"Hapis ammâ, zincirini kırmış yatar,

en âlâ mertebeye ermiş yatar,

 yatar Bursa kalesinde. "

Nazım Hikmet

 ***

Mehmet Salim'in Almancadan Türkçeye yaptığı çevirileri saymazsak üçüncü öykü kitabı "Gardiyanın Aşk Mektupları" Vivo yayınları arasında çıktı. Daha üniversite öğrencisiyken hapishaneyle tanışan Mehmet Salim, gençliğinin 11 yıl 3 ay 15 gününü mahpus olarak geçirmiş biri. "Serçenin Kanadındaki Sevinç" ilk kitabıdır. Hapishaneyi ne kadar çağrıştırır bilinmez ama bu öykü, kitaba da adını veren öyküdür ve hapishane çatısındaki yuvasından "havalandırma" diye tabir edilen avluya düşen yavru serçenin hikayesini anlatır.

"Çoğumuz serçe yavrusu gibi birdenbire bulmuştuk demir parmaklıklar arasında kendimizi. Düşlerimizi duvarlara boyarken, bir aşkın ortasındayken, sevinirken, sesli düşünürken birdenbire koparılmıştık yaşamdan. Biliyorduk birdenbire beton ve demir yığınına düşmenin acısını. ”

İkinci kitabı; "Dar Alanda Uzun Voltalar" adını taşır. Bu kitap adeta ben hapishane kitabıyım der. Öyledir de zaten. Kısa portrelerden oluşan kitap belki de türünün tek veya ender örneklerinden biridir diye düşünüyorum. Bunun benzerleri olsa da bilmiyorum olmam benim eksikliğim olsun. Mahkum portresi de gardiyan portresi de imbikten süzülmüş dökülen bir damladır sanki. "Gardiyan Kerim'' ve "Cengiz Argüç''portrelerinin tamamı şöyledir:

''Gardiyan Kerim tutsaklardan daha çok sıkılırdı. Elindeki bir tomar anahtar da işe yaramazdı. Hangi kapıyı açsa bir başka tutsaklık. "

"Sık sık "Çıkınca denize gideceğim "derdi Cengiz. Tahliye oldu ve denizin mavisine değil, dağların mavisine karıştı."

‘’GÖRÜLMÜŞTÜR’’ damgası hapishanelere özgüdür. Gelen giden mektuplar bir komisyon aracılığıyla okunduktan sonra muhatabına veya postaya verilir. Bir de hala devam ediyor mu bilmem "ER MEKTUBU GÖRÜLMÜŞTÜR" vardı, cep telefonları sayesinde hükmünü yitirmiş olmalı. Artık postacılar mektuptan çok fatura eksresi, tebligat vs. dağıtır oldular. Oysa hapishanelere hala mektup gider gelir. "GÖRÜLMÜŞTÜR" damgasıyla. Zaman zaman basına bir tutuklu yakını tarafından üzeri çizilerek anlaşılmayan mektuplar haber olur ya da ‘’GÖRÜLMÜŞTÜR’’ damgası vurup postaya vermek yerine mahkemeye verilen mektuplar var. Mektup deyip geçmemek gerek. Mahpus için görüş yapmaktan sonra, en önemli iletişim ve hasret aracıdır hala önemini koruduğu görülüyor. ’’Bugün görüş günümüz/ Dost kardeş bir arada/Telden Tele/ Mendil salla el salla/Merhaba!’’(Enver Gökçe)Mektup, siyasi mahpuslar için kitap okumak kadar önemli ve vazgeçilmezliğini koruyor. ’’Yeni mektup aldım gül yüzlü yardan/Gözetme yolları, gel deyi yazmış (... ) Aşık Veysel)

Kitaba adını veren öyküyü anlatacak yada özetleyecek değilim. Şu kadarını söyleyeyim; "Gardiyanın Aşk Mektupları" öyküsü bir tutsak ile sevgilisinin mektuplarını konu ediyor. Ayrıca "Sızı, Simit Tablası, Sıcak Şarap, Ter, Burcu, Adsız Mezar, Zaplayan Adam, İşeme Davası, Sevincimize Batan Diken, Uğur Böceği, Mehmet'in Ayakları, Kasparov Remzi, ve Dağlar" öykülerini okumak bana iyi geldiği kadar bulup okursanız size de iyi gelecek.

