Ergenekon kapsamında son tutuklamalarla birlikte tartışma daha da şiddetlendi. Düne kadar üç olan taraf sayısı bugün dörde çıkmış durumda. Taraflardan biri daha ilk günden itibaren Ergenekon diye bir şeyin olmadığını, bunun bir AKP-Fethullah Gülen operasyonu olduğunu ileri sürüyordu. İkinci taraf ise Ergenekon’un varlığından son derece emin bir şekilde süreci destekliyordu. Üçüncü taraf Ergenekon operasyonunu destekliyor, ama yargılama sürecinde bazı hatalar yapılmış olabileceğini, bunun sürece zarar verebileceğini söylüyordu.

Son operasyon dalgasıyla iki gazetecinin de tutuklanması, üstelik tutuklanma gerekçesinin karanlıkta bırakılması şimdi dördüncü bir tarafın daha ortaya çıkmasına yol açtı. Dördüncü tarafı oluşturanlar, sürecin Ergenekon’un dışına taştığını, bazen açıkça, bazen de örtük olarak özellikle Emniyet içindeki Fethullahçı yapılanmayı teşhir etmeye yönelik çalışmalar yapan gazetecilerin susturulmak için Ergenekon çuvalına tıkıldığını söylemeye başladılar. Bu safta yer alanlar arasında daha düne kadar Ergenekon sürecini destekleyenler büyük çoğunluğu oluşturuyor.

Ergenekon sürecine daha baştan karşı çıkanlar ile daha baştan destekleyenler ve bu seçişlerinden dolayı herhangi bir kuşku duymayanlar için değişen bir şey yok, ama sürecin yürütülmesinde hatalar yapıldığını söyleyenler ile amacın ötesine geçildiğini söyleyenler şimdi bir açmazla karşı karşıyalar. Ergenekon diye bir yapılanmanın olduğunu kendi yaşamlarından bilen, bazen onun operasyonlarına maruz kalan bu kişiler, daha düne kadar kendi yanlarında olan Ahmet Şık’ın tutuklanmasıyla birlikte sürecin içeriğini öne çıkarıp sahiplenmek mi, yoksa yürütülüş biçiminden yola çıkarak karşı çıkmak mı gerektiğine karar vermek zorunda hissediyorlar kendilerini.

Bu durumda olanlar bir tercihte bulunmak yerine yıllar önce sanat alanında yürütülen bir tartışmanın da konusu olan içerik mi yoksa biçim mi önemlidir sorusunun yanlış bir soru olduğunu kabul etmelidirler. Bu soru yanlıştır çünkü amaç ile araç arasındaki ilişkiyi koparmaktadır ve kişiyi yanlış bir seçime zorlamaktadır. Daha açık bir ifadeyle bu soruyu ya da Machiavelli tarafından dile getirilen “amaca ulaşmak için her yol mubahtır” anlayışını reddetmeden doğru bir seçim yapılamaz.

* * *

Tam da bu noktada Ursula K. Le Guin’in bir öyküsünü hatırlatmakta yarar var: “Omelas’ı Bırakıp Gidenler”.

Öyküde bodrum katındaki bir odaya kilitlenmiş sefalet içinde yaşayan bir çocuktan söz edilir: “Hepsi, Omelas’ın tüm insanları onun orada olduğunu biliyor. Bazıları görmeye geliyor, diğerleri orada olduğunu bilmekle yetiniyor. Orada olması gerektiğini biliyor hepsi. Bazıları nedenini anlıyor, bazıları anlamıyor; ama hepsi de farkındalar ki mutlulukları, kentlerinin güzelliği, dostluklarının sıcaklığı, çocuklarının sağlığı, âlimlerinin bilgeliği, zanaatkârlarının ustalığı, hatta hasatlarının bolluğu ve göklerinin berraklığı tümüyle bu çocuğun dayanılmaz sefaletine bağlı.”

Omelas’ta yaşayanların bazıları gidip çocuğu görür ve bunlardan bazısı da bir daha evlerine dönmeyip Omelas’ı terk eder: “Omelas’ ı bırakır, karanlığın içine doğru yürürler ve geri gelmezler. Gittikleri yer çoğunuz için mutluluk kentinden bile daha zor tahayyül edilebilir bir yerdir. Onu hiç betimleyemem. Belki de yoktur. Ama nereye gittiklerini biliyor gibiler Omelas’ı bırakıp gidenler."

Öykü üzerine bir ekşi sözlük yazarı “loresima” şu yorumu yapar: “İlk okuduğumda bilmiş bilmiş ‘neden terk ediyorlar ki? Kalıp değiştirmek varken!’ dediğim, başka bir arkadaşımınsa ‘sistem içinden, onun bir parçası olarak değiştirilemez’ diyerek beni kendime getirdiği hikâyedir. Ki bence Wallerstein de bundan çok farklı bir şey söylemez. Sistemi onun bir parçası olarak değiştirmeye çalışanlar, aslında sistem karşıtlıklarıyla sisteme dâhil oldular, hiçbir zaman başarılı olamadılar. Omelas’ı bırakıp gidenlere saygı duyuyorum artık. Bir de ben bırakıp gidebilsem, nereye gittiğimi biliyor gibi olsam giderken.”

* * *

İçerik ve biçim ayrılmaz bir bütündür, sanatta da, adalette de, siyasette de… Yanlış bir amacı gerçekleştirmek isteyenler doğru bir araç seçemeyeceği gibi, doğru bir amaç için çabalayanlar yanlış bir aracı kullanamazlar. Kullanırlarsa amaçları da yanlış olmaya başlar…

O zaman bazıları bırakıp gider…

Bugün Ergenekon sürecinde de yaşanan budur.