“Ve şimdi, ey okuyucu, anlatacağım şeye inanmakta tereddüt ediyorsan, bunda şaşılacak bir şey yoktur, çünkü onu gözleriyle gören ben bile zor inanıyorum.”
Dante, Cehennem

İnsan kaybettiğini kolay unutmaz. Her birimizin ta çocukluğumuzda kaybettiğimiz her hangi bir eşyası kolay kolay çıkmaz aklımızdan. Unutmak kuşkusuz insana özgüdür, unuturuz çok şeyi, yada her gördüğümüzü kafamıza yazmayız. Yitirdiğimiz bir nesne zamanlı zamansız akla geldiğinde hüzünleniriz en iyi olasılık bir tebessüm gelir oturur dudağımıza, kendi kendimize hayret ettiğimiz az değildir. Neden geldi durup dururken aklıma...

Kayıplar zorla kaybettirmeler bir eşya değil, herhangi bir nesne değil. Can kaybıdır. ”Her ölüm erken ölümdür” diyen şair Cemal Süreya hislerimize tercüman olmuştur hep. Ölümden ötesi mi var derler. Var, ölümden ötesi olmaz olsaydı ama var. Ölümden ötesi kayıplar, yıllarca inanamaz sevenleri, yakınları ansızın geleceğini bir umut ışığı olarak saklar içinde. Berfo Ana’yı anmamak mümkün mü!” Bütün kayıplar devletin bilgisi dahilindedir” diyor Hicri İzgören. Kaybedeni işaret eder bu söz. Gözaltında kaybedenlerin bilgisi...

“Bir gün kadrim bilinirse,
İsmim ağza alınırsa,
Yerim soran bulunursa:
Benim meskenim dağlardır. ”

Kaybedilenlerden birisi Sabahattin Ali'nin meskeni de dağlardır. Mezarı yoktur. Hunharca katledilmiştir. Katili biliniyor. Ama Onun meskeni dağlardır. Dağlar...

“Aldırma gönül aldırma” demiş olsa da kadrini bilmeyecek miyiz. İyi ki de bilenlerdeniz ne güzel ne mutlu bize...

“Fail-i meçhul” olarak dosyalarda kalsa da ’Bütün kayıplar devletin bilgisi dahilindedir. ”İnkar da devletin icraatlarından biridir. İlk önce neredeyse tek yapabildiği inkardır.

“Mezarımı yol kenarına kazın

üzerine devrim şehidi yazın

başına yumruklu yıldız kazın

gidiyorum ölümsüzlüğe hoşça kalın. ”

10 Haziran 1981'de idam edilen Veysel Güney’den geriye babasına yazdığı bir sayfalık el yazması mektuptan bu dize kaldı. Gaziantep'te idam edildi. İnfazda ailesinden kimse yoktu, avukatı yoktu. Dahası 2. mahkemede kalemi kırılmıştır. Cuntaya göre neden sağ yakalanmıştı ki o gün o ev baskınında pekala infaz edilebilirdi. O da olacaktı ama olmamıştı işte. Cesedi gömülmesi için babası Ali Güney'e teslim edilmek üzere sıkıyönetimde görevli Komando Bölük Komutanı Yzb. Burhan Erdem'e teslim edildi. Sonrası yok. Devlet kimdi burada? Yzb. Burhan Erdem.

Güney, mektubunda “Ben kimseyi öldürmedim, suçsuzum”’ demesinin ne önemi vardı, ya da kanıtları bulup çıkarmanın. Ferman devletin, devlet katli vacip görmüştü hepsi bu.

Cansız bedeni ailesine teslim edilmedi, kaybedildi. Hikayesi ''Sizin Veysel’'de. (1)

İdamlar devletin bilgisi dahilindedir, diye bir cümle kurulduğunda buna itiraz eden olmaz. Çünkü idam devlet eliyle bizzat uygulanan tasarlanmış bir cinayettir. Yasal kurallar en kötü ihtimalde bile kitabına uydurulmuş bir yakalama, yargılama ve infazı içerir. Adalet başka bir şey elbette.

Geldiği nokta 40 yıl önceki tarihle kesişmesi. Fark bugün idam cezası yok. 80’in adaletiyle bugünün adaletinin ortak yanları yukarıdan gelen talimatlar olabilir mi acaba?

İdamın kendisi ince elenip sık dokunduğu bir mahkemede verilmiş olsa bile adil değildir, bir cinayettir. Veysel Güney’in cansız bedeninin nerede olduğu bilgisi devletin bilgisi dahilinde değil kim diyebilir. Gözaltında, işkencede kaybedilenler zamansız/yargısız ölümler olduğundan, devlette bu suçu işleyen maşasını koruma ihtiyacından inkar etmek kolayına geliyor.

Biz inanmasak bile devlete kutsallık atfeden zihniyetler ya açıktan inkarın yanında yerini alıyor ya da devlet kaybetmez gibi bir düşünceye sahip. ”Bana sağcılar cinayet işliyor dedirtemezsiniz” demişti çoban Sülü. Ona rahmet okutanlar “ben devletim” dedi. Bunda şaşılacak bir şey yoktur!

Bugün kim “devlet benim” diyorsa bilgi sahibi de odur. Sabahattin Ali'nin mezarı nerede? Veysel Güney'in mezarı nerede?

__________________

*)Hicri İzgören, kaynak Temel Demirer

1)Ethem Dinçer, Darbenin Kaybettiği Bir Devrimcinin İzinde SİZİN VEYSEL, Nota Bene Yayınları