"…Paran olunca her iş iyi olur. Paran olunca kebap yen, paran olunca tatlı yen, şarap içen… İyi yataklarda yatarsın. Parası olunca adam kuvvetli olur, parası olunca adamın evi-avradı olur; evinde tenceresi kaynar, çocukları olur. Paran olmadı mı idi de dünyada senden kötüsü, senden pisi yoktur. Her yerden kovarlar seni. Fakirin yüzü soğuktur. Niye soğuktur Cabbar gardaş, mesela cebinde paran olmadı mı, yaz gününde üşürsün. Neden; çünkü para adamı sıcak tutar…”
UMUT, Yılmaz Güney

Geçim ve seçim sözcükleri sadece ses benzerliğinden mi ibaret. . Geçinemeyenlerin sesi daha fazla çıkmaya başlayalı beri “seçim çare” olarak ortaya sürülüyor. Meclis muhalefeti neredeyse yekpare olarak seçim istiyor. Erken seçim, derhal seçim, hemen seçim, seçim, seçim, seçim.

Ancak bu kararı verecek olan ise, iktidar. İktidarın seçime gitmesi elindekini masaya sürmeye benzer. Zaten elinde olanı neden masaya sürsün! Eldeki biri üç yapacak ise, neden sürmesin? Bugün görünenin pek öyle olmadığı bir gerçek. Hatta seçimlerin zamanında yapılmama durumu bile olabilir, ekonomi erken yada baskın seçime uygun değildir. “Allahın bir lütfu”nu avuçlarını ovuşturarak bekleyenlere “fırsat” çıkarsa o zaman başka. Baskın olanı bile mümkün.

Geçim derdi seçim ile ne kadar bağlantılı? Kimine göre geçimin çözümü seçimde. Ne kadar erken olursa seçim, o kadar çabuk çözülecek. Geçim sorunu yaşayan herkesin sorununu, çözmek istemesi doğal. Kendiliğinden de geçim derdinin ortadan kalkacağı yok. Memlekette işsizlik var, hayat pahalılığı her geçen gün daha fazla artıyor. Her vatandaş bu sorunu bireysel olarak çözemeyeceğine göre, bir şeyler yapması gerekiyor. Kendisi gibi yaşayanlarla bir araya gelerek doğru gitmeyen şeyleri değiştirmek istemesi normal. Bunu bir seçime bağlayanlar olduğu gibi sisteme/ düzene bağlayanlarda var elbette.

İçinde yaşadığımız dünya kapitalist sistem, adı üstünde kapitalin, paranın hakim olduğu bir dünya. Geçim derdinde olanlar bunun adını gerçek anlamda ortaya koyduğunda/gereğini yaptığında başka bir dünya istemek zorunda olduğunun bilincinde demektir. (Bunun da adı sandık seçimi değil. Gerçek anlamda başka bir şey. ) Henüz bu durumda olmadığımıza göre, ne yapmalı?

Memlekette anket şirketleri tıkır tıkır çalışıyor. Partisi olan, parası olan herkes anket yaptırıyor. Anketlere göre iş yapanlar durumu “iyi” görmediğinde birdenbire anketlere inanmamaya başlıyor nedense.

Tek adam yönetimi malum ittifakla iktidara geldi ve ittifak sayesinde ayakta duruyor. Muhalefet de ancak ittifakla tek adam yönetimini yenebileceğinin farkında.

Cumhur ittifakının bileşenleri sağcı. ”Yerli ve milli” olmak iddiasındalar. Dün bir diğeri hakkında ne söylediğinin bir önemi kalmamış. Memleketin durumu “beka meselesi” hayat memat meselesi yani. En azından “kemik” oy deposu taraftarlar ve etrafını saran çeper böyle düşünmeye devam ettiği sürece “mesele yok”. Cumhur ittifakının çeperindeki dökülmelerin temel nedeni geçinememek. İşsizlik çığ gibi, hayat pahalılığı dersen sanki tsunami.

Geçinemeyenlerin sayısı büyüdükçe kurtulmak isteyenlerin önüne ikinci ittifaktan seçim kartı masaya sürülüyor. Erken seçimden derhal seçime geldik. Seçim zamanında yapılacak ise, ne kaldı 2023 haziranına. Göz açıp kapayıncaya kadar geçer gider. Ondan tek adam yönetimini değiştirmek isteyenlerin bir an önce bir araya gelmeleri elzem. Millet ittifakı AKP’den kopan iki partiyle de bir araya geldi. CHP dışındakiler açıkça sağcı olduklarını söyleyen partiler.

Cumhur İttifakı tek adam yönetiminin “aksayan” kimi “sorunları” da giderecek faşizmi tam olarak tahkim edecek adımlar atmak istiyor.

Millet İttifakının durumu ise, tek adam yönetimin son bulması ile parlamenter sisteme geçiş. Parlamenter sistemin de pek matah bir şey olmadığından olsa gerek “güçlendirilmiş parlamenter sistem” öneriyor.

Restore edilmiş bir sistem geçim derdine çare olacak mı peki?

