Solcu bir Fenerbahçe’li olmak bir zamandır bu ülkede hayli zor bir hâl almıştı. Genel geçer yaygın sol söylenceler etrafında lanetlenen bir şeydi “fenerlilik”. Galatasaraylılık nedense kabul edilebilir iken, neredeyse tamamen Çarşı söylencesi etrafında solcu adam Beşiktaşlı olur gibi bir motto yaygınlaşmış ve biz fenerlilere cıvık gelen bu söylence hegemonik olmuştu zaten.

Hangi karanlık ve puslu yollardan geçerek buraya varılmıştı bilinmez ama şu şike soruşturması ile fenerli olma durumu iyiden iyiye vahim bir hâl aldı. Bu yazıyı özellikle facebook sayfama fenerli olmamdan dolayı iletilen kimi dostça takılmalara açıklık getirmek ve fenerlilik konusundaki ısrarımı açıklamak için yazıyorum.

Kendi adıma Fener söz konusu olduğunda hiçbir zaman “iyi oynayan kazansın” gibi bir yaklaşıma sahip olmadım. Hele GS, BJK, TS maçları söz konusu olduğunda Fener kötü oynasın kazansın (pek olmuş bi şey değil gerçi…) yaklaşımı benliğimi sarmıştır. Ancak bu fenerlilik asabiyesi elbette yönetim maçı alsın fener kazansın noktasına varmamıştır elbette. Ancak her fenerli gibi bende de güçlü bir fener ve diğerleri duygusu olmuştur ve sanırım bu son olaylardan sonra artık bu geri dönülmez bir rotaya girmiştir.

Evet şu günlerde takımımız bir takım yetişkin yaşta ergen adamların “erkekçilik” oyununa kurban gitmiş gibi görünüyor. Bir takım kendilerini “adam”, “karakter”, “yetenek”, güçlü” sanan adamların futbol sevgisizliği etrafında tamamen başarı ekseninde çevirdikleri oyun/dolap son kertede gelip Fenerbahçe’yi vurmuştur. Anamızın ak sütü gibi helal bir şampiyonluk egosunu her şeyin üzerinde gören bir iş adamı ve onun yandaş/hayranları tarafından lekelenmiştir. Durum budur.Bundan dolayı Fenerlilerin çoğunun son derece öfkeli, kırgın ve moralsiz olduğunu görebiliyoruz.

Ne var ki, bu kızgınlık, öfke ilgili arkadaşların bizlere yönelik yükselttikleri Fener’i bırakma talebini karşılamamıza el vermeyecek. Çünkü, içine düştüğümüz durumu bizzat Fenerbahçelilik fikrine yönelik içeriden bir saldırı, ihanet olarak görüyor ve diğerlerinin saldırılarını leş kargalarının gündelik rutini olarak algılıyoruz.

Tabii sabit bir Fenerlilik pozisyonu olmadığının da bilincindeyim. Fener’in içine düştüğü durum konusunda ne denli acılı ve öfkeli bir durumdaysam da bu duyguları örneğin Ali Koç ya da Nihat Özdemir’in acıları ile etkileşim halinde yaşamıyorum. Onlar hala devam etmesini istedikleri bir ergenlik oyununun peşinde acılar içinde kıvranırken, harbi fenerliler olarak bizler takımımızın onuru için telaşlanıyoruz.

Kendi adıma mesele ortaya çıktığı andan itibaren Bank Asya’da oynamak için müracaat edilmesini diledim. Diledim diyorum, çünkü basit bir taraftar olarak bundan daha iddialı bir pozisyonum yok. Bugün de Bank Asya için yazılı başvuru yapılmasını, olağanüstü kongre ile Fener’in Aziz Yıldırım ve mevcut yönetimden kurtularak “çakallara” teslim edilmesini; mümkünse borsaya kote olan şirketin feshedilerek takımın klüp karakterine geri döndürülmesini savunuyorum.

Ancak bu süreçte Trabzonspor’u bir emek abidesi olarak tarif eden, kupayı iade eden Beşiktaş’ı yalayan, bıraksan kendi çabasıyla Bank Asya’da oynayacak Galatasaray’ı pohpohlayan arkadaşlarımıza da lafımız, sorumuz var. Fenerbahçe’nin ve Fenerbahçelilerin onlarca yılda inşa ettiği “Fenerbahçe ve diğerleri” anlayışına, “bizler ve Fenerbahçe” anlayışı ile yaklaşmayı daha ne kadar içinize sindireceksiniz?