Akademisyenleri nefret içerikli tehdit sözleri “yargı” tarafından “ifade özgürlüğü” sayılan ve “Cumhur İttifakının” mitinglerde siyasî destek aldığı, devlet organizasyonuyla “Türklük Hakanı” unvanı verilen, sanatçıların elinden ödüller alan “muteber iş adamı” Sedat Peker ne olduysa devlet tarafından suç örgütü elebaşı olarak kodlandı. Cümleyi tersten de kurabiliriz: Peker neden devlet-mafya ilişkilerini ifşa eder duruma geldi? Kendisi bunu yurt dışındayken Özel Harekâtçıların “uzun namlulu silahlarla” Beykoz’daki villasına operasyon düzenlemesi, eşi ve çocuklarının karşılaştığı kötü muamele olarak açıklıyor.

Devlet ile Peker arasında nasıl bir ilişki vardı? Şimdi neden ters düştü? O soru kurcalandığında çıkar çatışmalarından siyasetin karanlık dehlizlerine ve şüpheli ölümlere kadar pek çok netameli konu ve isim karşımıza çıkıyor.

Peker’in milyonlarca izlenen videolarından kamuoyunu ilgilendiren bazı iddialarını şöyle toparlayabiliriz:

  • Yeldana Kaharman adlı genç kadının kuşkulu ölüm olayında ve bir marinanın satışında Azeri kökenli iş insanı Mübariz Mansimov’a (Gurbanoğlu) kumpas kurulduğunu söyleyerek baba-oğul Ağarların adını verdi...
  • Uğur Mumcu cinayetinde Mehmet Ağar’dan direkt katil diye bahsetti...
  • Silivri Emniyet Müdürü Hakan Çalışkan’ın intihara sürüklendiğini ifade ederek, olayda İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun rolü olduğuna çekti...
  • Kıbrıslı gazeteci Kutlu Adalı’nın Susurluk’a ilişkin açılan davada çete kurmaktan ceza alan emekli Yarbay Korkut Eken tarafından katlettirildiğini söyledi...
  • Hürriyet gazetesinin basılması işini bir milletvekilinin isteğiyle kendisinin yaptırdığını “ikrar” etti...
  • Her akşam medyada arzı endam etmiş, iktidar gazetelerinde başköşelerde olan Hadi ve Süleyman Özışık biraderlerin Bakan Soylu ile kendi (Peker) arasında arabuluculuk yaptığını açığa çıkardı...
  • Damat-eski bakan Berat Albayrak’ın ağabeyi Turkuvaz Medya’nın yöneticisi Serhat Albayrak’ın adını vererek eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nu görevden düşüren Pelikan grubunun kendisine de yönelen sosyal medya operasyonlarına dikkat çekti...
  • 2020 yılında Kolombiya’dan Türkiye’ye doğru yola çıkarılmak üzereyken (Kolombiya polisi tarafından limanda) ele geçirilen 5 tona yakın 265 milyon dolar değerindeki kokaine yönelik; eski Başbakan Binali Yıldırım’ın gemi taşımacılığı yapan oğlu Erkan Yıldırım ile Soylu “ilişkisine” vurgu yaptı…

Geçen mart ayında Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele (KOM) Dairesi’nin raporunda “253 adamıyla Türkiye’deki üçüncü büyük suç örgütü lideri” olarak belirlenen Sedat Peker’in geçmişi kamuya açık bilgiler ışığında biliniyordu. Peker, 2005’te “Kelebek Operasyonu” kapsamında tutuklandıktan sonra “çıkar amaçlı suç örgütü kurmak ve yönetmek” gibi bir dizi suçtan 14 yıldan fazla hapis cezasına çarptırılmıştı. Ergenekon davasından da 10 yıl hapis cezası alan Peker, bir süre hapis yattıktan sonra uzun tutukluluk süreci nedeniyle tahliye edilmişti.

