İki İslam kıyasıya çarpışıyor: gücünü ve pratiğini hadislerden alan İslam ile gücünü Kur'an'dan alan İslam. Dünyaya aynı yerden bakmayan aynı dili konuşmayan bu iki yapı, IŞİD'in güçlenmesiyle beraber yaptığı katliamlarla birlikte daha fazla tartışmaya, daha çok göz önünde olmaya başladı.

Hadisçilerin en büyük dayanağı Peygamber'den 250 sene sonra ortaya çıkan Buhari. Sünni İslam onun yazdığı El-Cami Es-Sahih' i, Kur'an'dan sonraki en önemli kaynak olarak gösteriyor. Keza Müslim ve Ebu Davud da bu listeye dahil edilebilir. Hadislerin tutarsız oluşu hadisçileri sürekli olarak defans yapmaya itiyor. Örneğin, Peygamber'in ölüme yaklaştığı son anlarda kağıt kalem istediğini, ama buna Ömer'in engel olduğunu ve "Kur'an yeter" dediğini belirtiyor. Bu bir Müslim hadisi ve bu hadis aslında hadis mantığını çökertiyor.

Hadisleri toptan reddetmeyip içlerinden bazılarını alıp bazılarını atan İslamcılar da var. Yaşar Nuri Öztürk, Mustafa İslamoğlu ve Abdülaziz Bayındır en bilinen üç örnek. "Kur'an'a uymayan hadisleri atıyoruz, ama uyanlarını anlıyoruz," gibi sağlıklı bir retoriğe uymayan sağlıksız önermeleri mevcut. Hadislerin biri sorunluysa, yazar yanlış yazmış denebilir. Hadislerin ikisi sorunluysa yanlış öğrenmiş denebilir; ama neredeyse çoğu sorunluysa kalanların doğru olduğunun garantisi olabilir mi ? Bu iki hocaya göre "Evet, olabilir". Bunun adı kaçak dövüşmektir..

Hadisçi ve yarı hadisçi İslamcıların karşısına ise tek başına dikilen bir anti-hadisçi var; adı Edip Yüksel. Kimine göre mürted; kimine göre kafayı yemiş; kimine göre ise "Keşke ateist olsa". Ama o, adeta bir Promethus gibi, hiçbir maddi kazancı olmadan bütün bu gruplara karşı mücadele ediyor. Bir zamanlar sıkı bir Sünni -hem de militan bir Sünni- olan Edip Yüksel'i değiştiren Reşad Halife hadisçiler tarafından suikaste uğrayınca Kur'an Müslümanlığı mevzusunda yalnız kalıyor. Edip Yüksel' in kardeşi Metin Yüksel de İslamcı camiada çok ünlü ve bir nevi İslamcıların Deniz Gezmiş'i. Bir ülkücü -ki o ülkücü daha sonra milletvekili oldu- tarafından camide öldürüldüğünde daha 21 yaşındaymış Metin.

Edip Yüksel sık sık tehditler almasına rağmen Türkiye'ye geliyor. Habertürk TV'de çıkacağı program yayından kaldırılacak kadar korkuluyor fikirlerinden. YouTube'ta yayınladığı videolar yoluyla epey “mürid” de bulmuş durumda. Edip Yüksel' in birçok artısının yanında, en büyük eksikliği Kürt meselesinde yeterli sesi çıkartmaması. Birkaç açıklama ve birkaç küçük analiz dışında kapsamlı bir bakış göremiyoruz. Edip Yüksel gibi mürted olmayı göze alabilmiş bir adamın Ezidilerin adeta yeni bir Dersim yeni bir Kerbela yaşarcasına öldürülmesine ses çıkarmaması güzel bir görüntü değil.

Ezidilerin yaşadığı katliama ses çıkartmak onun videolarını izleyen binlerce kişiyi vicdanla tanıştıracaktır. Cüppeli Ahmet ya da Nihat Hatipoğlu'ndan değil, Edip Yüksel'den bu beklenti vardır; çünkü bu beklentiyi kendi yaratmıştır.

Ezidilik gerek Kürtlerin ilk dini olan  Zerdüştülük ile olan bağlantısı, gerekse bütün İslamcı baskılara rağmen direnip kalabilmeleri nedeni ile Kürtler ve diğer Mezopotamya halkları için direnişin sembolüdür. Şimdi, gücünü Selefilik'ten ve dolayısıyla Sünni İslam'dan alan IŞİD belasına muhatap olmaktadırlar.

Ezidiler yaşatılmaz ve kurtarılmazsa ne olur?

Kürtlerin tarih bilinci kopar. Mezopotamya en kadim renklerinden birini kaybeder. İnsanlık bir kez daha direnemez hale gelir.