Özgür Zeybek

Ahmet Önel, çocuk edebiyatından romana, tiyatro oyunlarından şiire ve denemelere kadar değişik alanlarda ürünler veren, belki de Türkiye’nin bu dönemdeki en üretken yazarlarından biri. Yanı sıra konuştukça zihninizde yeni kapılar açan, anlattıkça öğrendiğiniz bir edebiyat insanı.
Böyle bir yazarın yapıtları ile bir kez karşılaştığınızda, devamı zamanın durdurulamaz akışı gibi kendiliğinden ilerliyor. Bu nedenle, yazarın Foça Mektupları kitabını da vakit kaybetmeden okudum.

Öyle ya, Foça’nın açıklarında Siren Kayalıkları vardı ve ben –yine o çok öncelerde yaşandığı gibi– kulaklarıma fısıldanan cümlelerin yalnızca aracısı olarak kalmayı seçecektim.
Söze böyle başlayarak sevimli bir ironi ile karşılıyor okuru. Ardından, akıp giden yazılarında yaşamdan, özellikle Foça’dan, duyduğu fısıltıları taşıyor bize.

Sirenler, Yunan Mitolojisinde, şimdilerde Siren Kayalıkları olarak bilinen bölgede yaşayan deniz yaratıklarına verilen ad. Mitolojiye göre; kuş şeklinde geniş kanatları olan bir vücuda ve kadın başına sahip, yüzleri ve sesleri çok hoş bu yaratıkların şarkılar mırıldandığı ve oradan geçen denizcileri büyüleyerek yanlarına çektiği söylenir. Ahmet Önel’in Foça Mektupları da, böylesine büyüleyici bir davet gibi. Foça Mektupları kitabının daha ilk sayfasında karşılaştığım şu cümlesi onun üretkenliğini tanımlıyor aslında.

“Foça, tahmin etmesi zor olmasa gerek, yaşamanın yazmaya yeğlendiği yörelerden başlıcaları arasında.” Neden acaba, diye sorduğumu iyi hatırlıyorum. Sabır gösterip kitabı bitirmeyi tercih ettiğimde, sonraki sayfalarda bu sorunun yanıtını fazlası ile bulacaktım. Kitap; derin ve keyifli zaman, mekan anlatımları ile kekik ve deniz kokusunu, doğanın bin bir rengini de yanına alarak aidiyet olgusu, yaşama dair düşlerin büyüsü ve gitmek duygusu üzerinden yer yer yüzleşmeleri, hesaplaşmaları, sorgulamaları incelikli, felsefi bir dil ile ele alıyordu.

Ege’nin, tarih boyunca, nesnel olanın düşsel olanla kıyasıya çatışmasına tanıklık ettiğinden bahseden yazar, nesnel gerçekliklerden yola çıkarak, hem düşsel bir balıkçı kasabasının resmini çiziyor hem de bizi Foça sokaklarında ve kıyılarında gezdiriyor. Daha da önemlisi, kafamdaki soruya şu cümleleri ile belki de en güzel yanıtı veriyor.

“İthaki’ye yolculuğun beklentisi kendi hakikatimizle buluşmak. Serin akşam rüzgarı, bin bir otun kokusu, ağustos böceklerinin fazla mesai yapan korosu… hepsi hepsi o bilge duruşun yaşamsal karşılığına işaret ediyor: İnsan günahkardır.”

Foça’nın dar sokaklarında, insanın kendiyle karşılaşması, hesaplaşması ve buradan yaşama dair düşüncelere ulaşması hakikatini içten, samimi ve derinlikli bir biçimde anlatan Ahmet Önel’in, insanı ister istemez Foça’ya doğru çeken bu naif daveti sayfalar ilerledikçe katlanarak devam ediyor.

Sanki zamanı yavaşlatmak ve güncel koşuşturmanın içinden sıyrılıp, yaşamın nefesini daha çok içinize çekmek için kurulmuş bu küçük balıkçı kasabasında bir edebiyat emekçisi, “Yitirdiğimiz zamanı yaşamın hangi evresinde tartıya vurabildik ki bugüne kadar!” sözleri ile sizi de içsel bir yolculuğa hazırlarcasına ardı arkasına mektuplar gönderiyor gibi.

Foça’nın eşsiz güzelliğini her an duyumsayacağınız ve bir yazarın, insanın kendini arama, kendisi ile yüzleşme ve toplum adına söz söyleme edimini gerçekleştirirken yaşadığı yolculuklara, çelişkilere, sancılara, serzenişlere, umuda ve inanca, ustaca örülmüş cümlelerle şahit olacağınız, okurken Ege’nin rüzgarını ve kokusunu yüzünüzde hissedeceğiniz kitapta, kendinize ve yaşama dair çok şey bulacaksınız.