2015’te devletin düzenlediği “teröre lanet” mitinginde “Adeta dünyanın şah damarları kesilmişçesine oluk oluk hepsinin kanlarını akıtacağız” sözlerini sarf eden Peker, farklı zamanlarda yine yüksek yoğunlukta sözler söyledi. 2016’da “Barış Bildirisi” yayımlayan akademisyenleri “Akan kanlarınızda duş alacağız” diyerek ölümle tehdit etti. 15 Temmuz’un yıldönümünde 2017’de Üsküdar’da düzenlenen anma programında darbe girişimiyle ilgili “FETÖ” yargılamalarına konu olanlara yönelik “Dışarıda yakaladıklarımızın hepsini ağaçlara, bayrak direklerine astıktan sonra cezaevlerine de gireceğiz. Onları cezaevlerinde de asacağız. Boyunlarından bayrak direklerine asacağız” diyen oydu. Bir gün gazeteci Fatih Altaylı’yı tehdit etti, başka bir gün de bir işyeri açılışında kitleleri silahlanmaya çağırdı…

Bir eliyle “rabia” öbür eliyle “bozkurt” işareti yaparak görüntüler veren Peker, siyasî iktidarın Afrin’e “Zeytindalı Harekâtı” başlattığı günlerde Özgür Suriye Ordusuna arazi araçları gönderdi. Bununla hem Türkçü/Turancı hem de İslamcı ideolojinin bir neferi olduğunu bu çizgilerdeki AKP ve MHP’den kurulu “Cumhur İttifakı” liderlerine göstermeye çalışıyor, iktidar ortaklığının uyguladığı fütuhat ve hamaset siyasetinin parçası olduğunu ortaya koyuyordu. Zira bugün de Cumhurbaşkanı Erdoğan’a toz kondurmayıp videolarında ondan “Tayyip Abi” diye bahsediyor; videoların ilkinde konuşurken arkadaki ekranda ise “başbuğ” Alparslan Türkeş’in fotoğrafı duruyor.

Tahliye edildiği 2014 yılına değin aldığı cezalar kadar asıl sonrasında verilen beraat kararları da Peker’in “saygın iş adamı” unvanından “suç örgütü liderliğine” geçişinde ve bir YouTube fenomenine dönüşümünde belirleyici etken. Peker’in nefret içerikli, hedef gösterici ve silahlanmayı teşvik eden sözleri nedeniyle konu olduğu pek çok dava ve soruşturma takipsizlikle sonuçlanacak, hiçbirinde suç unsuruna rastlanmayacaktı. Bugünkü rejimin kurucusu Cumhur İttifakı iktidarının dışında kalan muhalefet partisi liderlerine, milletvekillerine, belediye başkanlarına, akademisyenlere, iş insanlarına, gazeteci ve yazarlara, avukatlara, sanatçılara; farklı siyasal, düşünsel ve toplumsal kesimlere düşman ceza hukuku uygulanır, insanlara uzun hapis cezaları verilir veya insanlar mahkeme koridorlarında süründürülürken Peker sadece devlet koruma polisi ile korunmuyordu, aynı zamanda hem “emniyet” hem “yargı” zırhı altındaydı.

Sonra ne oldu? Devlet, siyaset, ticaret, mafya ilişkisinde hangi çıkarlar çatıştı? Tamamını bilemiyoruz belki ama ancak o dünyanın içinden Peker’in ifşaatı ve olayın muhataplarının yanıtları üzerinden ipuçları yakalamak olası. Zaten her şey ortada ve kimisi bilinen kimisi yeni öğrenilen ilişkiler yumağında açığa çıkanları kıyıda köşede kalmaması için de kayda geçiyoruz.

Bir alacak-verecek meselesi nedeniyle hakkında açılan soruşturma büyümeye başlayınca Peker, 2020’de “üniversite eğitimi için” Karadağ’a gitmişti. Bir yandan hakkındaki soruşturma öncekilerin aksine kapatılmak yerine genişletilmeye başlanmış (videolarında buna dair “derin devleti” ima ederek emniyet ve yargıda farklı kliklerden bahsediyor) ama diğer yandan da iddiasına göre, gitmeden önce İçişleri Bakanı Soylu tarafından “hakkında savcılıkta dosya hazırlandığı” haberi uçurulmuştu kendisine.

Peker, “dönüş biletim” diyecek kadar Soylu’ya güveniyordu. “Nisanda bir şeylerin değişeceği” sözü verilerek ülkeye dönüşünün sağlanacağına bir şekilde inandırılmıştı. İşte düne kadar “gazeteci” sıfatıyla anılan, en son ikametlerine polis tarafından baskın yapılan Hadi ve Süleyman Özışık kardeşlerin, suç örgütü lideri Peker ile İçişleri Bakanı Soylu arasında kendi “inisiyatifleriyle” ya da Soylu’nun bilgisi dâhilinde “arabuluculuk faaliyeti” biraz da o “güvenin” ortaklaştığı nokta değil mi? Özışık biraderlerden Hadi olanı mazisini hatırlatarak bir yandan makam mevki para verdiği için Soylu’ya duyduğu minneti anlattı diğer yandan öbür dostu Peker’i, Soylu hakkında serzenişlerinin her birinde onayladı. Ortaya da devlet-mafya-medya ilişkisi çıktı.

