Fatsa Devrimci Yol davasında idama mahkum edilen ve iki kez askeri cezaevlerinden firar etmeyi başaran Adnan Keskin, sürgün olarak yaşadığı Almanya’nın Köln şehrinde bu sabah geçirdiği kalp krizi sonucu genç yaşta aramızdan ayrıldı.

Ölüm haberini birkaç saat evvel bir ortak arkadaşımızdan aldım, çok üzgünüm.

Üç yıl evvel Doğan Akhanlı’nın tutuklu bulunduğu sırada gittiğim Köln’de Adnan abi bir akşam sohbetinde epey bir sohbet etmiştik.

Ceza zamanaşımı süresi 2017 yılında dolacaktı ve bu süreyi iple çekiyordu, ülkesine, doğup büyüdüğü Artvin yaylalarına dönmek istiyordu.

İki cezaevinden nasıl kaçtığını anlatmıştı. Özellikle Erzincan firarı ile ilgili bir kitap yazdığını ama bunu bastırmadığını söyledi arkadaşları. Umarım o taslağı duruyordur ve basılması temin edilir.

İnsan ne diyeceğini bilemiyor ve garip bir suçluluk içinde hissediyor kendini, sürgününün sorumlusu imiş gibi.

Çok üzgünüm gerçekten. Arada telefonla arayıp şakalaşırdım kendisi ile.

O’nu Emin Karaca’nın 2000 yılında 12 Eylül’ün kaçakları isimli kitabı için yaptığı röportajı ile anmak istiyorum.

Ve yeri ait olduğu ülkesidir diyorum. Buraya, ülkesine getirilmesini son bir görev gibi düşünmek istiyorum. Hepimizin başı sağ olsun. Neşe Abla’ya sonsuz metanet diliyorum.

***

İKİ KEZ TÜNELDEN KAÇTI

Fatsa Dev-Yol davasından idama mahkum edilen Adnan Keskin, biri Artvin'den ötekisi Erzincan Askeri Cezaevi'nden olmak üzere iki kez tünel kazarak kaçmış. Şimdi Köln'de mülteci olarak yaşayan Keskin, artık komünizmden, Marksizmden 70'lerdekinden çok farklı şeyler anlıyor, "Önemli olan insan hakları" diyor.

12 EYLÜL KAÇAKLARI 3 / Yazan: EMİN KARACA

Bir ormanın içinden kaçtım geceleyin bana kapısını açacak bir ülke bulmak için”
B. Brecht

Kaldığım yere Doğan Akhanlı telefon ediyor. "Hocam" diyor, "Fatsa taraflarından eski Dev - Yolcu bir arkadaş daha var. Adı: Adnan Keskin, hem de iki kez cezaevinden kaçtı, onunla konuşmak istemez misin?" İstemez olur muyum? Doğan'ın verdiği telefonundan ulaşıyorum. Öğlen saatlerinde bir tramvay durağında buluşmak için anlaşıyor, karşılıklı eşkalimizi tarif ediyoruz.

Buluştuktan sonra açıklık bir alandan geçerek Ren kıyısına doğru yürüyoruz. Açık havada gürültüsüz bir yer bulacağız. Adnan Keskin; "Buralar Köln'ün eğlence yerleridir" diyor. Gerçekten sağımız solumuz birahane... Üzerinde çelik köprüleriyle Ren sakin sakin akıyor, hemen kıyısındaki çimlere mayolu kadınlar, şortlu erkekler uzanmış, güneşleniyorlar. Bir ağacın dibindeki çimlere oturmak istiyoruz, ama yerler ıslak. Hemen karşımızda bir kafe var, dışarıdaki sandalyeleri ve masaları boş, geçip oturuyoruz. Çevreden gürültüler geliyor ama teybi etkilemeyecek kadar güçsüz. Basıyorum teybimin ses alma düğmesine.

Adnan Keskin anlatmaya başlıyor:

"ANA" ROMANINI OKUYUNCA...

Adnan Keskin, Artvin ilinin Şavşat ilçesinin bir köyünde 1957'de dünyaya gelmiş. Babası ilkokul öğretmeniymiş. İlkokulu değişik köylerde, ortaokul ve liseyi Şavşat'ta okumuş. 12 Mart olaylarının yaşandığı dönemde ortaokul öğrencisiymiş; milliyetçi fikirler taşıyan, Mahir Çayan'lara, Deniz Gezmiş'lere kızan biriymiş... Lise son sınıfta iken sol düşüncelerden etkilenmeye başlamış. Maksim Gorki'nin "Ana" romanını okuyunca bütün dünyası değişmiş. Ardından din, devlet, millet tabularını yıkmış bir sosyalist ya da komünist oluvermiş. Yıl 1974 imiş...

BAYRAM GECESİ TÜNELDE

Ülke genelinde yoğunlaşan silahlı çatışmalar Şavşat'a da sirayet etmiş. 1978 sonlarında bir gün bir AP'linin dövülerek öldürülmesi üzerine 4 Dev - Yolcu tutuklanmış. Adnan Keskin, "Ben, bugün de bu olayın içinde olmadığımı açıkça söylüyorum" diyor. Aleyhte bir asker tanık vardır. Onun da bir türlü ifadesi alınamamaktadır. Yargılamadan aklanarak çıkamayacağına inanan Adnan Keskin'in içinde kaçma duygusu yeşerir...

"- Kazdığımız bir tünel yoluyla Artvin Cezaevi'nden 29 Ekim 1979 gecesi, millet dışarıda Cumhuriyet Bayramı'nı kutlarken biz 15 kişi kaçtık. Bu 15 kişinin 6'sı siyasiydi. Tüneli hep birlikte, iki aydan fazla süren bir çalışmayla kazmıştık" diye anlatıyor...

