"Hakikat yaralar ama yalan öldürür."

Böylesine kudretli bir cümleyle yazıya başlamak hem benim için hem de okuyucular için sarsıcı olacaktır şüphesiz!

"Yalandan kim ölmüş" sözüne inanç gibi bağlı olduğumuz göz önüne alınırsa sarsıntının boyutu daha iyi anlaşılır.

Hakikat: Liberallerin öncülük ettiği bunun yanında "ötekilerin" de hayallerini süsleyen canım ikinci cumhuriyet, Fuat Avni Cumhuriyetine dönüştü.

Yalan: "İleri demokrasi ve yeni Türkiye" güzellemelerinin iktidarın suç işleme ve işlediği suçları karartma propagandası olduğunu anladık.

Dilerseniz "Hakikat ve yalan" kavramlarını, onuru pahasına iktidarı savunmakla mükellef bir gazetecinin yazdıkları üzerinden değerlendirelim.

2012'den bugüne geçirdiği değişimi çoğunuz dudaklarınızı ısırarak okuyacaksınız muhtemelen.

Öyle ki buna evrim demek daha isabetli olacaktır.

Bu değişimin, bu kötüye gidişin sahibi "eski Taraf'ın şövalyesi", "yeni Türkiye'nin akil adamı" Yıldıray Oğur.

Bakın şimdilerde kendisine "kullanışlı aptal" diyen, "milli orduya kumpas kuruldu" diyenlerle kader ortağı olan Oğur, daha evvel Ergenekon operasyonları için neler söylemiş .

[Zaten sahte belge üretmeye ne hacet, 2003 yılında adeta bir siyasi parti, rejimin bodyguard’ı gibi çalışmakta olan TSK’nın arşivinden gözü kapalı çekilecek herhangi bir belgenin normal bir demokraside ve hukuk devletinde sonu müebbet hapis cezasıyla bitecek bir davaya dönüşme olasılığı yüzde elliden aşağı değildir.

Ama tüm bunlar kulaklarımızın duyduğu gerçeğini değiştirmiyor. Velev ki hepimiz kandırılmış olalım, iddia edilen belgeler sahte, sonradan iPad’le falan üretilmiş olsun. Sadece bu plan semineri bile delil kabul edilse yapılan baştan aşağı suçtur hem de Çetin Doğan ve arkadaşlarına bu cezanın verilmesine yetecek kadar büyük bir suçtur bu.]

Kanaatlerini bu şekilde belirttikten sonra Ergenekon davalarına karşı çıkanlara da şu tiksindirici vecizle laf yetiştiriyor "kullanışlı aptal" Yıldıray Oğur.

[Bir kadına beş kez tecavüz etmiş bir adam, altıncı kez aynı kadının kapısında kemerini çözerken yakalanınca “Ama hayır bu kez tecavüze yeltenmedi, çünkü o kemer o yıl üretilmedi” diye bu kadar kendinden emin en öne atlayıp hararetle savunmaların hangi vicdana ve adalet anlayışına sığdığını herkes bir düşünsün.

Bana bu çiğ tavuk, bırakın eski Kemalist asker dostlar için ya da kayınpeder için baba hatırına bile yenmez geliyor.]

Hazin olan şu ki Erdoğan için bu çiğ tavuğun yendiğini gördük.

Değişimin sınırı yok tabi!

Kürt sorunu üzerinden hükümete yöneltilen eleştiriler de bu evrimden nasibini almış.

[Hükümet büyük okyanusları aşarak Kürt meselesinde hem devlete hem de tüm topluma aldırdığı mesafeyi, Uludere’de kibrin, devletçiliğin, sağcılığın sığ sularında boğularak heba ediyor.

Ölenlerin ardından YouTube’da dinlenme rekorları kıran o güzel İstanbul kıratıyla en azından bir Fatiha beklenen Başbakan’ın dilinden dökülen insansız ve insafsız sözler Kürtlerin zar zor tamir edilen kırık kalbini yeniden tuz buz ediyor.]

