14 Mayıs 2023 günü gerilimi oldukça yüksek bir seçime gideceğiz. Önümüzde safları oldukça netleşmiş siyasi bir tablo var. Bir tarafta ülke tarihinin en gerici, en faşist, en yalancı bloğu, diğer tarafta ise sağın azımsanmayacak bir kesimi ile sosyalist solun bir kesimi ve cumhuriyetçi taraftarları içine alan burjuva manada da olsa demokrasiden yana bir blok var. Mevcut iktidar özellikle son yıllarda dinci faşizan bir rejim kurmak istediğini artık gizlemeye gerek duymadan her fırsatta dile getiriyor. Kanun, anayasa, siyasi etik değerler açısından bir kural tanımadığını en aleni şekilde meydanlardan ifade etmekten çekinmiyor.

Hal böyle olunca toplumdaki hesaplaşma eşiği, normal siyasi muhatapların mücadelesinden çok daha derin ve gerilim düzeyi yüksek bir anlam kazanıyor. Öyle ki, yolda yürürken hiç tanımadığınız kişi veya kişilerle çatışma potansiyeli olan bir ortamı çok kolay yaşayabiliyorsunuz. Bu yüzden önümüzde aşağı yukarı bir ay gibi kısa zamanda siyasal bakımdan oldukça sert, çatışmalı ve insanların canını yakabilecek süreç bizi bekliyor.

Mevcut iktidarın toplumun hiçbir sorununa çözüm üretememiş oluşu onu her geçen gün daha saldırganlaştırıyor. Rıza üretemeyen tüm iktidarlar gibi sonun başlangıcı onu daha baskıcı, daha kutuplaştırıcı ve daha şiddet yanlısı vaziyet almasının zeminini adeta normalleştiriyor...

Esasen AKP'nin iktidarı devam ettirme döneminin bittiği uluslar arası zeminde de bilinen bir realite. Zira dünyada siyasal İslam'ın iflas ettiği ve tasfiyesine karar verildiği bir ortamda, doğal olarak AKP iktidarının sürdürülmesinin koşulları da kalmamıştır. AKP, her ne kadar özellikle son on yılda tarikatlar, cemaatler, hukuk dışı oluşumları iktidarına ortak ettiyse de İslamcı-faşizan bir diktatörlük kurma girişiminin başarı şansının bulunmadığı ortaya çıkmıştır.

 Kapitalist bir ülkede o ülkenin iktidarından sermaye sınıfının ve geleneksel iktidar bloğunun bütün bileşenlerini temsil etmesi beklenir. Hatta şarttır. İşte AKP, bu temsiliyeti kaybettiği gibi toplumun kahir çoğunluğu açısından rıza üretme özelliğini de yitirmiştir. Şu durumda AKP, egemen güçler içindeki bir hizip örgütlenmesine, sermaye içi dar bir kliğe dönüşmüş durumdadır.

Bütün bunlara rağmen AKP, hedeflediği İslamcı-faşizan iktidarını tamamlamak, ülkeyi öngördükleri bütün siyasal ve toplumsal hedeflere taşımak ısrarını sürdürmek istemektedir. Doğal olarak 14 Mayıs onun son durağı olacaktır. AKP, iktidarda olması hasebiyle elinde kalan

en önemli iki aracı daralan biatçı tabanı ve polis-adliye aygıtını muhaliflerine karşı kullanmaktan asla çekinmediği bir gerçeklik ise, yine tam da bu siyasi iklimde demokrasiden yana olan herkesin bir arada olmasının çok elzem olduğu da diğer gerçekliktir.

Öyle ki, ana eksenini AKP ve MHP'nin oluşturduğu Cumhur ittifakı için gidilecek yolları olmadığı çok belli. Rıza üretemediklerini kendileri de çok iyi biliyorlar. Dolayısıyla, Yeniden Refah Partisi (YRP) ve Hüda-Par ile en temel insan haklarını bile pazarlık konusu yapmaktan çekinmeyecek bir geriye gidiş kaçınılmaz hale geldi. Türkçülüğün de, Kürtlerin en doğal haklarını istismar etmeyi de, Müslümanlığın da en radikal en bağnaz unsurlarını bir araya getirerek, ekonomiden depreme devasa krizlerin içinde kaybolan iktidarlarını, her bir yanından dikişleri sarkmış, eski libas gibi çürümüş, yozlaşmış düzenin sahipliğini elden bırakmamanın çabası içindeler.

İktidar, depremin apaçık gözler önüne serdiği çürümüşlüğün toplumda yarattığı dehşetli uyanışın ardından, öncesinde patlayan bombalarla, şimdi de 1990'ların işkence ve faili meçhul cinayetlerini hafızalarda canlandırarak (Bursaspor-Amedspor futbol müsabakasında yaşananlar tazeliğini korumaktadır) koyu bir korku yerleştirmeye çalışmakta.

Kısacası iktidar, her baskı aracı gibi iki ucu keskin bir bıçak tutuyor elinde. Hiç abartı değil ki AKP, iktidarını kalıcı hale getirmek için ittifak yaptığı ne geçmişinden utanan bir Hüda-Par var ortada, ne beyaz toroslu, yeşilli 'derin devlet' karanlığından şikayetçi bir MHP veya BBP, ne de kadın ve çocuk haklarındaki gerici, yoz tutumundan vazgeçmiş bir YRP... Yirmi yılın sonunda AKP'nin yanında ancak ve ancak 1990'ların gölgesi kaldı. Tükenmiş, çürümüş, yozlaşmış bir iktidar böyle bir şey...

Sonuçta, yoksullukla, işsizlikle, hayat pahalılığı ile, toplanma, örgütlenme ve ifade özgürlüğünün yok edilmesi ile toplumun hafızasına kazınmış, hayatı yaşanamaz kılan bu iktidarı, bu karanlık dönemi hak ettiği yere, tarihin çöp tenekesine yollamaktan başka çare yok.