'Henüz çok taze mezar toprağı.' O taze acının üzerinden iktidar kuran PKK, siyasal alanda kurguladığı hedeflere onay vermeyen herkesi 'hain' ilan ediyor. Otoriter yapısına uymayan, itaat etmeyen herkesi. Çünkü kendisini tek doğru olarak görüyor. Doğruyu temsil ettiğini düşünüyor. Hedefe koyduğu insanların bir dünyası, farklı değerleri olabileceğini kabullenmiyor. Bu tahammülsüzlük halini savunurken kullandığı kavramlar ise; barış ve demokrasi!

Burada sorun başından itibaren totaliter bir mantıkla kendini konumlandıran PKK'da değil sadece. PKK elbette bildiğini okuyacak. İşine gelmeyeni itibarsızlaştıracak. Böyle ayakta kalıyor çünkü: Safları sıklaştırıyor. Ama Şivan Perwer tartışmasında artık iyice göze batan bir gerçek var: 'Hain' ilan edilmenin nasıl algılandığı.

Orhan Pamuk vakası bunun bir örneği. Pamuk, Nobel öncesi ve sonrası 'vatan hainliği' yaftası yemişti. Bu etiketlemeden Orhan Pamuk'un okurları ne kadar etkilenmiştir? Bırakalım okuru, Orhan Pamuk'un kendisi ne kadar önemsemiştir? Bu etkinin zayıf olduğunu tahmin etmek zor değil. Çünkü güneşin balçıkla sıvanmayacağını herkes görüyor. Çünkü Türkiye toplumu, vatanperverlik ve hainlik edebiyatı etrafında dönen oyunları artık fark edecek olgunluğa erişti.

'Vatan edebiyatının' Türkiye kamuoyunda kırılması elbette kolay olmadı. O uğurda verilmiş kayıpların, yatılmış hapislerin hesabı ortada. Ama şu da bir gerçek 'vatan ve kimlik' iklimi en azından memleketin bu tarafında insanileşti. Kimin sizi neden değersizleştirdiğini bildiğiniz sürece, o kirin size bulaşmayacağına dair duygusal bir tatmin oluştu.

Kürt cephesinde durum aynı değil. Görüştüğüm bir BDP'li vekil, "Söylediklerinizi neden kamuoyu ile paylaşmıyorsunuz?" diye sorduğumda, "Hain ilan edilmekten korkuyoruz." demişti. O anda çok anlayamasam da geriye dönüp baktığımda hak veriyorum. Düşünün, ömrünüzü bir mücadeleye adıyorsunuz. Hapis yatıyorsunuz. Buna rağmen, bir gün birileri çıkıp yaşadığınız hayatı silip sizi 'hain' ilan ediyor. O sizin sadece politik olarak değil, toplumsal anlamda da bitişiniz oluyor. Çünkü Kürtlük patentini, 'hain ilan edenler' elinde tutuyor! Yaslandıkları bir silah olduğundan sesleri gür çıkıyor. Değerler seferberlik değerleri! 'Kol kırılır yen içinde kalır' inancı her durumda hâkim kılınıyor. Kürt kültürü adına değer yaratan nice insan o hiyerarşide silinip gidiyor. Nasılsa yeni değer ikame etmek kolay! Şarkıların yerini marşlar almış ne fark eder. Aynı çarkın son mağduru Şivan Perwer; Kürt kimliğini müziğiyle kuran insan. Kürt dilini kullanmadaki mahareti, sözcüklerin kalbine inen manayı algılamadaki benzersiz tarzıyla büyük bir ozan.

Bilenler bilir, Kürtlük adına bir değer varsa, o değerin harcında Şivan'ın müziği tartışılmaz bir yere sahip. Sürgündeki 35 yılda kendi düşüncesinden vazgeçmeyen, hâlâ Kürt halkı adına efkâr duyan bir ses. PKK'nın içinde birtakım gençlerin ve odakların Şivan'ın değerini, hakkını teslim etmesini beklemiyorum. Benim işaret etmek istediğim, hainlik yaftasının Şivan'ı ne kadar incittiğini PKK'nın çok iyi bildiği. PKK baştan beri kullandığı 'işbirlikçi hain' yaftası ile hangi gönülleri burktuğunu, hangi değerleri yok ettiğini çok iyi biliyor. Her fırsatta vurguladıkları 'Hakikatleri Araştırma Komisyonu' şayet bir gün kurulursa bunların da hesabı görülmeli!

Kürtlüğünü kendi hikâyesinde derinleşerek yaşayanlar, PKK'nın şefliğini üstlendiği koroya katılmazken ödeyecekleri bedeli elbette göze alıyorlar. Ama bu ısrar bile hain ilan edilmeyi ölüm gibi yaşamalarına engel değil. Çünkü Kürt cephesinde değerler hâlâ tek sesli. Kürtler ne yazık ki iki kutup arasında seyreden bir siyasi hayat ve çoğulculuğa fırsat vermeyen devlet zihniyetinin mağduru. Bu sebeple Şivan gibi büyük bir sanatçı 'hain' ilan edildiğinde, bunu doğru bulmayan insanların sesini duyuracağı bir zemin oluşamıyor. Bu yaftaya maruz kalan insandan esirgenen manevi koruma, totaliter zihniyeti daha da pervasız kılıyor. Şivan için annesinin mezarını görmesini engelleyen sürgününden bile daha ağır bir ceza. Daha hazini, PKK bunu gayet iyi biliyor. Bunu bilmeden yapsaydı keşke demek zorunda olmak da başka bir acı...