Deniz Baykal’ın kasetinin yayınlanmasıyla, bazı köşe yazarları ve gazetelerin istifa çağrıları, CHP içinden Ali Topuz’un istifa çağrısı ve nihayet Baykal’ın istifasıyla sona eren birinci dalga…

Baykal’ın tekrar dönüp dönmeyeceği tartışmaları yapılırken Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığını açıklaması, Önder Sav’ın ve milletvekillerinin üçte ikisinin bu adaylığı desteklemesi, MYK’nın ise Baykal’a “dön” çağrısı yapması ardından toplanan il başkanlarının çoğunluğunun Kemal Kılıçdaroğlu’ndan yana tavır alması ve medyanın “yüzde 40” hedefi eşliğinde yaşanan ikinci dalga…

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın defalarca yaptığı tüzük uyarısından sonra Önder Sav’ın ve ekibinin tasfiyesiyle sonuçlanan üçüncü dalga…

Başta Mustafa Sarıgül olmak üzere Baykal karşıtlığı temelinde CHP’ye alternatif bir parti kurmaya soyunanların birer yuvaya dönmesi, Kılıçdaroğlu’nun olağanüstü kurultay toplayarak “kendi ekibini” kurmasıyla sonuçlanan dördüncü dalga ve her kafadan başka bir ses çıkan bir parti görünümünde seçimlere girmeye hazırlanan CHP.

Daha önümüzde milletvekilleri adaylarının belirlenmesi, önseçim sözleri arasında seçilecek adaylar, onların yaratacağı küskünler vs. var.

Ama uzatmadan son sözümüzü başta söyleyelim: Seçimlerden çıkacak sonuç ne olursa olsun CHP, ANAP ile DYP arasında yaşanan “yolsuzluk” tartışmalarının ürettiği kaderi yaşayacaktır: Ufalanarak küçülmek ve yok olmak.

BİRİNCİ DÖNEM

CHP’nin öncülü olan İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) 1895’te, Hindistan Kongre Partisi, Afrika Ulusal Kongresi ve Çin Birleşik Partisi gibi örgütlerle aynı dönemde ortaya çıkmıştı. Cemiyetin programı da dönemdaşı örgütlerle aynıydı: Yabancı hâkimiyetine son vermek ve içerdeki geleneksel eliti tasfiye etmek. İTC, iktidarı ele geçirdikten sonra bu hedefi Osmanlı Devleti’ni bir Türk-İslam imparatorluğuna dönüştürmek biçiminde yeniden tanımladı, ancak savaşın sonunda hem kendisi, hem de Osmanlı Devleti yok oldu. İTC’nin küllerinden doğan Anadolu ve Rumeli Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti hedefini bağımsız bir ulus-devlet olarak tanımladı ve Lozan Antlaşması’nın imzalanmasından kısa bir süre sonra CHP olarak yeniden örgütlendi. Bu yeni örgüt, 1919–1945 arası dönemde, devletlerarası sistemin işlemez hale geldiği, SSCB’nin kurulduğu koşullarda iktisadi kalkınma, toplumsal dönüşüm ve modern bir devlet aygıtı kurmak için çalışırken kendisine rakip bir partinin var olmasına izin vermedi.

İKİNCİ DÖNEM

1945’te CHP’nin ikinci dönemi başladı. Savaşın ardından ABD hegemonyası kurulmuş, görünüşte iki kutuplu olan devletlerarası sistem Birleşmiş Milletler çatısı altında yeniden düzenlenmişti. IMF ve Dünya Bankası ise geçerli sermaye birikim rejiminin düzenleyici kurumları olarak iç pazara yönelik bir kalkınma anlayışının sorunsuz işlemesini sağlayacaktı. CHP, bu koşullarda Tan Baskını, DTCF tasfiyesi gibi olaylarla solu yasaklayarak kendi içinden bir muhalefet partisi çıkmasına izin verdi. Solun yasaklandığı bu çok-partili hayatın temel özelliği siyasetin popülizme indirgenmesi oldu ve Atatürk’ün son başbakanı Celal Bayar önderliğindeki DP popülizm yarışını kolayca kazanarak iktidara geçti.

DP iktidarı döneminde tek-parti zihniyetini sürdürdüğü ve SSCB’ye açılma politikası izlediği için 1960’ta NATO tezgâhından geçmiş subaylar tarafından devrildi. 1960 ertesinde, sanayileşmenin ve kentleşmenin ulaştığı boyutların ve uygulamaya geçirilen ithal ikameci kalkınma modelinin bir sonucu olarak doğan TİP, siyasal rejimin popülizmden demokrasiye doğru evrilmesi sonucunu doğurdu. 1965’te İnönü bir gecede CHP’nin ortanın solunda olduğunu açıkladı, ama bu halka inandırıcı gelmedi.