12 Eylül darbesinin yapıldığını Aybastı'nın bir köyünde iken öğrenirler. Öğlene yakın da MGK'nın basın toplantısından ayrıntılarını dinlerler.

"- Köye indim" diye anlatıyor Adnan Keskin, "İnsanlarımızın darbeye sevindiklerini gördüm. Benim kod adım 'Şahin Hoca' idi. Bana dediler ki: 'Şahin Hoca artık kurtulduk, asker geldi, iktidarı aldı, Demirel hükümetini devirdi, şimdi Vali Reşat Akkaya'yı da görevden alırlar, jandarma komutanını da, bütün MHP'liler tutuklanır, asker tarafsız davranacağına söz verdi, kurtulduk.' Bizim uzun zaman kendilerine faşizm ve askeri cuntalar üzerine seminer verdiğimiz halk, daha ilk günden 12 Eylül'e işte böyle bakmaya başladı."

FATSA DAĞLARINDA

Adnan Keskin ve arkadaşları dağlarda direnmektedir. Zaman zaman kayıp verirler. Ekim ayı ortalarında bir karakolu basarlar. Yıl sonuna doğru Karadeniz'in bitki örtüsü de gizlemez olur artık. Düze inerler. Fatsa'da bir arkadaşıyla sığındıkları evde ihbar sonucu yakalanırlar. Tarih 30 Aralık 1980'dir.

Fatsa ve Aybastı Dev - Yol davalarından idamla yargılanır Adnan Keskin. Nihayet 1984'te Erzincan Sıkıyönetim Mahkemesi tarafından idam cezasına çarptırılır. Bu kez Erzincan 1 Nolu Askeri Cezaevi'nden 6 Haziran 1987 gecesi 8 kişi kaçarlar. 100 gün süren 85 metre uzunluğundaki bir tünelden çıkan Kurtuluş, TKEP ve MLSPB örgütlerine mensup 8 kişidirler. Kırlarda 1 ay süren kaçıştan sonra kurtulur. Sonradan öteki 6 arkadaşının yakalandığını sadece iki kişinin kaçabildiğini öğrenir.

Şöyle anlatıyor:

- Bir süre daha emin ellerde kaldıktan sonra yurtdışına çıkmam gerekti. 1987 yılının Ekim ayı ortalarında yurtdışındaki eski Dev - Yolcu arkadaşların yardımıyla, sahte pasaportla ve uçak yoluyla çıkabildim. Doğrudan Almanya'ya geldim. O tarihten beri de Köln'de yaşıyorum. Gelir gelmez iltica hakkını elde ettim. Birkaç ay önce Türkiye beni askerlik nedeniyle vatandaşlıktan attı."

Yanımızda yöremizdeki bütün bu Adnan Keskin'le konuştuğumuz sorunlardan uzak, mutlu, cıvıl cıvıl Alman insanları güneşin tadını çıkarmaya çalışıyor.

FAŞİSTLERE DE ÖZGÜRLÜK

- Peki şimdi ne düşünüyorsun? diyorum Adnan Keskin'e.

Şunları söylüyor:

- Ben hala sosyalist, komünist olduğumu söylüyorum, ancak bunların yorumunda önemli değişiklikler söz konusudur. Bugün komünizmden, 70'lerde 19 - 20 yaşındayken anladığımdan çok daha farklı şeyler anlıyorum. Ben şimdi komünizmden, Marksizmden insan hakları düşüncesini üstün tutan bir siyasal projeyi anlıyorum. Düşünce özgürlüğü insan haklarının önemli ilkelerinden biridir. Ben faşistler için de düşünce özgürlüğünden yanayım. Silahla devrim yapmaya ilkesel olarak kesinlikle karşıyım. Demokratik bir toplum arzuluyorum. Sosyalistlerin de çifte standart kullanmamasını istiyorum.

ŞAVŞAT GENÇLİĞİ DEV - GENÇLİ OLDU

- Peki devrimci bir örgütle ne zaman ve nasıl ilişkiye geçtin? diyorum Adnan Keskin'e.

Şunları anlatıyor:

"Örgütler açısından Şavşat gençliği arasında bir kaynaşma vardı. Herkes birbirine orducu musun, cepheci misin (THKO mu THKC mi anlamında) diye soruyordu. Kısa süre bizim orada TSİP (Türkiye Sosyalist İşçi Partisi) yayılma trendi göstermişti.

Şavşat gençliğinde esas olarak 12 Mart döneminde silahlı mücadele yolunu seçmiş Deniz Gezmiş'lerin, Mahir Çayan'ların örgütlerine duyulan sempati egemendi. Bu nedenden THKP - C çizgisi mi, yoksa THKO çizgisi mi daha doğru tartışması doğmuştu.

Araştırıyorduk, okuyorduk, THKP - C çizgisinde çıkan 'Devrimci Gençlik' dergisi gelirdi onu okurduk, THKO'nun illegal yayın organı 'Yoldaş'tı galiba, o ulaşırdı onu okurduk.

Bu sıralarda Dev - Genç'in İstanbul ve Ankara teşkilatlarından çeşitli insanlar geldi bizimle ilişki kurmaya. Her şeyi anlattılar. Etkilendik. Faşist saldırılara karşı en aktif savunmayı yapan Dev - Genç'ti. Bu durumda Şavşat gençliği büyük oranda Dev - Gençli oldu. Dev - Genç orada örgütlenmeye başladı. Önce Halk Evi örgütlenmesi oldu. Halka propaganda yapıyorduk, bildiri dağıtıyorduk, dergileri dağıtıyorduk, Şavşat TÖB - DER de bizden yanaydı. Daha çok 'Devrimci Gençlik' dergisinin etrafında örgütlenmiştik."