"Üyopya'ya yer vermeyen bir dünya haritasına bakmaya bile değmez;
başı sıkıştıkça insanlığın uğradığı tek ülkeyi dışta bırakmıştır çünkü. (... )”
Oscar Wilde

Karda kışta, soğukta ayazda, bolluk içinde yokluk da yaşama mücadelesi içinde insan. İnsan dediğin türlü türlüdür. Kimi insan varlığının hesabını bilmez bolluk içinde yaşar. Halkımızın deyimiyle bir eli yağda bir eli balda olanlar ile evine kuru yavan ekmek girdiğinde şükreden de insan. İnsan dediğin türlü türlü. Kısa çöp uzun çöp misali.

İnsanca yaşam eşitsizliği değil, adaleti gerektirir. İnsanca yaşam fedakarlığı öngörür. Dünya kurulalı bu hep böyle değildi elbette. Ama binlerce yıldır görülen bu. Kiminde var, kimilerinde çok az, kimilerinde yok. Var ile yok bir arada. Gel bölüşek desen varlıklı olan hayır diyecek. Varlığın sahibi varlığını korumak bir yana üstüne yeni yeni varlar koymak için mücadele edecek. Yoksul benim de olsundan çok öte hayatta kalma mücadelesi içinde.

Böyle gelmiş böyle gider ezberletilmiş. Böyle gelmiş böyle gitmez demedikçe de ezber bozulmayacak.

Zam ile yatıp zam ile uyanmak, olmayanlar ile az olanların iflahını kesiyor her geçen günde. Milenyumun üzerinden yirmi bir yıl geçti. Gelir adaletsizliği ortadan kalkmak bir yana büyüdükçe büyüdü. Bizde durum bu. Dünyada farklı mı peki? Değil elbet. Kimine göre Almanyası Avrupası bizi kıskanıyormuş. Bizdeki ev kiraları Paris'te, Londra'da kapıcıya verilen bahşişten azmış. Bizde her gün zamlansa da benzin fiyatları Avrupa'da bizdekinin beş altı kadarmış.

Asgari ücrete "fevkinde artışlar" sağlanmış. Memur ağlayıp durmasın yüzde otuza yakın iyileştirmeler yapmışlarmış. Dolar nasıl düştüyse marketlerdeki fiyatlarda düşmeliymiş. Düşmüyorsa hesap sorulacakmış. Nasıl sorulacaksa. Belediye zabıtası marifetiyle olacak herhalde. Sebze meyve sabit pazarları mı yeniden açacaklar. Soğuk hava depolarına baskınlar mı düzenlenecek. Stokçu denilen toptancıların kulakları mı çekilecek.

Millet aç, aç. Her şeye muhtaç. ekmeğe muhtaç. Özgürlüğe muhtaç. Demokrasiye muhtaç. Adalete muhtaç. Her şeye muhtaç da ihtiyaçlar kendiliğinden düzelmeyeceğine göre şarkıdaki gibi bir şey yapmalı. Yapacak olan kimler. Ne olacak ki "yeter artık" desin. İnsan kıskanıyor Fransa'nın sarı yeleklilerini, Şili halkını, güçlü bir örgütlü muhalefetin olmadığı Kazakistan halkını. Otogaza zam gelmiş... Küçük bir kasabada başlayan protestolar ülke geneline yayılınca ister istemez özümüze dönünce Nazım'ın "Dünyanın En Tuhaf Mahluku"şiiri geliyor akla:

"Ve bu dünyada, bu zulüm
 senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
 — demeğe de dilim varmıyor ama —
 kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!"

Sendikalar, dernekler, kooperatifler siyasi partiler neden bir şeyler yapmıyor, yapamıyor. Sayıları hiç de az değil. Avrupa gibi örgütlü olamasak da Kazakistan'dan ileriyiz kanımca. Demokratik toplum özlemini en yakıcı şekilde duyan aydınlar, hak ve çıkarlarını korumak ve geliştirmek isteyen işçiler, kamu emekçileri, evinde oturup seçimleri mi bekliyor, veya onların örgütlerindeki yöneticilerin yaptığı yapmaya çalıştığı (önemine rağmen) ufak tefek protestoları sosyal medyadan beğenerek sorumluluğunu yerine getirdiğini mi düşünüyor acaba. Zamlar geri alınsın! İş ekmek özgürlük istiyoruz, İnsanız biz ve insanca yaşamak istiyoruz ne zaman ve hangi durumda hep birlikte söylenecek. Bu bir ütopya olarak kalmasın.

Yazının başlığı şair Sennur Sezer'e ait. Sorunun cevabı da şairde, "izi kalsın"da.

Önsöz

İnsan yaşadığı çağdan sorumludur.
Ve tanık olduğu bütün savaşlardan,
kırımlardan,
baskılardan sanıktır.
Hayır demeyi öğrenir ve bu yüzden haykırır:
Hayır! Hayır!
Hayır!
Susturmak için ateş ederler.
Kanı akar göllenir bir kaya dibine.
Gülümser:
"Tanık ol" der kayaya... "Tanık ol, karşı koydum. "
Kayayı kaldırırlar. Taşçının teri karışır isyancının kanına.
Bakın duvarlara kan ve ter birlikte gülümser:
"Hayır... Hayır... Hayır..
İnsan insanca yaşamalıdır."

Karşı koy haksızlığa
izi kalsın.