Devam edelim: Peker ülkeden giderken bir başka mafya lideri Alaattin Çakıcı, “Cumhur İttifakı” ortağı MHP lideri Devlet Bahçeli’nin uzun bir süre gündemde tuttuğu af teklifinin Meclis’ten geçirilmesiyle serbest bırakıldı. Bahçeli, cezaevinde yattığı dönemde tedavi görürken hastanede ziyaret ettiği suç örgütü lideri Çakıcı ve cezaevindeki mafya lideri Kürşat Yılmaz’ı o günlerde “ülkü ve ülke sevdalısı, davalarının gözü kara yiğitleri olarak” tanımladı. 2005 yılından beri cezaevinde olan Yılmaz, hakkındaki hüküm Yargıtay tarafından bozulunca yeniden başlayan yargılama sürecinde geçen gün mahkeme tarafından serbest bırakıldı.

MALÛM FOTOĞRAF VE “EL DEĞİŞTİREN” MARİNA

16 yıl cezaevinde yatan Çakıcı ise tahliye olur olmaz MHP Genel Merkezine giderek Bahçeli’ye teşekkür etti. Ancak büyük buluşma geçen yılın ekim ayında gerçekleşecekti. Eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar, emekli Korgeneral Engin Alan, emekli Yarbay Korkut Eken ve suç örgütü liderliğinden hüküm giymiş olan Alaattin Çakıcı Bodrum’daki Yalıkavak Marina’da bir araya gelmişti. Dörtlü fotoğrafın iki anlamı vardı: Birincisi mafya veya iş dünyasına mesaj verilmek istenmiş olabileceği, diğeri de bir güç göstergesi olarak hatırlatılmak istenen “derin devlet” görüntüsü...

İlkiyle devam edelim. Sedat Peker’in, Ağar’ı “çökmekle” itham ettiği milyon dolarlık Yalıkavak Marina nasıl el değiştirdi? Bir dönem Azeri ve Rus petrolünün büyük bir bölümünü taşıyan gemi filosunun sahibi olan Azerî kökenli iş insanı Palmali Holding’in sahibi Mübariz Mansimov (Gurbanoğlu), marinayı 2011 yılında Cefi Kamhi’den satın almıştı. Mansimov, Erdoğan ailesi üyeleriyle ticaret yapmasıyla öne çıkıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çocukları, kardeşi ve eniştesi ile Mansimov arasındaki ticaret ilişkisi, petrol tankeri alım-satımı ve gemi kiralama üzerinden kurulmuş. Bu ticaretle Man Adalarındaki vergi cennetlerinde offshore şirketler ortaya çıkmış. “Ne var bunda! Serbest piyasa” diyebilirsiniz… Ama bir yanıyla da siyaset-ticaret ilişkisi dediğiniz işte tam da buralarda açığa çıkıyor. Nitekim Mansimov, Azerbaycan’dan gelerek soyadını o zamanki başbakan olan şimdiki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önerisiyle Gurbaoğlu olarak değiştirdiği Türkiye’de -Allah yürü ya kulum demiş- “dünyanın en zengin 500 iş insanından” biri listesine girmiş.

Türkiye’de “derin” dostluklar kurmuş Mansimov. Ağar ailesi de bunlardan biri… Oğul Tolga Ağar’ın marinanın hâlâ şube müdürü olduğu yıllar... 2014’te Azerbaycan’da yapılan doğum günü partisinde “samimi dostluklar” ekrana yansımış. Kimler yok ki? Bir kere masanın ağır topu olarak Mehmet Ağar başköşede! Diğer sandalyelerde doktor ve yazar Osman Müftüoğlu, “eline uzun zaman sonra mikrofon alan” Mahsun Kırmızıgül ve şarkıcı Sibel Can oturuyor. Bozkurt işaretlerine zafer işaretleriyle karşılık verildiği, dansların edildiği, kederlenip gülündüğü bir parti… İşin magazin kısmını geçelim. Ama sadece magazin deyip geçmeli mi?

Mansimov, marinayı satın aldığı yıl (2011) Azeri kökenli petrolcü Anar Alizade’nin sahibi olduğu RSR Holding ile yüzde elli ortaklığa gider. 2016 yılında diğer hisselerin tamamı “şaibeli bir şekilde” RSR Holding ve ardından Palmarina Holding’e geçer. Gurbaoğlu bir süre sonra hisselerin kendisinden değerinin kat be kat altında satın alınarak dolandırıldığı gerekçesiyle dava açar.

