Türkiye'de önce LGBTQI konuları gazeteciler için yasak konu haline geldi, ardından kadın hakları. Bir zamanların saygın gazetesi Hürriyet'te yazılabileceklerin sınırları, gazetenin 2018'de Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a yakın bir aile tarafından satın alınmasıyla yavaş yavaş daraldı.

İstanbul Taksim Meydanı'ndaki ofisinde buluştuğumuz Banu Tuna "Sansür bir gecede olmadı, giderek arttı" diyor. Banu Tuna, Hürriyet gazetesinde 22 yıl gazetecilik yaptıktan sonra 2019'da yeni sahipleri tarafından kovuldu. Bugün, Türkiye’deki birçok gazeteci gibi, 14 Mayıs’ta yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerini bekliyor. Bu seçimin geleceğini belirleyeceğini düşünüyor. 

Tuna, Erdoğan rejiminin Türkiye medyasını nasıl kademeli olarak kontrol altına aldığını ilk elden gördü. Bugün ülke medyasının yüzde 90'ından fazlası başkanlık sarayıyla yakın bağları olan kişilerin elinde. Hürriyet, Erdoğan'ın kontrolüne giren son gazetelerden biriydi.

Banu Tuna’nın Hürriyet’ten kovulmasının nedeni, Rusya'daki bir gaz boru hattı inşaatının çevresel etkisi üzerine yazdığı bir makaleydi. Makale basıldı, ancak ertesi gün internetten kaldırıldı. "Açıklama bile istemedim" diyor, "çünkü olan biten ortadaydı. Daha sonra Enerji Bakanlığı'ndan telefon geldiğini duydum."

Otosansürü öğrenmek

Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) başkanı ve Avrupa Gazeteciler Federasyonu (EJF) başkan yardımcısı Mustafa Kuleli, 2013'teki büyük ölçekli sistem karşıtı Gezi Parkı gösterilerinden bu yana Türkiye'de medyaya doğrudan siyasi müdahalenin olağan hale geldiğini söylüyor. 

"2013'te medya organlarına doğrudan sansür uygulamaya başladılar. Yayın yönetmenlerini arayarak canlı yayını kesmesini, ekrandaki yazıları değiştirmesini istediler. Artık bunlar sıradan bir şey haline geldi" diyor.

O zamandan beri Erdoğan medya üzerindeki kontrolünü kademeli olarak sıkılaştı. Özellikle 2016 yılındaki  başarısız darbe girişiminden sonra 54 gazete, 24 radyo istasyonu ve 17 televizyon kanalının kapatılmasıyla zirveye ulaştı. Resmi olarak amaç, "dezenformasyon" ve "sahte haberlere" son vermekti. Cumhurbaşkanı'na göre Türkiye dünyada yalan haberlere en çok maruz kalan ülkelerden biri.

Bugün ise gazeteciler otosansür uygulamaya alıştı, bu nedenle hükümetin doğrudan sansür uygulamasına nadiren ihtiyaç duyuluyor. Artık yerleşik medyadaki insanlar, başlarını belaya sokmak istemiyorlarsa, radarın altında kalmaları gerektiğini biliyorlar.

Kuleli, "İnsanlar artık eleştirel gazetecilik yapmaya çalışmıyor bile. Uzun yıllar Türkiye'deki hükümet yanlısı medyada çalıştıysanız nasıl davranmanız gerektiğini öğreniyorsunuz. Yani bu psikolojik işkence gibi bir şey" diyor.

Tuna, yirmi yılı aşkın süredir çalıştığı gazeteyi artık tanımıyor. Birinci sayfa bile gazetecilerin kontrolünde değil diyor: "Hürriyet'in ülke çapındaki sayısını gece yarısı çıkarıyorduk, bugün çok daha geç çıkıyor."

"Her gece ön sayfa bir yere gönderiliyor, orada bir takım değişiklikler yapılıyor. Nerede olduğu hakkında bir fikrim var ama duyurulan bir şey değil." diyor.

