası olarak devam etmektedir.

Sadece İmralı ile sınırlı bir tecritten elbette ki bahsetmiyoruz. Ülke, toplum, adalet, insan hakları, hukuk, özgürlükler topyekûn tecrit altındadır. Bir yönetim sistemi haline getirdikleri tecritle sadece hukuksuzluğu ve adaletsizliği değil, herkesin canını yakan savaş, çatışma, şiddet sarmalında büyüttüklerinin farkındayız.

Yaklaşan seçimler öncesi iktidarlarını ayakta tutmak için federal Kürdistan’da Kuzey Doğu Suriye’de çatışmayı tırmandırdıklarının hepimiz farkındayız. Rojova’daki saldırılarda siviller, çocuklar hayatını kaybetmektedir.  İnsanlık suçu işlenmektedir. Nerede bir barış imkânı varsa orayı bozmak için var güçleriyle çalıştıklarını da hepimiz biliyoruz. Çünkü çöken sarayın savaşa ihtiyacı olduğunu da biliyoruz.

Bu yaşadıklarımızın sarayın bir varlık- yokluk savaşı olduğunu da çok iyi biliyoruz. Buradan söylüyorum, ne yaparsanız yapın. Hangi yalanlara başvurursanız vurun, durumunuzu kurtaramayacaksınız. İktidarınıza karşı sıfırlanan güveni savaş siyasetiyle asla diriltemeyeceksiniz. Halklarımız buna asla izin vermeyecek.  Kriz ve kaostan beslenen iktidarın seçim kampanyası olarak yürüttüğü gerilim ve çatışma siyasetine kesinlikle itibar etmeyin ve prim vermeyin.

Ekonomik çöküşün ve yolsuzluk çukurunun üzerini kapatmak için envai çeşit kumpaslara başvuracaklarını hepimiz biliyoruz. Hiç kimse iktidarın tuzaklarına düşmemelidir. Bırakın kendileri çalsın, kendileri oynasın. Biz önümüze, işimize bakacağız. Biz kazanmaya bakacağız.

“BARIŞ POLİTİKASIN SAHİP ÇIKMAK, ÜLKEYE SAHİP ÇIKMAKTIR”

Biz iktidarı göndereceğiz ve ülkeyi AKP’den kurtaracağız. Savaş naraları karşısında barışın sesini yükseltme zamanıdır. Yasaklarla, tehditlerle, kutuplaştırmayla korku iklimine sarılan iktidar karşısına cesareti yükseltme zamanıdır.

Tecrite karşı her zamankinden daha fazla karşı çıkma ve mücadele etme zamanıdır. Buradan muhalefete de sesleniyorum. İktidarın savaş politikaları karşısında sessiz kalarak yolsuzluk ve rant değirmenine su taşımayın. Cesur olun, net olun.

Barış politikasın sahip çıkmak, ülkeye sahip çıkmaktır, yaşama sahip çıkmaktır. Demokrasiye, hukuka, adalete sahip çıkmaktır.

AKP - MHP iktidarının sürdürdüğü savaş siyasetinin yarattığı ağır sonuçları görmeden, bunlara karşı tavır almadan, Türkiye’de gerçek demokrasi ve özgürlük mücadelesini yürütmek mümkün değildir. İktidarın savaş siyaseti ülkeyi cehenneme çevirmişken, Kürt halkının çektiği acıları anlamadan bu kirli siyasetin sonucu olarak ortaya çıkan detaylar üzerinde spekülasyon yapmak, AKP- MHP siyasetinin tuzağına düşmekten başka bir işe yaramayacaktır.

Partimiz toplumsal sorunların inkarına dayanan ve çözümsüzlükten beslenen tüm siyasetlerin karşısındadır. O nedenle Türkiye’de gerçek demokrasinin ve özgürlüklerin ancak ve ancak Kürt sorununun demokratik, toplumsal ve barışçıl çözümden geçtiğini savunduğumuzu bir kez daha belirtmek istiyorum.

Bizler müzakereye ve barışa dayalı, demokratik siyasetimizin en güçlü şekilde sürdüreceğiz. Bizim için barış dünyadaki tüm makamlardan daha değerlidir.

Demokrasinin, hukukunun çökertildiği bir ülkede elbetteki ekonomide çöker. Bir yıldır Türkiye halklarına masal anlattıklarını görüyoruz. Seçimlere yakın bir zamanda bu masalı uzatmaya devam ediyor."

TÜİK, enflasyonu  düşürmek için her ay uğraşıyor. Dün eylül ayı enflasyonunu açıkladılar. Türkiye yüksek enflasyonda dünyada  6. sırada. Savaştaki Ukrayna’da bile enflasyon yüzde 14. Demokraside, hukukta, insan haklarında, yargıda ve adalette bırakılım adım atmayı, her gün yeni kumpaslar kurarak yasaklar cehennemine çevirerek ekonomiyi nasıl düzelteceksiniz?

Enflasyonun düşmeyeceğinin en açık kanıtı Sayıştay’ın tespit ettiği seri yolsuzluk ve usulsüzlüklerdir.  Kurumlardaki çürüme diz boyu. "