“Sonuç olarak, günün birinde gelip yerleşmeyi seçtiğiniz bir Ege kasabası size özgürlük duygusuyla yüzleşmenin yanı sıra, derin bir kuyunun kapağını aralamanıza da vesile olabiliyor.”

İşte bu vesile ile, insanın bütün bu hallerini, kendisi ile yüzleşmesini, toplum ile hesaplaşmasını, tedirginliğini, yalnızlığını, istencini, umudunu ve düşlerini anlatmayı bir sorumluluk olarak gören Önel’in kaleminden, incelikli ve ustaca bir anlatımla hazırlanmış böylesi yapıt doğuyor.

Foça Mektupları kitabının yalnızca Foça’nın güzelliklerinden ve sözünü ettiğim içsel yolcuklardan, hesaplaşmalardan, insan hallerinden söz ettiğini söylemek eksik bir anlatım olur.

Kitapta yer yer, modern çağın açmazlarından, gençlerden, dil ve dilin olanaklarından da söz eden yazar, bu naif davetin yanı sıra, üzerinde uzunca düşünmeyi gerektirecek önermelerde de bulunuyor.

Edebiyatın insanı iyileştiren dünyasını, tiyatronun büyüsünü bir de ondan dinlemek, doğa ve onun bizlere sunduklarını, zeytin ağaçlarının gölgesini, martıların sesini, pelikanları, çocukların kahkahalarını, kedilerin uykusunu ve daha pek çok şeyin serinliğini duyumsamak, kitabı bir solukta okumanız için fazlası ile yeterli.

 Önel, Türk ve dünya edebiyatına önemli eserler kazandıran yazarları, yaşamını Foça’da geçiren ve aramızdan ayrılan kıymetli sanatçıları da hemen her fırsatta anıyor ve bizlere tanıştırıyor.
Fakat en önemlisi, onun yaşamında yeri çok önemli olan keza bizim de asla unutmayacağımız ustalardan Tarık Dursun K’ın anısına selamı!
Bu satırları okurken, gerçek bir dostluğa tanık olacağınızdan ve hüznü bütün inceliği ile hissedeceğinizden eminim.

“Ah! Oysa bir gül dibinde kaybolmayı başaracağınız anın en sabırlı karşılayıcısı olmaya hazırım; yeminle! Kaybolmak yeniden aramaya başlamanın en kutlu habercisidir; bildiniz!
Sirenler eski bir çığlığı arıyor örneğin. Sağır değirmenler bile şahit buna. Bu yüzden değil mi ki; ben bir de yalancı şahitlere meftunum efendim! “

Ahmet Önel ve yeni kitabı Foça Mektupları ile ilgili yazıda son cümleyi nasıl etmeli diye hiç düşünmedim. Son cümlede ne yazacağımı başından beri biliyordum çünkü.

“ Belki de bir düş kurdum; tıpkı Martin Luther King gibi! Ne ki, gerçek olmanın da ötesinde, “oyunla” sınırlı bir düş olarak kalsın bu seferki. Gerçek sözcüğünün hemen sonrasında açacağınız bir parantezin içine ne çok sözcük yerleştirebilirsiniz!

Ancak unutmayalım ki, özgürlüğün, aydınlığın, uygarlığın hemen arkasında size bilgece gülümseyen bir homo ludens olmadıktan sonra tüm bu çabalar boşunadır. Hayatı taklit etme hoşgörüsüne, dahası onunla eğlenme becerisine sahip olamayan bir toplumun hiçbir talebi ciddiye alınamaz; çünkü o zaten kendisini yalnızca elindekiyle yetinme öğretisiyle sınırlandırmıştır.

Her daim genç kalabilmenin sırrı da burada gizlidir belki. Oyun hayatla, hayat şarapla, şarap şiir ve coşkuyla buluştukça kimse sizi sırtlayıp yüksek doruklara çıkarmayı aklından geçirmeyecektir!

Ege’nin eşsiz ikliminde gençlerle en azından bu öğretiyi paylaşmak isterdim! ”

Bir okur olarak, keyifle okuduğum ve okunacağından emin olduğum, Foça Mektupları için Ahmet Önel’e teşekkürlerimle…

____________________

Foça Mektupları, Ahmet Önel, Deneme/Anlatı, 104 sayfa, Ve Yayınevi, Ekim 2020.