Berxbotan (Kobani’ye saldıran IŞİD kentin 30 kilometre güneydoğusunda yer alan Berxbotan köyüne de saldırmıştı) katliamı üzerine bazı ön-saptamalar

Akp failliğini nesnellik adına paranteze alan her değerlendirme bu katliamı anlamaktan uzaktır. Liberallerin saldırıyı AKP'nin üstlenmesini rasyonalist görmüyorum ifadesi, karşı tarafı irrasyonalizme iten yargısı, AKP buna neden ihtiyaç duysun ki, kendi başına neden yeni dertler alsın ki ifadesi bir soru olmaktan ziyade cevap niteliği taşır. Madem olgular üzerinden rasyonalizm aranacaksa kendisi de her iki ihtimale de imkan tanıyan bir müphemliğe vurgu yapmalıdır. Bu gibi analizlerin ekseri politik zehabı politik doğruculuk adına negatif yargılar üretmesidir. Soru sorarken bir bakarsınız soru işareti yok olup yerini dar bir optikten bakmayalım yargısı kaplamıştır. Failin AKP olması kuvvetle muhtemel diyen a priori bilgi üretirken AKP neden yapsın ki diyen bir bakarsınız perspektif sahibi, nesnel oluvermiştir.

Neden ihtiyaç duysun sorusunun muhatabı ilk ve son elden, sadece ve sadece AKP'dir.

Ayrıca devlete vurgu yapan her analiz fiktif de olsa aşırı-yorum niteliği taşımaz. Yani iki tarz konspirasyon (devrimci olan ve olmayan) vardır. AKP’nin hedef gözetilmesi konspirasyon değildir ama.

Rasyonalizm şeylerin mevcut düzenini düzen içinde kavramadır. Bu gibi analizlerde bulunanlar ampirisizme/olgusallığa riayet edecekler ise tersten soru sormak yerine yüklemli cümlelerden kaçınmalıdır. Soruyu soru cümleleriyle kurmalıdırlar öncelikle.

Ayrıca;

Burada sorunsal görüntülerin bulunup bulunmaması da değildir. Mesele basitçe her yerde sabit bir düşman aramak ve özgüllüklere, ayrımlara değinmemek hiç değildir.

Asal olan AKP'nin cihatçılarla olan politik uygunluğu ya da saldırının Cerablus üzerinden gerçekleşip gerçekleşmemesi değildir.

İki farklı katliam üzerinden yapılan ortak siyasal havsalaya vurgu yapmak adına bir analoji yaparak kaseti geriye -Hebdo katliamına- sarayım. Elbette bir katliam Fransa devletinin ulusal sınırları içinde gerçekleşirken bir diğeri ise Türk Devleti'nin tarihsel sınırlarının dışında gerçekleşmiştir. Katliamda AKP'yi aramak için tetikçilerinin topografyasının neresi olduğu eylem güzergahları bir analiz olarak çok kıymetlidir, ama siyaseten tali bir meseledir.

Carli Hebdo saldırında "üç" tarz siyasetle karşılaşmıştık. (Aslında iki tarz siyasetle)

1. Cihatçıları kınayıp Fransız devletinin savunuculuğa soyunan eğilim (Devrimci olmayan eğilim)

2. Cihatçıları ve katliamı kınayıp Fransız devletini savunmak bize mi düştü diyen devrimci eğilim. (SDP'den Rıdvan Turan, Yeşim Ergun ve Atılım gazetesinden Sami Özbil'in yazıları anılmalıdır)

Ben naçizane 3. tarz bir siyasetin de mümkün olduğunu düşünenlerdenim. (2.tarz siyasal kavrayışın tepkisini yerinde görmek olumlamakla birlikte)

Biraz daha açacak olursam.

Nasıl ki Hebdo katliamında fail tekil cihatçılar değil Fransız devleti ise Kobani saldırısında da fail cihatçılar değil AKP'dir.

Esas fail içerde aranır. Tıpkı Somada soyut bir sermaye düşmanlığı yapmanın apolitizm, AKP devletine vurgu yapmanın ise reel politik olduğu gibi.

Bu gibi meselelerde cürmü yetiyorsa aksini ispatlamak hükümete düşer. Kaldı ki ispatı da Cerablus'un kullanılıp kullanılmaması değildir. Geçişlerin Türkiye sınırlarından mı yapılıp yapılmadığı değildir.

Ayrıca rasyonel bir okuma yapmak için de elimizin altında çokça veri mevcut. Biraz gerilere giderek Tezkere süreci hatırlanmalıdır.

Failliğinden vazgeçmek istiyorsa muktedirler bunu “ispatlamanın” tek yolu Ortadoğu politikasını değiştirmek ve yüzünü zorla da olsa çözüm sürecine dönmektir. Umacılık yapmıyorum burada. Elbette ki kendiliğinde bir reform yoluyla değil, dışardan devrimin konjonktürel reformuna zorlanarak)

Bu değindiğim salt konjonktürel bir durum olarak da algılanmamalı. TC kurucu cumhuriyetten beri çok çok arzuladığını söylediği sulh siyasetini uygulamak istiyor ise tarihsel uzantısı AKP üzerinden aktörü olmadığı, buna rağmen kendine mal etmeye çabaladığı -başına bela- olan çözüm sürecine dair konuşmalıdır. Siyasi tutsakların salıverilmesinden, etnisite temelli faşizan uygulamalara kadar her şeyi masaya yatırmalıdır.

İlla hukuksal bir dille konuşacak isek, 24 anayasasını çöpe atmalıdır misal.

Devletlû; Mitik bir komplo dili ile konuşmadan, saldırılardaki hükümet rolünü geçmiş gözlemlerinden yola çıkarak soran ya da işaret eden gazetecilere taşeron demeden önce, bu olaylar kendi iç dinamikleriyle değerlendirilmez gibi beylik genel akçe laflar etmeden önce, ülkemizi hedef alan iftira kampanyası demeden önce, … üstleniyorsa üstüne düşeni yapmalıdır. Kanaat teknisyenleri ve kadük liberallere kendini aklattırma kampanyası yapmadan önce.

TC'nin restoratif Ak gömleği halen dış politikada konum almak adına millete Esad rejiminin manipülasyonuna karşı konum alın diye masal anlatıyorsa bu bir semptomdur.

YPG Sözcüsü Redul Halil'in saldırılara dair bir mülakatta verdiği cevabın politik anlamı üzerine düşünelim.

Gazetecinin canlı yayında sorduğu soruya (Bu katliamda AKP'nin payı olup olmadığı noktasında görüşleriniz nelerdir.) şöyle cevap veriyor:

Ne Hayır ne de Evet diyemiyoruz.

Halen araştırma aşamasında olduklarını söyleyen bir gerillanın Hayır diyemiyoruz demesi bir ampirik beyanat değildir. Her yerde sabit bir düşman arama durumu da değildir.

Mesele şu hayır demekten sakınan devrimci tevazu ile evet demekten sakınmak, hatta hayır diyemeyenleri irrasyonalizmle, kurgusallıkla itham eden zihniyet dünyası arasındaki fark kaç arpa boyudur.

Dahası analiz düzleminde susmak reel politikte faili kim olduğuna dair susmak anlamına gelemez.