Şimdi aynı sözleri Erdoğan için söyler mi dersiniz?

Erdoğan’ın yaptıklarının ve söylediklerinin "insafsızlık" olduğunu söyleyebilecek bir insafa sahip mi hâlâ?

Fetbaz ilahiyatçıların kolculuk yaptığı sarayında memleketin canına okuyan Erdoğan için,

Roboski katliamından sonra Genelkurmay Başkanı’na teşekkür eden Erdoğan için,

Esnaf ve polis işbirliğiyle öldürülen bir çocuğun ardından, esnaflık tanımına geniş bir anlam kazandırıp esnafı; polis, alperen, hakim yapan Erdoğan için,

Kürtlerin namus davasına dönüşen Kobane direnişi için, "düştü düşecek " diye sevinç çığlıkları atan Erdoğan için,

Erdoğan’ın dilinden dökülen insansız ve insafsız sözler diyebilir misiniz Yıldıray bey?

Esrarengiz bir "polisten aşır kopyala yapıştır" yeteneğine sahip olan Oğur, Ergenekon davalarındaki rolünü başka bir misyonla devam ediyor artık.

Eskiden "cemaatin polislerinden" gelen bilgiler şimdi "hükümetin polislerinden" geliyor.

İtinayla kendisine ulaştırılıyor harmanlayıp servis etmesi için.

Mevlana der ki, "olmaz dediğin ne varsa hepsi olur. Düşmem dersin düşersin. Şaşmam dersin şaşarsın".

Bu durumu düşkünlükle tarif etmek mümkün ama buna şaşkınlık demek gözü kapalı saflık olur.

Sanırım bunun durum tespiti siyaset ve toplum bilimcilerin işi...

Ergenekon davalarının haklılığını kanıtlamak için kaleminden mürekkep esirgemeyen Oğur, 14 Aralık operasyonu için bakın nasıl fevkalade bilgilerle ufkumuzu açmış.

[Polislerin ve savcıların kotarıp ilk nüvelerini gazetelere sızdırdıkları ya da önce malzemeleri gazetecilere sızdırılıp sonra soruşturmaya dönen pek çok dava gördük.

"Ama bunu ilk kez görüyoruz."

Dünkü paralel devlet operasyonundan bahsediyorum. Soruşturma hakkında gün boyu "basına baskı, gazetecilere gözaltı, paralel devlete soruşturma lafları arasında kaçırılan "dünya kriminoloji tarihine geçecek" bir davanın ortaya çıkış hikayesinden...]

Ne dersiniz Oğur'un bu tespiti "dünya yalancılık tarihine" geçebilir mi?

Evrimini tamamlayamadığı için bir sonraki evrede " kullanışlı yalancı" olması kuvvetle muhtemel!

Ergenekon davasını, Kürt sorununu ve birinci yıl dönümünü andığımız hükümet-cemaat savaşını, AKP yerine bir gazeteci üzerinden değerlendirmeye tabi tuttuğumuzda aynı verileri elde etmemiz durumun ne derece vahim olduğunu gösteriyor bir bakıma.

Sanırım basın özgürlüğü yerine biat tutkusu geçer akçe oldu.

Bu bağlılık, bu pervasızlık, bundandır.

Siyasal İslam tahkimli bir otoriterlik icat edip el birliğiyle canım ülkeyi savaş alanlarında mahşere çevirdiniz.

Kürtleri, Alevileri, "afedersiniz Ermenileri", öldüre öldüre bitiremediniz!

Acılara tekme atmaya doyamadınız!

Hayali bir karaktere emanet ülkede görebildiğimiz tek gerçek Fuat Avni Cumhuriyeti geriye kalan her şey yalan.

Bütün bunlara rağmen "hiç yanlışsız hep mağdur" oldunuz.