Futbol asla futbol değildir… Düne kadar futbolla ilgilenmez, bir topun peşinden koşan, yakalamak ve bir fileye göndermek için bin bir türlü eziyete katlanan koca adamlara bir anlam veremezdim.. Futbolun büyük bir endüstri olduğunu, kulüplerin ve futbolcuların tonlarca para kazandığını, lüks hayata ve arabalara düşkünlüğünü biliyorum.. Dahası futbolun geniş emekçi kitlelerini uyuşturduğunu düşünüyordum…

Önce, Çarşı Grubu’nun 1 Mayıs mitinglerine “Çarşı faşizme karşı” sloganı ile katılması bende sevgi gösterisine neden olmuştu.. Sonra bir arkadaşımın maç izleme teklifi üzerine bir kafede futbol karşılaşmasını izlemiş ve çok eğlenmiştim.. Çevremdekilerin davranışlarını inceliyordum.. Peşinen söylemiştim; küfreden olursa ayrılacaktım…Maç süresi boyunca neyse ki bir-iki belli belirsiz kötü lakırdı dışında bir vukuat olmamıştı.. Sanırım hala futbolun kendisiyle değil de insanların üzerindeki etkisi ilgimi çekiyor…

Galatasaray futbol sahasının açılışında insanların başbakanı protestosunun ülke gündemine oturması ile benim futbola ilgim yeniden arttı… Yıllardır muhalif çizgide yüzlerce eyleme katıldım.. Hiçbirinde futbol taraftarının kitleler üzerinde yarattığı kadar etki ve ilgi yaratılamamıştı… Hem de bunlar, günler öncesinden ön hazırlıkları yürütülmüş gösterilerdi.. En büyüğü Ankara‘da 100 bin kişinin katıldığı Türkiye’nin Irak’a asker gönderimine hayır diyen ve Amerika’nın Irak’a işgaline son vermesi için yapılan mitingdi.. Miting bitiminde Ankara’dan İstanbul’a dönüş yolundayken Meclis’te yapılan oylamada asker gönderme önerisi reddedildiği bilgisi gelmiş ve ülkede savaş karşıtı hareketin ulaştığı nokta açısından umutlanmıştık.. Hatta Avrupa Sosyal Forumu toplantılarında; Türkiye’nin savaşa asker göndermemesindeki karara etkisi nedeniyle Türkiyeli delegasyonun itibarının artmış olduğunu söyleyebilirim...

Saha açılışındaki ıslıklı protesto ve başbakanın konuşma yapamadan mekandan ayrılması üzerine açıklamaları, Adnan Polat’ın protestoya katılanların kameralardan tespit edilerek polise verileceğinin açıklaması binlerce kişinin tepkisini çekti… Hatta facebook’ta o gün orada olup da protesto edenlerin “oradaydım ve ıslık çaldım” demelerine çağrıda bulundum. Bir haftadır medyada da geniş yankı bulan, başbakanın açıklaması, benim bile gündemime girdi. Şişli Başsavcılığının başbakanı protesto edenler hakkında soruşturma açmış olması Türkiye Devrimci Spor Emekçileri Sendikası’nın 22 Ocak’ta İstanbul İstiklal caddesinde düzenlediği yürüyüş, binlerce futbol taraftarını bir araya getirdi..

Yürüyüşte tam bir kardeşlik havası esmiş... Özellikle Tek Yumruk Grubu; “Bu stat için bir teşekkür borcu varsa onu yapan işçileredir. Ve dilenmesi gereken bir özür varsa, o da o inşaatta hayatını kaybeden üç işçinin yeterince güvenli çalıştırılmamasından kaynaklı bir özür olmalıdır” açıklaması çok etkiliydi. Yürüyüşün önündeki farklı renklerde yazılmış “Ya Hep Beraber Ya Hiç Birimiz” sloganı ile barış ve kardeşlik mesajı veriliyordu .Tıpkı “PEACE” gibi farklı renklerde yazılmıştı.. Eminim, bu gösteriyi televizyonlarının başında izleyen milyonlar -kadın, erkek, genç, yaşlı- futbolun da coşkusuyla AKP karşıtı olan da AKP'li olan da stadyumun halkın parasıyla yaptırıldığı bilinciyle protestoya katıldığını biliyorlardı.

Bir ıslıkla başlayan ve devam eden tepkiler, futbolun kitleler üzerindeki etkisi açısından dersler çıkartılması gereken bir durum…

“SİYASİ BİR ROCK STAR”

Wall Street Journal, başbakan için siyasi rock star benzetmesi yapmış.. Neden ve niçin böyle bir benzetme yapıldığını anlamak mümkün değil.. Rock müziği, 1950 lerden itibaren özgürlükçü, idealist, savaş karşıtı, anti emperyalist, anti kapitalist, “savaşma seviş” felsefesinden etkilen bir müzik türü.. Geçmişten günümüze ilk on Rock Star kimdir diye düşününce; Mick Jagger, David Bowie, Red Stewart, Keith Richards, Ozzy Osbourne, Eddie Van Halen, James Hetfield, Sting, Bono, Jon Bon Jovi isimleri akla geliyor… Ya da ülkemizde Erkin Koray, Cahit Berkay gibi isimler sıralanabilir..

Yani gördüğünüz gibi Rock müziği ve starı ile başbakanın hiçbir benzerliği olmadığı apaçık ortada..

“HAYAT İÇKİDEN VE SEKSTEN İBARET DEĞİL”

Bülent Arınç memleketim İzmir’de konuşmuş: “Hayat içkiden ve seksten ibaret değil. Bir kısım çağdaş düşünceye sahip olduğunu söyleyenler, sadece içki ve seksle olaya bakıyorlar. Türkiye bir hukuk devleti, her şeyin ölçüsünün olması, özgürlüğün sınırsız olmadığı fikri gereklidir” demiş… Arınç’a göre ne kadar içki içeceğinize ve ne sıklıkla seks yapacağınıza devlet karar vermiş olacak… Çünkü o’na göre özgürlük sınırsız değildir.. Eminim Metin Üstündağ’da bu açıklamayı yorumlayacaktır…

“EŞCİNSELLİK HASTALIKTIR…”

Kadından sorumlu bakan Aliye Kavaf , “eşcinsellik hastalıktır” görüşünü koruyor.. Ama belli ki bu soruyla karşılaşmak istemiyor.. Geçen hafta Cüneyt Özdemir’in TV programına katılmış.. Yayın öncesi, bakanın danışmanı eşcinsellikle ilgili soru sormayacaksınız değil mi diye sormuş.. O programda olduğu gibi bu soru sanırım bakanın hep karşısına çıkacak..

Futbol taraftarlarının bu hafta bizlere yaşattığı kardeşlik ve dayanışma duygusunun daim olabildiği, devletin kişilerin hak ve özgürlüklerine müdahale etmediği, farklı cinsel tercihi olanlara hasta tanımı yapılmadığı günler dilerim…