Üçüncü bir ittifak; geçim derdi yaşayanların, daha fazla hak, demokrasi ve özgürlük isteyenlerin ittifakı, halk ittifakı kaçınılmaz gözüküyor. Zor olan bu seçeneği oluşturmak. Devrimcilerin görevi zoru başarmak değil mi zaten.

Meclisin üçüncü büyük partisi HDP ilk ikiye uzak. İlk iki içinde hangisine destek verse o kazanacak, besbelli. Ondan beklenen “yardım yataklık” sadece, ”yanıma gelmeden beni destekle”(!) Ya faşizmin tahkim edilmesine ya da faşizme geçit vermeyerek sistemin restorasyonuna “yardım yataklık” yapsın isteniyor. İkisinin de olmayacağı kesin gibi. Millet ittifakının İyi Parti’si HDP’nin kapatılmasını isteyerek içinden çıktığı MHP’yi aratmayacağını da göstermekte beis görmüyor. Yerel seçimlerde Kars ve Iğdır’a dikkat çekerek AKP ve MHP karşısında aday çıkarmadığı da unutulmuş değil. Kuzu postu da giyse kurttan kuzu olmuyor.

HDP “anahtar” parti. “Seni başkan yaptırmayacağız” sözü de kıymeti de unutulmuş değil. HDP’nin yeni ittifak arayışı içinde olmasından daha normal ne olabilir? Sol sosyalist partilere yaptığı çağrı, ardından toplantının sonucunun merak edilmesi de bir o kadar normal.

Sosyalist partilerin topluma olan sorumluluk ve tarihsel deneyimlerinden birlik fikrine en yatkın olanlarıdır. Birlik istemeyen ayıplanır. ”Faşizme karşı birleşmeyenler, faşizmin zindanlarında birleşirler”. Bu da tecrübeyle sabit. Bizde ve çok ülkede…Yine de en geniş ittifak, platform, cephe tarzı bir araya gelmek o kadar kolay değil. ”Kırmızı çizgisi” olanlar bile var. Ama umut da var, topluma karşı sorumluluk bunu gerektiriyor.

Önde iki seçim var birbiriyle bağlantılı. Biri başkanlık seçimi diğeri meclis.

Cumhur ittifakı dışındakilerin tamamı tek adam yönetimine karşı olduğundan burada birlik mümkün. Geçmişte yaşanan “Ekmeleddin “ benzeri bir durum dayatılmaz ise, birlikte hareket daha kolay. Henüz üçüncü seçenek oluşmamış olmasına rağmen, kimsenin aksini söylediği yok. Gerek HDP gerekse sol sosyalist partiler Millet ittifakıyla ortak hareket edecektir. Birinci turda aday çıkarılmış olsa bile ikinci turda ortaklaşacaktır mecburen. Aslında faşist tahkimatın önünü kesmek için referandum niteliğine dönecek olan “başkanlık seçiminde” kurulacak olan “üçüncü seçenek” aday çıkarmayacak, ikinci turu riske sokmayacaktır diye düşünüyorum.

Değişmesini istediğimiz bir ülkede, daha çok otoriterleşme ve parlamenter sisteme dönüş ikilemi arasında hep birlikte sıkışmışlık yaşarken üçüncü ittifak için HDP’nin “Tutum Belgesi”, Emek Partisinin açıkladığı “Bağımsız, Demokratik Bir Ülke ve İnsanca Yaşam Bildirgesi” bir umut, sosyalist parti ve grupların tek tek niyet ve çabaları bir umut. Son olarak Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) davetiyle Emek Partisi (EMEP), Türkiye İşçi Partisi (TİP), Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP), Türkiye Komünist Partisi (TKP), Halkevleri, Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF) ve Emekçi Hareket Partisi (EHP) temsilcilerinin bir araya gelerek yaptığı “ortak mücadeleyi güçlendireceğiz” açıklamasının yarattığı beklentinin büyüklüğü bir umut. Kimsenin şu renk "çizgi" bu "ilke" arkasına saklanmaya hakkı yok. Kimsenin ortak mücadele lafını edip bir şeyler yapmak isteyenleri ise eksiği gediği bahane ederek küçümsemeye hakkı yok. Kimsenin eleştirileri var diye, siyaseten ve ideolojik olarak uzak diye bir diğerini yok saymaya hakkı yok. Kimsenin tek parti de birleşsinler diye bir beklentisi yok. Dışarıda duranlara da hakaret etmek yerine ısrarla birliğe çağırmaya devam.

Halk umut büyüsün istiyor. Somut adımlar istiyor. Halk “ yaz gününde, haziran ayında üşümek istemiyor”. Güç birliği istiyor. Eylem birliği istiyor. Farklılıkların değil ortak yanların öne çıkmasını istiyor. Bunun genişleyerek, dışarıda duranlar da dahil, sendika, dernek gibi barış, emek ve demokrasi güçlerinin de katılımıyla üçüncü ittifak oluşturma yolunda büyüyerek devam etmesine olan inanç bir umut. Kazanırsak birlikte kazanacağız. Halk kazanacak…