Ülkemizin içinde bulunduğu zor dönemeçte nerede duracağı, nasıl bir pozisyon alacağı konusunda netleşemeyen, ittihatçı geleneğin sürdürücülerinin defansıyla, barış sürecine katkı koymayan CHP, gerçek anlamda bir yol ayrımına girmiş görünüyor.

Geldiğimiz noktada barış talebi ve bu konuda gösterilecek tavır; bir anlamda demokrasi konusunda bir turnusol kağıdı gibi.

Kim tarafından, nasıl, hangi yönetmelerle yapıldığına bakmadan ya barış sürecini destekleyeceksiniz, ya da tarihe “kendi siyasi hedefleri, parti içi iktidar hesapları yüzünden barışa karşı durdular” diye yazılacaksınız.

Gerçi kişisel çıkarları, politik beklentileri nedeniyle ve özellikle de AK Parti iktidarında böyle bir gelişmenin yaşanmasını kendi ikballerinin önünde engel olarak görenlerin barış diye bir dertlerinin olduğunu da düşünmüyorum.

Anadolu da futbol tutkunları mutlaka hangi ligde oynarsa oynasın kendi bölge takımını tutar öncelikle. Ancak mevcut üç büyük takımdan birinin de taraftarıdır ve çoğu zaman o takım daha öne çıkar.

Gün gelir, kendi ilinin takımıyla, taraftarı olduğu takım bir maçta karşı karşıya gelirler. Büyük takımın şampiyon olması için mutlaka galip gelmesi gerekmektedir. Ancak ilinin takımı da yenilirse küme düşecektir.

İşte şu an CHP içerisindeki gelenekçi, ulusalcı kesimin iyi niyetli olanlarının durumu aynen sözünü ettiğimiz şaşkın futbol taraftarı gibi.

CHP’nin oylarını artırarak iktidar alternatifi olmasının tek yolunun AK Parti karşıtlığıyla mümkün olabileceği gibi bir kısır anlayışa sahip olanlar, AK Partinin yaptığı, yapmaya çalıştığı her şeye karşı olmak gibi bir paranoya içine giriyorlar.

Öyle olunca da;” şu an zaten toplumun çoğunluğunun oylarına sahip iktidar partisi, barış sürecini de kazasız atlatır ve terörün sonlandırılmasını sağlarsa artık onun önünü alamayız.” gibi bir aymazlığın içine sürükleniyorlar.

Sonuçta barış görüşmelerine karşı bir pozisyon alıyor ve hatta engellemek için çaba gösteriyor, hiçbir şey yapamayanlar da nerdeyse yağmur duasına çıkar gibi barış süreci sekteye uğrasın diye dualara başlıyorlar.

Oysa iktidar olmanın yolu, halkın beklentilerini doğru analiz ederek, bu yönde politikalar geliştirmekten geçiyor.

Bu güne kadar Uludere’nin, Afyon’da silah deposundaki patlamanın, Suriye de düşen uçağın hesabını veremeyen iktidarın muhalefet edilecek öyle çok uygulamaları varken, yapmaya çalıştığı olumlu sosyal, ekonomik projeleri hedef almak ne kadar doğrudur?

İnanıyorum ki, CHP 1998 Kürt raporunun arkasında durabilse, faili meçhuller ve insan hakları ihlallerinin samimi takipçisi olsa, çoğunu AK Partiye kaptırdığı sosyal projelerine sahip çıkabilse ve barış sürecine ilişkin Kılıçdaroğlu’nun başta koyduğu destekleyici tavrını sürdürse, bugün iktidar partisinden daha çok bu süreçten karlı çıkan taraf olabilirdi.

Ancak CHP içerisinde öyle milletvekilleri var ki, yaşamları boyunca ne örgütlü mücadelenin içinde bulunmuşlar, ne de politik olarak sosyal demokrat ilkeleri benimsemişler. İçlerinde kimileri Demirel’in kontenjanından, kimileri derin devletin referansıyla CHP içerisine Truva atı gibi sürülmüş.

Bu gün CHP; ya politik gelişmesi ve yenilenmesinin önünde sürekli engel olan geleneksel devletçi, statükocu zihniyetten kurtulacak, evrensel sosyal demokrat değerlere sahip çıkacak, ya da çocuklarımıza” geçmişte böyle bir parti vardı” diyeceğimiz, nostaljik bir parti olarak yoluna devam edecek.

Dünyanın hangi gelişmiş ülkesinde, kendisini sol, sosyal demokrat olarak tanımlayan bir parti” barış karşıtı” bir pozisyon alır?

Hangi ülkede bir kitle partisi, kendi içerisindeki kanatlardan rahatsız olur, kendi gibi olmayanları yok etmeye çalışır?

Hangi sosyal demokrat partide, bir parti yöneticisi meclis kürsüsünden ırkçı söylemlerle, sözüm ona bölücülüğe karşı görünüp bölücülük yapar?

Bu nasıl bir çelişkidir ki; yapılan barış görüşmelerini “terörist başıyla görüşülür mü” diye kınayan bir parti; son dönemin en acımasız diktatörüne, kendi masum halkına zulmeden bir en büyük terörist başı Esad’a heyet gönderip, destek verir?

Bu ne acı bir tablodur! Bu ne hazin bir görüntüdür!

Bu ülkenin en çok ihtiyacı olduğu dönemde CHP gibi bir partiyi; ırkçılığı milliyetçilik gibi göstermeye çalışanların, turbana karşı olmayı laiklik diye yutturmaya kalkanların, AK Parti karşıtlığı üzerinden muhalefet yapıyor gibi görünüp, şov yapanların eline bırakanlar yerine, bu gerçekleri yazdığımız için bize kızan, neredeyse düşman gibi görenlere doğrusu acıyorum.

CHP, ideolojik kodlarını yeniden gözden geçirmek, hangi politik kulvarda mevzileneceğine karar vermek ve en önemlisi halkın içinde, halka dokunabilecek kadrolarla yoluna devam etmek zorundadır. Bu kadrolar da; kesinlikle bu dar görüşlü, düşünce özürlü, ideoloji yoksunu statükocular, devletçi laikler, ulusolcular! olmayacaktır.

Yeni CHP, ancak kendisini sürekli yenileyen, değişimden, barış ve özgürlüklerden yana olan kadroların yönetiminde gerçekten yeni ve çağdaş bir kitle partisi olabilir.