Altılı masadan çıkan ortak politika metni bir umut vadediyor mu? Baktığınız açıya göre değişir bu. Eğer bardağın dolu tarafını görüyorsanız sorunun cevabı bana göre evet olmalı. Ama kalan boş tarafında bir sorun yok diyorsanız geleceği doğru yönde öngörmüyorsunuz demektir.

Selahattin Demirtaş geçenlerde, “Elbette metnin bütününde iyi ve doğru şeyler yapma çabası var, bunu görmek gerekir. Dolayısıyla tümden bir kenara fırlatılacak bir metin değil ama hem eksik hem de benim düşünceme göre metnin pusulası bozuk diyordu.

Bence de, mutabakat metni koca bir aldatmaca deyip kolayca görmemezlikten gelinecek bir çalışma değil. Üzerinde yoğun emek verilmiş, altı partinin ortak bir ürünü. Devletin daha düzgün işlemesini arzu eden, hukuk temelinde kurumların işleyişini düzenleyeni bir metin.

Keyfiliğin yerine hukuk teminatını önceleyen bir restorasyon planı konulmuş önümüze. Bu haliyle uzun bir süredir bozulmuş, kötü çalışan ve denetlenemeyen devlet kurumlarının reformdan geçirilmesi kaçınılmaz bir değişim.

Bu nedenle, ortak politika metni için eleştiri yaparken sadece haklılığımızı kanıtlayan gerekçeleri sıralamak yerine bundan sonra nasıl doğru adımlar atmalıyız diye sorgulayan bir bakış açısına gerek var.

Metindeki bir çok boşluk hep konuşuluyor: Yıllardır emeğin daha çok sömürüsü uğruna engellenen haklarına, kadınlara layık görülen eşitsizliğe ve saldırılara, Kürtlere yapılan ayrımcılığa, barışçı, özgürlükçü taleplerine mesafeli ve peşin hükümlü duruşa, Alevi ve Bektaşi inancına yapılan saygısızlıklara sessiz kalmak gibi pek çok sorunu teğet geçen bir yaklaşım var metinde. Bu nedenle itirazların olması doğal elbet.

Desteğini istediğiniz tarafların ihtiyaçlarını, beklentilerini hiçe sayarsanız adil ve gerçekçi olamaz, vadettiğiniz dönüşüm için sizi başarıya götürecek toplumsal bütünlüğü, katılımı sağlayamazsınız. O zaman da mutabakat eksik kalmış, seçimi kazanmanın temel şartlarını yerine getirmemişsiniz demektir. Demokratik hakların eşitliği üzerine kurulmamış bir program ortak inançlar, idealler için dayanışmak yerine ayrıcalıklı grup ve sınıfların çıkarlarına hizmet eder sonuçta.

Ama asıl sorun ne biliyor musunuz?

Türkiye'de örgütlü solun sınıf temelli mücadele geleneği askeri darbelerle o kadar çok baskılandı ve örselendi ki, sonunda siyasetin sol ayağı hep eksik kaldı, kendini ifade edecek toplumsal tabana sahip olamadı, söylem düzeyinde kalan geleneksel kalıpların içine hapsoldu.

Sol kadar sosyal demokrat siyasette de benzer eksiklikler yaşandı. Tarihsel köklerine bağlı, geleneksel duruşlarından vazgeçmeyen partiler de kendilerini yenileyemediler, sınıfsal bağlılıkların ötesine geçip tabanlarını güçlendiremediler, sağcı siyasetin güdümünde kalarak yeni açılımlara kendilerini kapattılar.

Mutabakat metninde toplumsal beklentilerle paralellik göremiyor, zayıf kalan yönlerini hatırlatma gereği duyuyorsak sonuçta bu türden boşlukların payı var diye düşünüyorum.

Tek neden bu değil elbet. Tarihsel travmalarla yorgun düşmüş bir toplum var karşımızda. Farklı inançlar, etnik yapılar, kültürler arası beraberliği zenginlik olarak görmek yerine ezen, yok sayan dayatmacı bir zihniyetle yıllardır yönetilen bir coğrafyanın insanlarıyız. Bu topraklarda birikmiş acıların, kırılmaların yarattığı karşılıklı güvensizliği boyuna besleyen algılardan kurtulup toplumun zihinsel açıklığa kavuşması o kadar kolay değil.

Eksik ve yanlışlıkları ile yarım yamalak bir demokrasi tarihiniz varsa sonucun böyle olması kaçınılmaz. Belki bu yüzden yolun hala başındayız demek daha doğru. Toplumsal barışı değişim ile birlikte sağlayacak yeni bir ortak hikaye yazılmalı. Yeter ki yönümüzü doğru belirleyelim, değil mi?