“Cemre düşmüştü kente.
Sohbetler evlerden sokağa taşmış, kiraz ağaçları çiçeğe durmuş, martılar çığlık çığlığaydı ve kent ‘burcu burcu’ kokuyordu. Bıraksalar her sohbete katılır, kiraz ağaçları gibi çiçek açar, martılar gibi çığlık çığlığa bağırır, burcu burcu koklardım. O sabah elim ayağım birbirine dolandı. Olur olmaz her yerde Burcu’nun görüntüsü çıktı önüme. Kırmızı ışıkta beklerken, iki lokma arasında, iki kelime arasında soluk alırken, her bakışta Burcu’nun görüntüsü! Görüntünün kaybolmasını diledim. Çok istedim. Ama gün boyunca bir kartopu gibi büyüyerek üstüme üstüme geldi. ”

Sene 1992/93 Nevşehir Hapishanesi, tutsaklar tünel kazıyorlar. Tünelden çıkardıkları toprakları çelik dolaplar içi de dahil koğuş içinde bir çok yerde gizlemişler. Günde üç kez gardiyanların koğuş içinde yaptıkları sayımlar dışında her 10/15 günde jandarma tarafından aranır. Aramalarda bir avuç toprak bulunsa özgürlük hayali güme gidecek. "Hapishane kapısı gülüm bir elvan geçit. Gelene açılır gülüm gidene kilit. "(Erol Toy)

"Zona, İhtar, Sıfır, Toz Kadınları, (... ) gibi kitapları bulunan şair, gazeteci yazar C. Hakkı Zariç, tünelin kazıldığı koğuşta tutsaktır. O vakitler yayınlanmış kitabı yoktur ama habire okur, şiir ve sevgilisine neredeyse her gün uzun uzun aşk mektupları yazar. İçeriye girip çıkan her mektup illaki "Görülmüştür" damgası ile tanışmıştır. Zariç'in yazdığı mektuplar kimi yerlere yani toprak dolu dolaplara gelişi güzel serpiştirilir yirmili yaşlarındaki erler mektupları görür görmez okumaya başlar ne aradığını unutur gider. Yani aşk mektupları erlerin önüne yem olarak atılır ve her seferinde işe yarar.

Mektup deyip geçmemek lazım, bazen bir er’in duygularına tercüman olur, bazen bir gardiyanın ezberini bozar, bazen bir firara yardım yataklık yapar. Değişime, özgürlüğe ve aşka kanat çırpar. ’’Bir mektup/Üç satır yazı/Gönlünün karası’’(... )İçimde bir deli rüzgar/ Gönlünün sızısı/İçimde bir deli rüzgar/Gönlünün sızısı/Sarmalamış dört yanını, dört yanını/Sarmalamış dört yanını, dört yanını(... )(Livaneli)

wi 220

Mehmet Salim'in öyküleri de duygu ve düşünce dünyanızda sizi alıp bir yerlere götürecektir. Kuşkusuz kitabın dilini, üslübunu, estetiğini onun içeriği belirler. Biçimiyle içeriği arasındaki çözülmez bir bütün ve uyum bekliyor insan. Bir okur olarak kitabın kapağının neden pembe olduğunu doğrusu garipsedim. Aşk denince akla hemen pembenin mi gelmesi gerekiyor. Kimi gençler ilk çocuklarını beklerken alış verişlerini çocuğun cinsiyetine göre planlar veya yaparlar erkekse mavi değilse pembe. Ezberletilmiş mi desem dayatılmış mı bilmiyorum ama ne yazık ki durum bu. Tamam da kitabın kapağı neden pembe?...

"Bir mektubunda mahkum şöyle yazıyordu: “Benim Ferhat gibi gürzüm yok sevgilim, ama ben kelimelerimi sana kavuşmak için gürz yaptım. Duvarlara kelimelerimle vuruyorum. Dayan, yıkılmasına az kaldı. ” ‘Yağmurum’ diye başlayan bir mektupta da şöyle yazıyordu: “Yağmur olup sana yağmak istiyorum. Yağmur gibi saçlarına düşmek, bedenine akmak istiyorum. ”Başka bir mektupta, ‘Arım’ diye başlıyor ve şöyle devam ediyordu: “Bugün hiç bir neden yokken arı olmak istedim. Arı gibi çiçekten çiçeğe konmak ve bin bir kokuyla sana gelmek istedim... ”

Şimdi "Gardiyanın Aşk Mektupları"nı bir solukta okuma zamanı.

Sağlıcakla kalın, kitapla kalın.