ÜÇÜNCÜ DÖNEM

CHP’nin üçüncü dönemi 12 Mart ile başladı. Muhtıraya karşı istifa eden Ecevit bir süre sonra CHP’nin başına geçerek partinin çizgisini tamamen değiştirdi, ama bu sırada koşullar değişmiş ve ithal ikameci kalkınma anlayışı bütün dünyada işlemez hale gelmişti. Değişmekte geç kalan, koşulların değiştiğini ise fark edemeyen CHP’nin yıllar sonra gelen iktidarı tam bir fiyasko oldu ve 12 Eylül’de diğer partiler gibi CHP de kapatıldı.

DÖRDÜNCÜ DÖNEM

12 Eylül’den sonra, Ecevit partisine küsüp yolunu ayırırken Ecevit’in yanında siyasete atılan Deniz Baykal CHP’yi yeniden örgütlemeye girişti. Siyasetten yasaklanan Baykal’ın girişimleri SODEP’in kurulması ve kısa bir sonra SHP’ye dönüşmesiyle sonuçlandı. Siyaset yasağı kalkınca SHP’ye katılan ve Genel Sekreter olan Baykal, Erdal İnönü ile girdiği parti için iktidar mücadelesini defalarca kaybettikten sonra SHP’den ayrıldı ve CHP’yi yeniden kurarak partinin dördüncü dönemini başlattı.

O sıralarda dünya gene değişmiş, sosyalist kamp çökmüştü. Ecevit DSP’nin başında, Erdal İnönü SHP’nin başında Baykal ise CHP’nin başında klasik sosyal demokrasinin programını savunuyorlardı. İnönü iktidar ortağı olarak başarısız oldu ve siyasetten çekildi. Hemen ardından SHP ile CHP skandallarla dolu bir birleşme yaşadı ve Baykal partinin başına geçti, ancak CHP TBMM’ye giremedi. 28 Şubat’ın ertesinde mecburen başbakan olan Ecevit ise 1999’da seçimi kazandı ve DSP- MHP-ANAP koalisyonunun başına geçti. Ecevit iktidarının sonucu gene büyük bir ekonomik kriz ve hüsran oldu. 2002 seçimlerinde AKP ve CHP’li bir meclis ortaya çıktığında CHP’nin hiç olmazsa bir sonraki seçimde iktidar şansının olduğu tahminleri yapılıyordu. Ancak AKP iktidarda çok başarılıydı ve onu değiştirmek için acele edenler vardı. AKP’yi yasadışı yollarla iktidardan uzaklaştırmak isteyenler ile CHP arasında ilginç bir ilişki yaşandı. CHP bu yollara başvuranların önerilerine itibar etmedi, ama savundukları görüşleri seslendirmekten geri de kalmadı. Sonuç AKP’nin büyük bir dönüşüm programını uygulaması CHP’nin ise gün geçtikçe daha savunmacı bir çizgiye kayması oldu.

BEŞİNCİ DÖNEM OLMAYACAK

2008 sonunda başlayan iktisadi kriz, büyük bir olasılıkla önümüzdeki yıllarda derinleşerek sürecek ve dünya yeniden yapılanacak. Bugün Ortadoğu’da bu değişim sürecinin ilk sancıları ortaya çıktı bile. AKP’nin geçmişte başarıyla yürüttüğü programın bu yeni dönemde başarılı olma şansı zayıf görünüyor. CHP ise, savunmacı çizgisini terk edip geçen dönemde başarılı olmuş AKP formüllerini uygulayabilecek bir başkan ile yola devam etmek arzusunda. Aslının bile başarısız olacağı koşullara girerken taklidinin başarılı olabileceğini ummak için hiçbir neden yok. CHP bu süreçte, büyük bir olasılıkla bir o yana bir bu yana yalpalayarak, parti yöneticilerinden birinin söylediği aynı anda başka bir yönetici tarafından tekzip edilerek ufalanacak ve küçülecektir. CHP’nin beşinci bir dönemi olmayacak, çünkü CHP’yi var eden 20. yüzyıl dünyası artık yok. 21. yüzyılın dünyası ise değişimi öngören ve yönetmeye aday olanlara göz kırpıyor.