Erdoğan rejimi Türkiye demokrasisine büyük zarar verdi. Hoş doğrusu Erdoğan rejiminden önce saygı duyulacak ve övülecek bir demokrasimiz de yoktu. Bürokrasi, asker ve sermaye ittifakı olarak adlandıracağımız oligarşik vesayetçi anti demokratik bir rejim iken Türkiye, Erdoğancı tek adam rejimine döndü. Yöntemler uygulamalar nüanslar gösterse de gelen gideni arattı.

Kalıcı bir demokrasi iki yolla olur. 

1- Yasalar ile demokratik çerçeve çizilerek.

2- Halkın demokrasiyi talep edip örgütlenmesi. Buna toplumun demokrasi bilincinin geliştirilmesi diyebiliriz.

Bugün demokrasinin önünde en büyük engel Erdoğan rejimidir. Rejim engellerin en büyüğüdür fakat tek engel de değildir. O halde sıralama yaparsak ilk önce Erdoğan rejimini sandıkta yenmek gerekir. Bu önemli bir adim. Peki ya sonrası? Sonrasına ilişkin elbette tüm Erdoğan rejimi karşıtlarının bir planı ve projesi var. İster samimi olsun, ister olmasın öngörülen ve vaat edilen şeyler var.

Altılı masa kazanması halinde çalışma programı oluşturdu. 

Emek ve Özgürlük İttifakı madde madde total bir program yayınlamasa da açıklamalarını birleştirdiğimizde bir perspektif çıkıyor.

Peki ülkede başka kimler var?

Sendikalar, odalar, demokratik kitle örgütleri, diğer partiler, aydınlar, akademisyenler, yazarlar, esnaflar, kadın dernekleri, hayvan hakları dernekleri, çevreciler, Aleviler, Şafiiler, Hristiyanlar, Çerkesler, öğrenciler, yani bu ülke yurttaşlarının hepsinin temsilcileri nasıl sözlerini ve taleplerini duyurulacaklar? 

Ne istiyorlar?

Demokrasiden beklentileri ne?

Nasıl söz ve taleplerini dile getirecekler?

Ayrıca Erdoğan rejimini yenmek için muhalifler nasıl ortaklaşacak?

İşte bu ihtiyaçlardan ötürü demokrasi koordinasyon merkezine ihtiyaç var. Bu üst çatı yapı iki şeyi başarabilir.

Birincisi. Erdoğan rejimini yenmek için bir araya gelmeyenleri demokrasi talepleri çerçevesinde sandıkta yan yana getirebilir.

İkincisi toplumun tüm temsilcilerinin demokratik beklentilerini toplar raporlaştırır ve siyasilere yapılması muhtemel yasalar şeklinde teklif eder.

Peki kim yapacak bu koordinasyonu?

Aydınlar, yazarlar, gazeteciler, akademisyenler, sanatçılar, politikacılar bu geniş ağı örebilirler. Eğer bu çatı örülebilirse sandıkta etkili olur. 

Buna benzer oluşumlar zaten var aslında fakat bu oluşumların iki sorunu var.

Birinci sorun kendilerinin bir özne olmaya niyetlenmeleri ikincisi ise bir merkez gücün yörüngesinde olmaları. Bu sebeple onlar da ağın bir parçasıdır, kendisi değildir.

Daha geniş bir çatı ağı olabilecek demokrasi koordinasyon merkezi seçimlerde ve seçimden sonra önemli bir diyalog, işbirliği ve perspektif üretimine destek olur. 

Türkiye demokratları bu işi başarabilir mi?