AKP ve Erdoğanlarla yıllarca iç içe olan Gurbanoğlu, 15 Mart 2020’de “FETÖ”ye üye olmak suçlamasıyla tutuklandı ve bir süre hapis yattı. Gurbanoğlu’na göre kendisine kumpas kurulmuştu. Sorgu tutanağına göre Mehmet Ağar’ın ofisi Gurbanoğlu’nun şirketinin içindeydi. Her ikisi de 2012’de (ya da 2013’te) “devletin bilgisi dâhilinde” Fethullah Gülen’i ziyaret etmişti. Gurbanoğlu, mallarını geri alabilmek için dava açması nedeniyle ters düştüğünü söylediği Ağar hakkında “MİT’çiler onu sürekli ziyarete geliyor” demişti. Gurbanoğlu’na göre Ağar, el değiştiren marinaya karşı mallarını geri alabilmek için dava açtığı için kendisine düşman olmuştu.

Gurbanoğlu saf dışı kalırken marinanın şube müdürü ve sonradan şirketin yönetim kurulu üyesi ve başkanı olan Tolga Ağar siyasete girerek 2018’de AKP’den vekil oldu. Mehmet Ağar ise yeni bir unvan kazandı: “Bodrum Yalıkavak Turizm ve Yat Limanı Yatırımlarının Yönetim Kurulu Başkanı.” Ağar, “marinaya çöktüğüne” dair Peker’in iddialarına karşılık “Biz olmasak buraya mafya çöker” yanıtını verdi. Mafya diye kastettiği Erdoğan’ın teşvikiyle Türkiye vatandaşı olan Gurbanoğlu muydu? Başka kimler vardı? Bilemiyoruz.

Ama Ağar’ı tanıyoruz... Sadece eski içişleri ve eski adalet bakanı mıydı? Ağar 1990’lardan itibaren sırasıyla İstanbul Emniyet Müdürlüğü, Erzurum Valiliği, Emniyet Genel Müdürlüğü gibi üst düzey görevlerde bulundu. 1996’da devlet-siyaset-mafya ilişkilerinin ifşa olduğu Susurluk kazasından sonra hazırlanan MİT raporuna göre “terörle mücadele” adı altında uyuşturucu kaçakçılığı yapan ve kara para aklayan çetenin başındaki adamdı. 1950’li yıllarda taşları döşenmeye başlanan ve 70’lerde kanlı eylemlerini artıran kontrgerilla yapılanmasının kilit ismi olarak kırmızı bültenle aranan ancak iki kez yakalanıp serbest bırakılan ülkücü militanı Abdullah Çatlı’ya sahte kimlik ile silah taşıma ruhsatı veren kişi de oydu. 90’larda kayıp silahlar için “devlet sırrı” diyen de. Susurluk sonrası içişleri bakanlığı görevinden istifa eden Ağar, ancak 2008 yılından itibaren yargılanmaya başladığı davada “suç örgütü yöneticisi” olmaktan beş yıl hapis cezası aldı ancak “seçtiği” cezaevinde cezanın bir yılını yattı. Geçen ekim ayında “zafer” edasıyla marina önünde çekilen fotoğraftaki kişinin portesi böyle düşüyor satırlara.

Fotoğrafın en sağında yer alan yarbay rütbeli Özel Harpçi Korkut Eken ise Susurluk çetesindeki diğer kişiydi. Eken’in görev yaptığı Özel Harp Dairesinin sivilde ülkücü militanlardan oluşan kontrgerilla adlı uzantısı yakın tarihte birçok cinayet olayının failiydi. Özel Harp Dairesinden emekli olan Eken özellikle istihbarat ve emniyette görevli olduğu 90’larda bazı aşiretler köy koruculuğu adı altında silahlandırılmış, itirafçılar tetikçi olarak kullanılmıştı. JİTEM’in de faaliyette olduğu o yıllarda art arda “faili meçhul” cinayetler yaşanıyordu. Eken Susurluk’a ilişkin açılan davada emniyetteki Özel Harekât Dairesi Başkan vekili İbrahim Şahin’le yargılandı ve her ikisi de “cürüm işlemek için çete oluşturmak ve bu çeteyi yönetmek” suçundan altı yıl hapse çarptırıldı.

