Bir insanı şiddet uygulamaktan ne alıkoyar? Kişisel vasıfları, aileden aldığı eğitim, içinde bulunduğu toplumsal çevre. Hangisi? Ya bunların en az biri şiddeti o insanın dünyasında meşru ve normal gösteriyorsa. Bu durumda ne yapacağız? Toplum olarak, şiddete maruz kalan insanımızı nasıl koruyacağız?

Dün '8 Mart Dünya Kadınlar Günü'ydü. Kadın haklarının hatırlandığı, hatırlatıldığı gün. Zira hatırlamaya ihtiyaç var. Mevcut devlet zihniyeti içinde kadının eşit bir birey olarak konumlandırılması, maruz kaldığı şiddetin bertaraf edilmesi ne yazık ki yeterince ciddiye alınmış değil. Bırakın kadının sosyal hayatta eşit temsilini, kadına yönelik şiddet konusunun aciliyeti bile yeterince idrak edilemiyor. Toplumun en savunmasız bireyleri olarak, çocuklardan bile daha fazla riskle karşı karşıya bırakılan kadınların hakları konusu, bütün iyi niyetli girişimlere rağmen kadük kalıyor. Neredeyse sadece kadın STK'larının çabasına bırakılmış sorunlar ne siyasette ne de yasalarda karşılığını bulabiliyor.

Hâlbuki Türkiye'de kadına yönelik şiddet konusu vahim boyutlarda. Kadınlar toplumsal ve devlet kaynaklı her türlü korumadan mahrumlar. Kadına yönelik şiddetin günden güne arttığı, kadın ölümlerinin azalmadığı mevcut istatistiklere rağmen bir vaka!

Durum buyken kadın ve şiddet konusuna yepyeni bir zihniyetle yaklaşmak özellikle devlet katında farz. Toplumun marjinal kesimlerinde, feminist çevrelerde, kadın STK'larında üretilen dilin devlet katında da kabul görmesinin zamanı çoktan geldi.

Durumun aciliyetine bir türlü ikna olmayanlar, yaşanan örnekleri hatırlasınlar. Kadına şiddeti kendine hak gören erkeklerin elini kolunu sallayarak gururla yaşadıkları bir ülke burası. Belki de şiddetin kaynağından başlamak gerekiyor; kadının varlığı üzerinde her türlü tasarrufu kendine 'hak görme' mantığının yok edilmesinden. Çünkü yaşatılan şiddette bu 'hak görme' inancı etkili. Erkeğin o hakkı nasıl ve kimden aldığı ise sır değil; toplum, töreler, aile değerleri. Kabul etmekte zorlansak da 'kadına yönelik şiddet' konusunda yeni değer kriterlerine ihtiyaç var. Daha şikâyet anından başlayarak devletin korumasını hissettirdiği yeni bir değer sistemi inşa edilmeli; bırakın öldürmeyi hak görmek, kadına vurulacak bir fiskeye bile müsamaha göstermeyen bir yargı ve kolluk sistemine ihtiyaç var.

Şiddet uygulayan erkeğin toplumdan övgü alıp, mazeretlerle müsamaha edilmesi yerine, tecrit edilmesi sağlanabilmeli. Yasalar, toplumların ürettiği değerler üzerine inşa edilir. Bizim toplumumuzda ne yazık ki kadına yönelik şiddeti azaltacak değer zemini çok zayıf. 'Kol kırılır yen içinde kalır' anlayışı kadını ailenin korunaksız mecrasında bıraktı. Ama tek sebep bu değildi. Bugüne kadar kadın, şikâyetini duyuracağı ne bir kolluk ne de savcı buldu karşısında. Kolluk kuvveti mevcut yasalarla sınırlı olduğundan şikâyetini dinlediği kadını evine gönderdi. Eve morarmış gözler ve darp edilmiş bir bedenle dönen kadının yaşama güvencesi ise şiddet arzusu tatmin olmuş kocaydı. Ama o arzusu tatmin olmamış binlercesini biliyoruz. Mahkeme kapılarında boşanmak isteyen eşinin üzerine kurşun boşaltan erkekler toplumu burası. Sadece evli olduğu kadını değil, aile üyelerini de tehdit eden erkekler. Bunu kendine hak gören, namus adı altında zalimlik yapan.

Durum buysa toplum olarak şiddet üzerine yeniden ve ciddiyetle düşünmekte, şiddet kavramını yeniden tarif etmekte fayda var.

İşte tam bu amaçla şu günlerde yeni bir yasa taslağı hazırlanıyor. Belli başlı kadın STK'larının katkısıyla hazırlanan yeni taslak, bütün bu hassasiyetleri göz önünde bulundurmayı hedefliyor. Şiddetin tanımını, Avrupa Konseyi'nde karara bağlanan en son tanımı esas alarak yapan bu yasa yakında Meclis gündemine gelecek. Taslak, şiddet mağdurunu hızlı ve etkili bir şekilde koruma altına alırken, önleyici tedbir mekanizmalarını da güçlendiriyor. Taslağı inceleyenler, adından başlayarak yeni bir terminoloji oluşturulduğunu görürler. Bütün aile bireylerinin şiddetten korunmasına yönelik bu çalışma, yeni kavramlarla düşünen bir devlet zihniyetinin işareti gibi.

Geniş bir koruma alanı vaat eden taslağın oylanması sırasında parti farkı gözetmeksizin her vekilin sorumlulukla hareket etmesini temenni ediyor insan. Demokratikleşme konusunda zinhar mutabakat göstermeyen Meclis'imizin en azından kadınlar konusunda ortak bir duyarlık göstermesi mümkün olsa keşke.