Time Dergisi, Guardian gazetesi ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından yılın foto muhabiri ödülünü alan, Pulitzer’e aday gösterilen AFP haber ajansı foto muhabiri Bülent Kılıç'ın, İstanbul'da 26 Haziran'daki Onur Yürüyüşü'nü görüntülerken, polis tarafından yere yatırılıp, boğazına bastırılarak gözaltına alınmasının yankıları sürüyor.

Kılıç, yaşadıklarını, “Dört polis üstümde, bir tanesi boynuma bastırıyor, nefesim kesildi. Orada bir gazeteci öldürülmeye çalışıldı” sözleriyle anlatırken, İçişleri Bakan Yardımcıları'nın dün sosyal medya hesaplarından söz konusu olay için "İzinsiz gösteri sırasında polise direnenleri gözaltına almak zorbalık değildir" demesi dikkat çekti.

Gazeteci-yazar Murat Yetkin, 'Erdoğan gazetecileri: Ya el üstünde ya ayaklar altında' başlıklı 'yetkinreport.com'daki yazısında, Türkiye'de gazetecilere yönelik ayrımcılığın hep olduğunu ancak AK Parti ile birlikte sistematik hale geldiğine vurgu yaptı.

"Fark, el üstünde tutulanların da ayaklar altına alınanların da daha az sayıda olmaları, bu durumun bugünkü Türkiye’de olduğu gibi sistemik bir hal almamasıydı" diyen Yetkin, 19 yıllık AK Parti iktidarında medyanın özellikle 2007'den sonra sistematik bir şekilde baskılanmaya başlandığına işaret etti.

Yetkin'in yazısının bir bölümü şöyle:

Çarpıklık hiçbir dönemde bu kadar vıcık vıcık, bu kadar yaygın ve iktidar çevresindeki çıkar ilişkileriyle bu kadar iç içe yaşanmadı.

Bu besleme takımın hepsi AK Partili değildir. Aralarında solcu, demokrat, liberal geçinenleri, 'mevzi tutuyoruz' gerekçesi ardına sığınıp konformizmini sürdürenleri de yok değil. Çıkarları gereği o safta duruyorlar, rüzgâr değiştiğinde çoğu satış ve saf değiştirmeye hazır bekliyorlar.

Şunu da söyleyeyim. Bu kirlilikten sadece AK Parti saflarında görünen dönem gazetecileri çıkmayacak. CHP saflarında görünen, sosyal demokrat, hatta sosyalist görünen gazetecileri de duyabiliriz yakında...

Yazının tamamını okumak için tıklayınız.