Dört yıl oldu.

19 Ocak 2007.

O uğursuz cuma günü saat üçte o uğursuz haberi aldığımda “Zaman durdu, hayat bitti” diye inlemiştim.

Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.

Bir solukta Agos’un önünde bulduğumda kendimi, çocukluğumun geçtiği, doğduğum ve büyüdüğüm Osmanbey’i, o kaldırımı tanıyamadım.

Dünya kirlenmişti.

Ülkem kirlenmişti.

***

Pek çok vesileyle tekrarladım; Dink cinayeti Türkiye Cumhuriyeti’nin Abdülhamid ve İttihatçı katillerden devraldığı derin devlet mekanizmasını en tepeden gören bir suikasttır.

Bu nedenle de çözülemezdir; çünkü çözülmüştür!

Dink cinayet çözülürse, derin devlet çözülür, ondandır. Türkiye’de rejim değişir.

Ondandır, devlet kurum ve yetkililerinin Dink cinayetini bu kadar karanlıkta bırakmak istemeleri; çünkü herşey ortadadır.

Hrant Dink’in avukatı Fethiye Çetin’in cinayetin işlenmesinden itibaren geçen dört yılı özetlediği raporunu okumanızı tavsiye ederim.

Okuduğunuzda göreceksiniz ki, gerçekten de aslında cinayet çözülmüş. En acemi mahkeme, en acemi savcı ve hâkim bile bunca kanıt ve bilgiden sonra bu cinayeti en derin noktasına kadar aydınlatır ve adaleti sağlar.

Cinayet daha işlenmeden zaten biliniyordu, işlendikten sonra çözülmemesi mümkün değildi.

Nedim Şener’in ‘Kırmızı Cuma: Dink’in Kalemini Kim Kırdı’ kitabında geçenlerde Agos’la aynı gün bizde çıkan haberin tek başına kendisi bile kâfidir. Emniyet ve TEM’in Dink mahkemesine gönderdiği iki ayrı cevabi yazıdaki iddianın aksine, Dink’in öldürüleceği bilgisi ta 2004 yılında İstanbul Emniyeti’ne ulaşmış.

İstanbul Emniyeti tarafından Bakırköy ve Şişli Emniyeti ve Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’ne gönderilen belgede Dink’in hayatının tehlikede olduğu, Agos ve evinin çevresinde güvenliğin mutlaka sağlanması gerektiği söylenmiş.

Gelelim 2006 yılına...

Rakel Dink’in talebi üzerine Başbakan Erdoğan’ın talimatıyla kurulan Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun hazırladığı raporda çok önemli bir ‘ayrıntı’ ortaya çıkıyor. Trabzon Emniyeti’nin 17 Şubat 2006 günü İstanbul İstihbarat Şubesi ve Ankara İstihbarat Daire Başkanlığı’na aynı anda gönderdiği belgede “Yasin Hayal’in Hrant Dink’e yönelik ses getirici bir eylem yapacağı” şeklinde bir ifade geçiyorken, Teftiş Kurulu’na konuşan Erhan Tuncel şöyle diyor: “Ben, öyle İstanbul’a gönderilen ihbar şeklinde bilgi vermedim. Ben ‘Yasin gidip Agos’un önünde Hrant Dink’in kafasına sıkacak’ dedim.”

İlk hali dahi polisi, savcıları harekete geçirmeye kâfiyken, hangi karanlık el Tuncel’in ifadesini kırpar ve ne için yapar bunu?

Aynı rezalet Trabzon Jandarma İstihbaratı için de geçerlidir.

Dink’in öldürüleceğini Pelitli’de mahallenin çocukları bile bilirken, Yasin Hayal’in eniştesi Coşkun İğci Jandarma elemanlarına Hayal’in harekete geçtiğini ve Dink’i vuracak silahı satın alması için kendisine para verdiğini söylerken aynı karanlık el uzanır ve bu bilgileri de gizler.

Cinayet gerçekleşince de sahte ifade tutanakları düzenlenir.

Trabzon’daki bu davayı bile birleştirmedi İstanbul’daki mahkeme, ya buna ne buyrulur?

Ya cinayetin hemen işlendiği köşede yer alan, hem caddeyi, hem de kaçış güzergâhı Şafak Sokak’ı lebiderya gören Akbank kameralarındaki görüntüleri kim silmiş, silebilmiştir?

Davanın son faslına geldiğimiz bu süreçte, elde üç tetikçinin kalması için sağlanan bu lojistik destek ne manaya gelir? Tek bir devlet görevlisi hâkim önüne çıkarılamamış, idare mahkemelerinden örülen duvar bir türlü yıkılamamıştır, neden?

Çünkü Hrant Dink imeceyle öldürülmüştür.

Öldürülmesine onay verilmiş ve kimse sesini çıkarma gereği görmemiştir.

Şimdi de Türkiye ne halt edeceğini bilmediğinden, AİHM’deki mahkûmiyetle yetinmemiz istenmektedir.

Başbakan Erdoğan’a seslenmek istiyorum şimdi, Sayın Arınç’a, Davutoğlu’na da...

İçinize siniyor mu Dink cinayetini işleyen, örtbas eden bir devleti bu haliyle yönetmek?

Bu dava, hiç olmazsa Kars’taki heykel kadar “ucube” görünmüyor mu gözünüze?

Vicdan estetiğine sahip olmak için Güzel Vicdanlar Fakültesi diploması mı gerekiyor yoksa?

Hani kefeninizle çıkmıştınız bu yola?

“Yargının yerine geçin” demiyorum, geçen seferki cevabı vermeyin yine.

Hrant’ı korumayan, ölmesine izin veren, yardım ve yataklık eden, adaletle alay eden bir ucubelikte, vicdanlı ve yetkili kişiler olarak size sesleniyorum.

Hrant Dink spor olsun diye öldürülmedi, asıl hedef sizin iktidarınızdı, darbeydi, AB üyeliğiydi.

Hrant sizin döneminizde, sizin tayin ettiğiniz yetkililer görevdeyken öldürüldü.

Dink cinayetinin çözecek siyasi iradeyi ortaya koymak sizin boyun, namus ve iman borcunuzdur.

***

19 Ocak’taki anmada saat 15:00’te Hrant’ın düştüğü yerde maalesef sizinle olamayacağım. Aynı anmanın Bodrum ayağında bir konuşma yapmak üzere çağrıldım ve Hrant sevgisinin tüm Türkiye’ye yayılması için bu özel günde orada olmayı istedim.

Ama siz tüm gücünüzle, çokluğunuzla, ilk günkü adalet arzunuz ve inatçılığınızla her neredeyseniz en yakın anmada boş kalacak yerinizi doldurun lütfen.

Hrant için, adalet için.