Ortadoğu'da pek çok ülkede bulundum.

Ortak bir motif, bir tema, ne gördün deseler pek çok şey sayarım. Ama saydıklarımın arasında yerini alması gereken vazgeçilmez bir şey var; güneş gözlüğü! Yanlış anlaşılmasın halkın sokakta koyu Ortadoğu güneşinden korunmak için kullandıklarından söz etmiyorum. Tam tersine, elde ettiği iktidarı Allah vergisi sayıp, koltuğundan vazgeçemeyen liderlerin gözlükleri anlatmak istediğim.

Fas'tan İran'a, Ürdün'den Mısır'a bu özellik hiç değişmedi. Son derece geleneksel görünen, geleneksel giyinen liderlerin bile tek Batılı aksesuarı koyu renkli gözlüklerdi.

Arkasına saklandıkları koyu camlar güneşten çok, halkın haklı, soran bakışlarından korunmak içindi sanki.

Hatta bu gözlemim çoğu yerde öyle absürt verilerle desteklendi ki; bazı ülke liderlerinin şehri süsleyen dev yağlı boya tablolarında, binaların duvarlarına işlenen görkemli suretlerinde bile rastlanıyordu o koyu camlara.

Liderinin resmini yapmak zorunda olan her yağlı boya ustası mecburiyetten boyadığı tabloya gözlük eklemeyi ihmal etmemişti. O dev duvar resimlerinde liderlerin parlak porselen dişleri öne çıkarken, gözlük niyetine göz kısmı simsiyahtı.

Gülünç bulduğum bu detay her hatırladığımda tuhaf gelir.

Yıllardır derin dondurucuda bekletilir gibi kıpırdamayan, görünen herhangi bir hareketin, bir örgütlenmenin olmadığı aynı coğrafya şimdi ayakta. Hangi yöne gideceği çok da belli olmayan bir domino etkisi yaşıyor tüm Ortadoğu.

Kaos'un statik durumdan yeğ olduğunu düşünen herkes gibi ben de heyecanla bekliyorum bu olanların varacağı menzili. Heyecan tabiri yersiz değil. Çünkü ertelenmiş hayatını talep eden, haklı bir uyanış içinde sokaklar. Neye mal olursa olsun gelecek asla geçmişten daha kötü olmayacak.

Bütün bu süreçte koyu renk gözlüklerin arkasına saklanan diktatörlerin halet-i ruhiyesi hakkında da fikir sahibi oldu çoğumuz. Kim gerçekten diktatör, kim ruhen sakatlanmış, kimin gerçeklik duygusu tümden uçup gitmiş daha net görüldü.

Kaddafi gibi megaloman bünyeleri zaten biliyorduk ama daha usturuplu görünen Hüsnü Mübarek'in taht ısrarı psikolojisi hakkında ciddi işaretler sundu. Protestoların Tahrir Meydanı'nı inlettiği günlerde bile "Gitmiyorum, burada öleceğim!" diyebildi. Açıkçası ben, Hüsnü Mübarek gibi ülkesinin gerçeği ile uyuşmayan bir rejimi 30 yıl boyunca sürdüren sahte bir firavunun çok daha çabuk vazgeçebileceğini düşünmüştüm. Siyasal olarak sahip olduğu iktidarı kaybetme ihtimali karşısında, pılını pırtını toplayıp kaçar diye düşünmüştüm. Gitmekte direnmesi ne kadar hakiki bir diktatör olduğunu kanıtladı bir bakıma.

Rejimleri hasbelkader ayakta duran mevcut diktatörler de akşam olup yastığa başını koyduğunda, gözlerinden çıkan gözlükler ve zihni yoklayan düşüncelerle bir dünya hesabı yapıyorlardır herhalde. Ahiret hesabı yapma özellikleri çok önce ellerinden alındığına göre olsa olsa dünya hesabı görüyorlardır. Başka türlü, bir insan nasıl olur halk adına kullandığı bir makamı bu kadar kendi ile özdeşleştirir?

Ortadoğu'nun bu hareketli dönemini, geçmişte sahip olduklarına bir dönüş, yitirdiği değerleri hatırlayış olarak görmek gerekir. Siyasal anlamda diktatörlerle bu hesaplaşma, sosyolojik dönüşümün yol işaretlerinden biri olarak değerlendirilmeli.