Türkiye’nin Rojava’ya yönelik düzenlediği Barış Pınarı Harekatı sonrasında, Amerikan Temsilciler Meclisi’nin son kararları üzerine, güya bizim cenahtan ve bizim mahleye seslenen 2internet haber sitesi tarafından geçtiğimiz günlerde ardı ardına yayınlanan ve Ermeni Soykırımı‘nın “sözde” olduğuna vurgu yapan ve resmi ideolojiyi aklama çabasındaki makaleler, “yandaş medya”ya karşı alternatif olma iddiasındaki mahfillerde; gömülü ruhları açığa çıkardı!

T24’de 31Ekim ve 1Kasım’da çıkan Zeynel Lüle ve Fikret Bila’ya ait yazıların sarsıntısını henüz atlatmış ve sindirmeye çalışırken, artçı şok dalgası olarak Gazete Duvar’da Gülgün Türkoğlu’nun dün gece yarısı yayına giren yazısıyla karşı karşıya kaldık!

İdrak yolu enfeksiyonlu bu zevatı muhteremler keşke, Hrant Dink’in 31 Mayıs 2005 tarihli Agos’taki yazısının şu paragrafını okumuş olsalardı:

“…Türkiye’nin bugün önündeki problem ne ‘inkâr’ ne de ‘ikrar’ sorunudur. Türkiye’nin temel sorunu ‘idrak’tır. İdrak sürecinde ise Türkiye’nin ciddi bir şekilde alternatif tarih etüdüne ve bunun için de demokratik bir ortama ihtiyacı var. İdrak sürecini yaşamakta olan bir toplumun bireylerine içeriden inkârı, dışarıdan da ikrarı siyasal baskılarla ya da yasalarla dayatmak haksızlıktır…”

Evet, Hrant’ın sözüdür: “Soykırımın çözümü Anadolu topraklarındadır”…

Oysa, hayâsız hafıza patikasında fâilin mefûlü olunan hakikatin resmî ikrarıdır; sessiz kalınan, rıza gösterilen ve inkâr edilen tarih…

Meşum suçlu geçmişle 100leşmemek adına, hamasi güftelerin retorik ustaları ve öfkeli belagat efendileri iknaya çabaladıkça, duygular tetiklenir ki o da; belagatin düşmanıdır, aslında…

1915 öncesinde 15milyonluk nüfusun yaklaşık 2milyonunu oluşturan Ermeniler, nasıl olduysa, 1915 sonrasında birdenbire ortadan yok olurlar! Ve o gün bugündür bu topraklarda; Kürt’ler yaşadıklarını, Ermeni’ler ise öldüklerini ispatlamaya çalışırlar…

Şimdinin orta yerinde öylece duran değiştirilemez uğursuz geçmişin kitlelerce nasıl algılandığı, düşüncelere ne kadar derin izler bıraktığı ve hangi çıkarsamalara yol açarak eylemleri nasıl yönlendirdiği; konumlandığınız yerden meşrebinizce yürüttüğünüz akıl ve inkâr habitusunun etkisiyle yazdıklarınızın, hem faillerin hem de kurbanların şimdiki nesillerinin yaşamını nasıl etkilediğini hiç düşündünüz mü?

Vicdan, hafıza ve hakikat arasında, bu kadar idrak yoksunu olabilir mi insan?

Kim bilir?

***

Gazete Duvar’daki Gülgün Türkoğlu’nun yazısı kaldırılıp “Bir özür yazısı: İnkarcılığa reddiye” yayınlandı…