Hadi bugün içimizi karartan olaylar yerine olumlu şeyler konuşalım.

Kolaylıkla tahmin edebileceğiniz gibi AKP, daha doğrusu Erdoğan iktidarının sonrasından bahsedeceğim.

Modern bir eğitim sistemine kavuştuğumuz; okullarda şeriat yerine bilimin öğretildiği bir dönemden bahsediyorum.

Aziz Sancar'ların milyonlar içinden çıkmadığı, bilimsel gelişmelere, buluşlara imza atan onlarca çocuğumuzun yetiştiği eğitim sistemimizden yani.

Kaçak Saray'ın üniversite kampüsü ve yalnızca Marmaris'in değil; dünyanın en güzel koylarından biri olan Okluk Koyu'nda yapımına başlanan yazlık kaçak sarayın da kimsesiz yaşlılar ve çocuklar için bir tatil kampına dönüştürüldüğü günden söz ediyorum.

Barış ve huzur dolu ülkemize yeniden gelmeye başlayan ve milyarlarca dolar döviz bırakan turistlerden de bahsetmemek olmaz. Yılın ortalama 300 günü güneşli olan ve Avrupa'nın hiç bir ülkesinde bulunmayan binlerce kilometrelik tertemiz sahillere sahip olan bir ülkeye gelmemeleri değil mi zaten esas yadırganması gereken?

Fabrikalarında, inşaatlarında ölümle burun buruna gelmeden, güvenli bir şekilde çalışan ve son kuruşuna kadar hak ettiği maaşını, geleceği için biriktirebilen işçilerden söz ediyorum.

Kadınların geceleri korkmadan dolaşabileceği kentlerden, çocukların çöp toplamadığı, mendil satarak dilenmediği sokaklardan,

Mangallarda pişen kurban etlerinin kokularına imrenmek zorunda kalmayan; marketten dananın, koyunun en güzel yerlerinden alınmış biftekleri satın alıp yiyebilen bir halktan,

Korku içinde yaşamak yerine, fikirlerini özgürce söyleyip tartışabilen; kızlara cinsel açlıkla değil, dostlukla bakabilen genç erkeklerden; rahat bir yaşam sürmenin tek yolunun zengin bir koca olmadığını anlayıp; kendi ayakları üzerinde durmayı başarabilen genç kızlardan söz ediyorum.

Ağaçları kesmek yerine, gölgesinde oturup kitap okumanın güzelliğini takdir eden bir toplumdan,

Midemiz bulanarak değil, duygu dolu güzel bir film izledikten sonra yataklarımıza giderken; huzurla kapattığımız televizyonlarımızdan,

Sabahları günaydın dediğimiz komşularımız, metroda-otobüste gülümseyerek selamlaştığımız hemşehrilerimizden, işyerlerinde birbirinin ayağını nasıl kaydırırımı düşünen değil; öğle yemeğinde hangi restorana gidelim diye neşeyle sohbet eden iş arkadaşlarından bahsediyorum.

Halkın sırtında değil, yanında yaşayan; görev yerlerine yüzlerce araçlık konvoylarla değil, toplu taşıma araçları hatta bisikletleriyle giden politikacılardan,

Vatandaşa nefret ve bıkkınlıkla değil, saygı ve sevgiyle hizmet eden memurlardan, hastalarını azarlayarak ve üstünkörü değil, uzun uzun dinleyip sohbet ederek muayene eden doktorlardan, yaşlı teyzelerin pazar filelerini taşımaya yardım eden polis memurlarından,

İnsanların birbiriyle düşman olmadığı, herkesin birbirine saygı ve hoşgörüyle baktığı bir ülkeden söz ediyorum.

Çok mu ütopik geliyor size bu düşünceler? Dünyada bu şekilde yaşayan pek çok ülkenin olduğunu biliyor musunuz peki?

Hepsinin tek bir ortak özelliği var ama: yalanı yenebilmiş olmaları. Politikacılar ve din adamları halka, öğretmenler öğrencilerine, eşler birbirine yalan söylemiyor o ülkelerde. Yalanı yenebildiğimiz zaman bunların hepsine kavuşmak çok kolay olacak.

Önce yürekte, sonra kitapta ve en sonunda sokakta yeneceğiz yalanı. Güneşli günler göreceğiz.

İnanın!