Başbakan prompter’ında toplama çıkarma yapıyor: “25’i hükümlü, 70’i tutuklu. Etti mi 95. 4 kişi tahliye edilmiş. Etti, 99. Zaten 6 kişi cezaevinde yok, hayali yani o isimler. 105 gazeteci hapiste dedikleri bu. Ki bunlar içinde sadece 6 tanesinin basın kartı var.”
Aritmetiğin asıl mühim ve ezberlediğimiz kısmı şu: Bu gazeteciler terör suçlusu. MLKP var, Devrimci Karargâh var, TKP var, KCK var, PKK var, Ergenekon var...
“Yani bu örgütlerle ilişkilendiriliyorlar” diyor Başbakan. 

***

“İlişkilendirilmek...” Sayın Başbakan, zaten asıl sorun da bu...
Terörle Mücadele Kanunu’na göre herkes bir terör örgütüyle ‘ilişkilendirilebiliyor’, öğrenciler, vekiller, politikacılar, gazeteciler. 1 Mayıs’ta yürüyüşe katılsan, basın açıklaması yapsan, telefonunda makbul olmayan bir haber kaynağının numarası çıksa (tamamen gerçektir!), birkaç word dokümanında adın geçse, evinde Deniz Gezmiş kartpostalı bulunsa... Yukarıda saydığınız örgütlerden birine monte edilebilirsiniz. Tamamen niyet meselesi. 

***

Veya şunu diyebilirim:
Sayın Başbakan, kimse gazeteci olduğu için yargılanmıyor elbette çünkü gazetecilik yapmak diye bir suç yok. Görünürde! Yani... “İsnat edilen suç: Gazeteci olmak” şeklinde bir denklem Orwell’yan dünyada bile mümkün olamayacağı için son derece muğlak olan TMK, örgütlenme ve propaganda yapma özgürlüğünü iç eden tüm başka yasalar elbirliğiyle çok rahat terörist yaratabiliyor. Sizin ‘kara propaganda’ yapıyor, Türkiye’nin uluslararası alanda imajını zedeliyor dediğiniz sendika ve özgür basın platformları da bunu anlatmaya çalışıyor. 

***

AB’den sorumlu bakanımız Egemen Bağış, geçen hafta BBC’nin Hardtalk programında “Bir kişi tecavüz suçunu işliyorsa, hırsızlık yapıyorsa o kişiye gazeteci olduğu için dokunulmayacak mı?..” tiradına da klasik söylemle başlamıştı: “Gazetecilik faaliyeti nedeniyle hapiste olan kimse yok ki...” derken Hardtalk’un sunucusu Stephen Sackur sözünü kesti: “Çünkü siz onlara terörist diyorsunuz! Gazetecilere terörist diyorsunuz!”
Sayıları toplayın, çıkarın, çarpın... Her türlü aritmetik yönteme başvurun. Ama Sackur’un dediği kadar net ve sarih ortadadır her şey.
Gazetecileri, akademisyenleri, barış aktivistlerini, öğrencileri... Söyleyecek sözü, siyasi duruşu olan kişileri susturma yöntemleri çeşitli ama belirlidir. Okuması, bir gram tarih bilgisi ve aklı olan herkes bu yöntemleri kilometrelerce öteden de baksa şıp diye tanır. 

***

Ha bir de... Türkiye’nin imajını zedelemek meselesi var. Türkiye’yi şikâyet ediyorlar, çok zarar veriyorlar imajımıza diyorsunuz...
Hardtalk’ta Bağış’ınki gibi eşsiz bir performans yahut da Avrupa Parlamentosu’nda ‘kitabı bombaya benzetmek’, imaj zedelemeye, sendikadan çok daha büyük katkı sağlamıştır.
Ne sendika ne de öfkelendiğiniz Kılıçdaroğlu bunu başarabilirdi, gazetecilerin nasıl bir zihniyetle karşı karşıya olduğunu böyle anlatabilirdi.
Bizim imajımız sizlersiniz Sayın Başbakan...

NOT: Sarı basın kartı hem işverenin hem de kişinin tercihlerine bağlıdır, gazeteci kimliğinin kanıtı sayılamaz.