CHP ülkenin en eski, köklü partisi. Atatürk’ün partisi olarak anılıyor. Aslında hiçbir zaman sol bir parti olmadı, sadece 1974’lerde Ecevit döneminde “ortanın solu” sloganıyla hafif bir sol esinti yarattı o kadar. Ancak nedense çok partili yaşama geçtiğimizden bu yana CHP halk arasında “solcu” olarak adlandırılıyor. Sanırım bu daha çok DP, AP, DYP, AKP gibi rakip partilerin sağ partiler olmasından kaynaklanıyor. Bu partiler “sağcı” ise, karşısındaki CHP de “solcu” olmalı.

 

CHP aslında bir devlet partisi, Kemalist bir parti. Hemen her dönem devleti temsil etmekte ve devletin asker ve sivil bürokrat kesimi büyük ölçüde CHP’ye destek vermekte. CHP’nin bir başka özelliği de “laik” olması ve dindarlara, dine hep mesafeli durması. Adı “halk partisi” olmakla birlikte halk, yani işçi, köylü, esnaf CHP’yi kendine yakın bulmadığı için genellikle oy vermiyor. CHP oyunu daha çok “okumuş”lardan ve orta kesimden alıyor. Ancak CHP her ne kadar sol bir parti, sosyal demokrat bir parti olmasa da ülkedeki sol oyların büyük kısmı yine de CHP ye gidiyor. Pek çok sosyalist, sosyal demokrat istemeye istemeye de olsa, başka seçenek olmadığı gerekçesiyle, oyunu CHP’ye veriyor. Aleviler sağcı, dindar partilerden korkarak oylarını CHP’ye veriyorlar. Bu durumda ülkede sosyalist, özgürlükçü sol partiler bekledikleri oyu alamıyorlar, CHP’nin gölgesinde kalıyorlar. Öte yandan CHP de tüm bu desteklere karşın oyunu %25’in üzerine çıkaramıyor, iktidar alternatifi olamıyor.

 

CHP’nin iktidar olamamasının, son yıllarda AKP’ye karşı ciddi bir muhalefet ortaya koyamamasının nedenleri neler? Son 15 yıla bakarak CHP’nin yaptığı politik yanlışlarla nasıl halktan koptuğunu, demokrasi kavramından uzaklaştığını görmeye çalışalım.

 

28 Şubat 1997’de ordu Erbakan başkanlığındaki Refahyol hükümetine ültimatom vererek Erbakan’ın istifasına neden oldu. Bu post-modern darbeye CHP destek verdi ve demokrasi ile yolunu ayırdı. Ancak CHP bu tavrının karşılığında 18 Nisan 1999 seçimlerinde %8,7 oy oranı ile baraj altında kaldı.

 

27 Nisan 2007’de TSK yayınladığı e-muhtıra ile hükümeti uyardı, "Atatürkçülüğe, laikliğe ve cumhuriyetin temel ilkelerine sözde değil özde bağlı" bir Cumhurbaşkanı istediğini, eşi türbanlı bir Cumhurbaşkanı’na karşı olduğunu belirtti. AKP bu muhtıraya boyun eğmeyerek karşı çıktı, çizgisini sürdürdü. CHP ise ne yazık ki bu muhtırada da TSK’ya destek vererek kötü bir sınav daha verdi. AKP doğru tavrının sonucunu aldı ve 27 Temmuz 2007 seçimlerinde oy oranını %46,5’a çıkardı. CHP ise %20’lerde kaldı.

 

AKP iktidarı, Şubat 2008’de türbanlı öğrencilerin üniversiteye girebilmesini sağlayacak bir yasa hazırlayarak MHP’nin de desteği ile meclisten geçirdi. Ancak CHP Anayasa Mahkemesine başvurarak yasayı iptal ettirdi. Böylece CHP bir kez daha halkın değerleri ve özgürlükçü demokrasi ile ters düşerek halka karşı “devlet”in yanında yer aldı.

 

2008 yılında başlayan Ergenekon davası derin devleti ortaya çıkarmak ve tasfiye etmeyi amaçlıyordu. Ülkenin geçmişindeki pek çok karanlık olayın ardındaki bu yapılanmaya yönelik dava sol açısından çok önemliydi. Zaman zaman farklı yönlere sapması ve muhalif avına dönüşmesi tehlikesi nedeniyle eleştirilse de önemi yadsınamazdı. CHP bu davalar sırasında da tutarsız tavrını sürdürdü, davayı savunarak yapılan yanlışlara karşı çıkmak yerine, Ergenekon avukatlığına soyunarak demokrasi ile arasına bir kez daha sınır çizdi.

 

2009 yılı sonunda AKP’nin Kürt sorununun çözümüne yönelik başlattığı açılım, içi doldurulmasa da ülkede heyecan yarattı. Ancak AKP’nin açılımın arkasında durmaması nedeniyle kısa sürede sona erdi. CHP bu konuda da milliyetçi bir tavır takınarak açılıma karşı çıktı, statükonun yanında yer aldı. 12 Eylül 2010’da yapılan Anayasa değişikliği referandumu öncesinde de CHP oyunun dışında kaldı, AKP’nin Anayasa değişikliği önerilerine karşı çıkarken 12 Eylül Anayasasını savunur duruma düştü.

 

CHP, Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkan olmasından sonra “yeni CHP” sloganı ile bazı konularda politikalarını değiştirerek “Yeni Türkiye”nin farkına vardığını ve kullanma tarihi dolmuş politikaları terk etme yanlısı olduğu izlenimini vermeye başladı. Baykal döneminde muhalefet politikasının sadece “laiklik” üzerine kurgulanması yanlışı terk edilmeye başlandı. Ancak bir türlü halka güven verecek, tutarlı politikaları hayata geçiremedi. Olumlu bir demeç ya da eylemden sonra tam tersi söylemlerle ne demek istediğini, ne yapmak istediğini anlaşılmaz kılarak halkın güvenini kazanamadı. CHP hükümeti eleştirmenin yanında alternatif politika üretememekte, hükümetin gündeminin peşinden sürüklenmektedir. Kendisi de Dersimli olan Kılıçdaroğlu, Erdoğan karşısında Dersim katliamını partisi adına sahiplenmek durumunda kalmış, Roboski’de 34 köylünün TSK tarafından göz göre göre katledilmesi karşısında gereken tepkiyi gösterememiştir.

 

CHP’nin muhalefette başarılı olamaması ve halka güven vermemesinin temel nedeni bizce, tutarlı bir siyasi çizgisi olmaması ve “deve” mi yoksa “kuş” mu olduğuna bir türlü karar verememesidir. İçindeki devletçi, Kemalist, ulusalcı unsurlar CHP’nin sol, sosyal demokrat bir parti olması önünde en büyük engeldir. Halkı küçük gören, halka tepeden bakan bir anlayış ne halktan destek alabilir ne de sol bir parti olabilir. Ancak demokrat, eşitlikçi, özgürlükçü, her türlü ayrımcılığa karşı çıkan özgürlükçü sol bir parti AKP’ye karşı alternatif olabilir. Emekçileri, Kürtleri, Alevileri, gayri-müslümleri, türbanlıları, gençleri, kadınları yani tüm mağdurları temsil etmeyen, onların sözcüsü olmayan bir partinin sol bir parti olması olanaksızdır. CHP’nin ise bunu gerçekleştirmesi pek kolay görünmüyor.