"Varsa yoksa Kobani dediler, işte bakın düştü düşecek".

Bu feci sözlerin üzerinden kanlı uzun günler geçti. Çok insan öldü...

Varlık yokluk savaşında çok bedel ödedi Kürtler. Ama Kobani bambaşkaydı. Biz kelimelerle vicdan savaşı yaparken nice Êzidi Kürt kadını, Arap pazarlarında barbarlık kokan nefeslerin zulmü altında feryat ediyor.

Umudu olanlar kurtulmayı, umudunu yitirenler bir an evvel ölmeyi hayal ediyor.

Tayyip Erdoğan, düştü düşecek diyerek IŞİD mevzilerine selam gönderip sevinçten gark olurken, Kürt çocukları dağ yollarında susuzluğa dirençsiz bedenleriyle ölüme yatıyordu.

Ve o elim hadiseler, o korkunç barbarlık manzaraları haber bültenlerine düşüyordu.

Hal böyle olunca Erdoğan, gönüllerde hem gülünç, hem sıkıcı, hem zavallı, hem de kırıcı izlenim uyandırıyor.

Selahattin Demirtaş'ın "birileri halife olursun demiş, o da inamış" sözü acı hakikatin hatırası olarak geleceğimize miras kalacak galiba!

Uludere’deki yürek burkan acıyı kürtaja bağlayan duygusuzdan, yokluktan kendilerini var eden ve emsali görülmemiş bir demokratik yapı inşa eden Kürtler için, kötü hisler ve ırkçı söylemler dışında ne bekleyebiliriz ki!

Cumhuriyet tarihi boyunca yaşanan bütün kanlı mezalimlerde zalimin yanında saf tutan, çıkarcılığı ve acıya alkış tutmayı iyi bilen "dindar nesil" yine mağrur yine sessiz...

Siz ki ulusalcı kardeşlerinizle bir olup Uludere’de ölenlerin ruhu incinmesin diye yılbaşında havai fişek patlatıp kutlama yapmış insanlarsınız, nasıl böyle bir gaflete düşüp sessizliğe gömüldünüz! 

Ulusun imanı mı boğuldu? 

"Kıyamet günü için adalet (kıst) terazileri kurarız. Hiçbir benliğe, hiçbir şekilde haksızlık edilmez. Hardal tanesi kadar bir ağırlığı bile getiririz. Hesap görücü olarak yeterliyiz."

Kur'an okurken bu hadisler size ne hissettiriyor? 

"Allah'ın, insanlardan kendisine en çok kızdığı buğzettiği kişi, husumette gaddâr olandır."

Ben bu sözleri okurken ürperiyorum, peki ya sizler? 

Gaddarlığınızdan, birikmiş kininizden, mazluma tokat vuran zalimin yanında ikinci tokadı yemek için alçakça boyun büken riyakârlığınızdan utanmıyor musunuz? 

Sonra da o bildik berbat güzelleme, biz kardeşiz!

Bir gerçek vardı oysa... Geçmişe dair bütün anıları yok eden, şimdiyi yaşanmaz kılan bir gerçek...

Kürtler zulüm altında! 

Üstelik eşleri, çocukları, derdest edilmiş satılık pazarlarda...

O kadınlar sözcükleri âdeta içlerinden çekip çıkararak ağır ağır konuşuyorlar.

Acı çekiyoruz diyorlar. 

O bedenlerin anıları, zihinlerde uyanan o kör olası tiksindirici hisler hep diri!

Kürtler zulüm altında! 

Ortadoğu tarihinin en gerçek, en unutulmaz, en etkileyici, bir yönüyle de en acı halk direnişi yaşanıyor bugün Kobani'de.

İnsafsız bir gücün karşısına çıkan yürekli insanların direnişlerinden, yoldaşlıklarından yayılan muhteşem dayanışma, acıyla, şefkatle, kardeşlikle dolu çığlıklar yankılanıyor. 

Erdoğan, bu çığlıkları görmezden geldi, bu muhteşem direnişi Sünni Türk algılarını öne çıkararak boğmaya çalıştı.

Ahmet Altan'ın deyişiyle; "hadım edilmiş, hayaları burulmuş bir vicdan bu sese kulaklarını kapatabilirdi ancak."

Bu halk direnecek, direnmek zorunda.

Yokluğun kenarına kadar sürülmüş insanların var olabilme, yaşayabilme direnişi bu.

Bunu başarmak zorunda. 

Özveriyle, şefkatle, zekâyla ve cesaretle direniyorlar.

Ha yeni hatırladım "düştü düşecek" demiştiniz, bunları konusacaktık.

Bu olmamışlık bu düşmanlık üzerine konuşacaktık. 

Yüz gün oldu Kobani düşmedi, Kürtler Ortadoğu'nun barbarlarını hezimete uğrattı üstelik.

Mukavemet çetelererinin kafa kesen barbarlığına "Sünni öfke ya da öfkeli gençler" diyerek meşrulaştırdınız. 

Hayat boyu Kürtlerin yutkunamadığı bir yumru olacağınız için kendinizden nefret edebilirsiniz.