Tuna'nın sözleri adının verilmesini istemeyen Hürriyet’in editörlerinden birine gösterildi ve editör Hürriyet'in haber içeriğine siyasi müdahale olabileceğini yazılı olarak doğruladı."Ön sayfa bazen Erdoğan'ın yönetimiyle ilgili bazı önemli şeyler olduğunda bir tür onaya gidiyor. Buna ilk elden tanık oldum."

Editör, "Onay yeri 'İletişim Başkanlığı' olmalı, ama tahmin edebileceğiniz gibi bu alenen veya resmi olarak olan bir şey değil. Bunun için WhatsApp kullanıyorlar. Ama yine de bu her gün olan bir şey değil." dedi.

Twitter kesintisi

Şubat başında Türkiye ve Suriye'de meydana gelen trajik depremlerden kısa bir süre sonra Twitter, Türkiye’de 12 saatliğine kapatıldı. Bu, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın "yanlış bilgiyle mücadele etmek" için attığı pek çok adımdan biri.

NetBlocks'a göre "Twitter’ın açılması, yetkililerin Twitter ile içeriğin kaldırılması ve dezenformasyonla ilgili "Twitter'a yükümlülüklerini hatırlatmak " için yaptığı toplantının ardından geldi."

Basın ve ifade özgürlüğü konusunda Türkiye'nin önde gelen hukukçularından biri olan Veysel Ok, hükümetin yaklaşan seçimlerde de benzer bir şey yapacağından endişe ediyor: "Belki her şeyi kapatırlar. O zaman sabah uyandığımızda onların kazandığını görürüz. "

Ok, darbe girişiminin ardından Türkiye'de yaşanan gelişmelere yanıt olarak 2017 yılında Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği'ni (MLSA) kurdu. Örgüt, Türkiye'deki tüm ifade özgürlüğü vakalarını izliyor ve çoğunluğu gazeteci olan 200'den fazla müvekkiline danışmanlık yapıyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gibi uluslararası organlara göre hakları konusunda gazetecilere tavsiyelerde bulunuyorlar.

Şu anda deprem haberlerini yazarken sorun yaşayan birkaç gazeteciye yardım ediyorlar.

"Depremden sonra gazetecilerin haber yapması daha da zorlaştı" diyor. "Olanları haber yapmalarına izin verilmiyor. Basın kartı ya da akreditasyon göstermeleri isteniyor, halbuki böyle bir zorunluluk yok."

MLSA tarafından yapılan bir sayıma göre, 6-13 Şubat tarihleri ​​arasında dört gazeteci polis tarafından gözaltına alınırken, dokuz gazetecinin çekim yapmasının engellendiği bildirildi.

Özgürce düşünmeyi unutmak

"Ya özgürlük anı olacak ya da bir trajedi olacak."

Mustafa Kuleili, seçim gecesi sona erecek bir belgesel film çekmeye başladı. Seçimlerin Türkiye'de gazetecilik için yeni bir başlangıç ​​olabileceğinden emin. Elbette, muhalefet seçimi kazanırsa…

"Türkiye'deki gazeteciler için büyük bir rahatlama olur ve medya manzarasında birçok değişiklik görürüz. Televizyonda yeni TV kanalları, yeni web siteleri, yeni gazeteler ve yeni yüzler göreceğiz" diyor. "Erdoğan kazanırsa, demokratik Batı ideallerine inananlar için büyük bir zihinsel çöküş olacak."

Tuna, gazeteciliğe dönme hayalleri kuruyor ve seçimlerin sonucunu endişeyle bekliyor. Sizce hükümet değişirse Türkiye'de basın özgürlüğü geri gelir mi? diye soruyoruz.

"Evet, ama zaman alacak," diye yanıtlıyor. "Özgür düşünmeyi ve eleştirel düşünmeyi unuttuk. Bir de gazetecilikle hiçbir ilgisi olmayan bu mesleği bugün olduğu gibi öğrenmiş yeni bir gazeteci kuşağımız var. Becerilerimizi yeniden kazanmamız zaman alacak".

Haber: Birk Sebastian Kotkas, Danimarkalı bir serbest gazetecidir. Bu yazı ilk olarak Danimarka Gazeteciler Birliği dergisinde yayınlandı.

KAYNAK: https://euobserver.com/world/156971