Fotoğrafta yer alan diğer şahıslardan Alaattin Çakıcı’nın ise “suç örgütü lideri” veya bilindik adıyla mafya olduğunu söylemekle yetinelim. Çakıcı, KOM Dairesi’nin raporuna göre Türkiye’de suç örgütleri içinde 428 adamıyla ilk sırada yer alıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan her ne kadar gündemde olmadığını söylese de Bahçeli’nin ısrarıyla çıkarılan afla cezaevinden çıktıktan sonra yeğenini öldürtmeye teşebbüs suçundan 17 yıl daha hapis ceza aldı. Karar istinafta kendi dışarıda şu anda… İçişlerine bağlı emniyet kendisini ilk sıradaki suç örgütü lideri olarak gösterse de Çakıcı, Peker’in ifşaatına karşılık Bakan Soylu’ya “sahip çıkıyor.”

Üslubu, söylemleri, yasakları ve faaliyetleriyle pek çok kesimde antipati yaratan ve anti-demokratik çizgide olan Soylu, Cumhur İttifakının ortakları AKP ile MHP arasında bir nevi köprü konumunda. Soylu, geçen yıl sokağa çıkma yasağı açıklamasındaki fiyasko nedeniyle istifa ettiğini açıkladığında ona ilk arka çıkan MHP’li Bahçeli olmuştu. Tabiî bir de Peker… İstifa kararı açıklayacak Soylu’ya destek olabilmek için bir gün önce bot hesaplardan 1 milyon 300 bin tweet hazırlandığını ve açılmasını sağladığı haber portallarından destek olduğunu anlatıyor Peker: Dönüş için henüz hayaller suya düşmemiş iken…

Ticaretin sınırı nerede bitiyor, mafya nerede devreye giriyor, siyaset işin neresinde; fotoğraf flû gibi görünse de öne çıkan isim ve ilişkiler tarihin seyri hakkında izlerle dolu. Kişiler haklarında iddia edilenler kadar iddia konusu olan kişilerin ne yaptıkları da önemli.

Önceki yıllarda emniyet, istihbarat ve orduda görev yapanların emekli olduktan sonra yazdığı anılarından okunuyordu, misal 6-7 Eylül (1955) pogromunun nasıl tasarlandığı... Uzun yıllar sonra yine onlardan duyuluyordu, varlığı yıllarca inkâr edilen JİTEM gibi birimlerin örgüt itirafçılarını kullanarak işlediği cinayetler… Gerçi hakkını yemeyelim, 90’ların “şahin” başbakanlarından Tansu Çiller de görevi sırasında listeler açıklıyor ve o listelerde adı yer alan kişiler bir bir öldürülüyordu.

Fakat ilk kez görevdeki bir içişleri bakanı tarafından itiraf edildi. Soylu TRT Haber’de katıldığı programın ardından şöyle bir paylaşım yaptı: “Organize suç örgütleri, gayrinizami harbin en önemli aparatlarından bir tanesidir...”

Şimdilik tek bir soruyla bitirelim: O örgütler kimler için kullanılıyor?

Meselâ Peker “ikrar” ediyor, yani açıkça söylüyor; (2015’te) “Hürriyet gazetesini bir milletvekilinin yardım istemesiyle ben bastırdım” diyor. O vekil kim?

Başka hangi suç örgütlerinden hangi durumda ne zaman “yardım” istendi?

Listeyi güncelleyerek Sedat Peker’i “suç örgütü elebaşı” belirleyip operasyon yapıldığına ve hakkında kırmızı bülten çıkarıldığına göre şimdilik onunla “iş bitmiş” gibi görünüyor (ya da yeni başlıyor!). Sırada kimler var? Yalıkavak Marina’nın “yönetim kurulu başkanı” Mehmet Ağar’ın “kankası” Alaattin Çakıcı mı? Öyle ya MHP’li Bahçeli “vatana hizmetleri olduğunu” söyleyerek cezaevinden çıkarttırmıştı… Bir mafya liderinin “vatana ne gibi hizmetleri” olmuştu?

Açıklayın da kamuoyu resmen bilsin!

İsimleri farklı olabilir; 1950’lerde Seferberlik Tetkik Kurulu, 1970’lerde Özel Harp Dairesi, 1990’larda Özel Kuvvetler -hatta 2016’da adı duyulmaya başlanan Pelikancılar…

Devletteki bazı kurumların uzantısı niteliğinde Çatlı, Ağaca, Kırcı gibi bilindik ülkücü militanları olan kontrgerillanın ardındaki sır Susurluk skandalıyla ortadan kalkarak “derin devlet” yüzeye çıkmıştı ama görülüyor ki devletin pratiği hiç değişmemiş, “devlet geleneği” devam etmiş: Kontrgerilladan mafyaya, mafyadan Pelikancılara…