Acı büyük. Bildiğinizden çok daha büyük...

Mahmut Şan aslen Altınözlü hatta aslen Keskincikli lakin Hatay çapında meşhur bir gazeteci. Antakya'da yaşıyor. İnatçı, söz dinlemez. Beni dahi dinlemez. Çünkü bunca yıllık kardeşlik hukukumuz var. Buna rağmen bildiğini okumakla meşhurdur. Bağımsız mı bağımsız, inatçı mı inatçı...

Depremin yaşandığı gün rutin işlerini yaptı. Matbaası var, gazetesi var. Başka gazeteleri de yayınlıyor. Siyaset yapıyor. Yerinde durmuyor, 24 saat kendisine yetmiyor.

Deprem oldu o gece...

Anlattığına göre "Çok uzun sürdü sarsıntı. "Hesap yaptım Besim abi. Duvarlar nereye çökecek, nerede dursak nasıl kurtuluruz."

O an, o anları anlattı saniyesini atlamadan. Saniye hesabıyla o anın gözlemlerini anlattı. Eğer birkaç saniye daha az sürse deprem o duvar bu yöne devrilecek, bu kolon o yöne devrilecek.

Deprem oldu. Evi yıkıldı. Kendi, eşi ve çocukları göçük altında kaldı.

Mahmut göçük altında. Yaşıyor ama. Enkaz, moloz, demir, toz toprak...

Parmaklarını gösterdi. Yara bere içinde. Toprağı milim milim kazımış. Bir yol açmış. Bir nefes almış ve o kazdığı yoldan eve geri dönmüş. Eşine ulaşmaya çalışmış. Eşi ses veriyor, lakin üstünde Allah bilir kaç ton moloz var.

Çıkaramamış.

Bu arada başka yöne yönelmiş. En büyük kızı Hatice'ye ulaşmış. Sürüne sürüne kurtarmış en büyük kızını. Yaralı. Ayakları simsiyah. Zayıf incecik dal gibi bir çocuk.

Ah güzel meraklı çocuk. Deki 8 yaşından beri tanırım, nasıl büyüdüğüne şahidim. Şimdi yaşı 17-18 olmalı.

Becerikli hünerli. Bildiğiniz birkaç görüşmede Corel programının maharetlerini çözdü çocuk. Üç beş şey anlattıydım ona, o ise onlarca detayını çözdü programın, üstelik kendi kendine.

Bunca yıl içinde nasıl büyüdüklerine şahidim çocukların.

Hep soru cevap şeklinde ilerlerdi muhabbetlerimiz.

"Ben kıyafet üreteceğim. Hint modasına ilgim var" demişti bir zaman. Aklımda kaldı ve ne zaman Hintliler ile ilgili bir dükkân görsem aklıma o çocuk gelirdi.

Bir gün sormuştu; “Besim abi Belediye başkanı ile görüşüyormuşsun?”

Demiştim ki; “bu akşam görüşeceğiz, bir isteğin var mı ondan?”

Hatice “Söyle ona bisiklet yolu istiyorum” demişti.

O gece iletmiştim isteğini Hatice'nin.

Sağ çıktı enkazdan, lakin kurtulamadı. Evde rahatsızlandı, hastane doktor falan... Olmadı

Hatice Şan can verdi.

Gazeteci Mahmut Şan'ın eşi Fatma Şan'ın sesi ve nefesi yavaş yavaş kesildi. "Kurtaramadım, kurtaramadım" diye ağlayarak anlattı Mahmut.

Fatma Şan, sabırlı vakur bir Anadolu kadını. Hakkı var üstümüzde. Yüzlerce defa sofralarına oturmuş biri olarak hakkını helal etsin isterdim.

Meraklı ve saygılı. Otizmli bir oğlu var. Yine adı Mahmut. Ne çok soru sorardı Otizm hakkında. Ne çok soru sorardı... Kurtaramadı Mahmut eşi Fatma'yı ve aynı gün kızı Hatice'yle toprağa verip enkazın başına döndü.

Döndü çünkü acı büyük. Maalesef iki oğlu Selahattin ve Muhammet de enkaz altındaydı. Bir umut ile uğraş, çaba...

Olmadı...

Olamadı...

Selahaddin ve Muhammet de enkaz altından ölü çıktı. 15-16 yaslarında iki bıçkın delikanlı.

Bazen isimlerini karıştırırdım. Bıçkın delikanlılar.

Hemen “Ben Selahaddin”, “Ben Muhammed” diye düzeltilerdi beni.

Çok üzgünüm, çok.

Çocuk kitapları yazdığım ve yayınladığım zamanlar baskıdan önce bu çocuklara okuturdum yayınlayacağım kitapları. Okusunlar ve değerlendirsinler diye. Hatırlıyorum saatlerce anlatmışlardı. Saatlerce...Burası olmamış, bura saçma, burayı beğendim, burası şöyle, burası böyle...

Editörlerimdi benim, Selahaddin ve Muhammed...

Kurtaramadılar.

Muhammed ve Selahaddin can verdi...

Gazeteci Mahmut Şan'ın yedi çocuğu vardı.

Kadire Nur, Yağmur, Cansu, Mahmut şükür sağ.

Eşi Fatma Şan, büyük kızı Hatice oğulları Muhammed ve Selahaddin maalesef kurtulamadı.

Acı büyük. Bildiğinizden çok daha büyük...