Türkiye haziran ayında yapılması planlanan seçimlere hazırlanırken, Altılı Masa’da yer alan partiler arasında yaşanan son tartışmalar siyasetin gündemini hareketlendirdi.

CHP İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin’in, “HDP’ye bakanlık verilebilir” sözlerini sert şekilde eleştiren İYİ Parti’nin “HDP ile masaya oturmayız” ifadeleri tartışma yarattı.

Geçen hafta boyunca gündemden düşmeyen ‘HDP’li Bakan’ tartışmalarını, 7 Haziran 2015 Milletvekili Genel Seçimleri sonrası “yeniden seçim” kararı alınması üzerine kurulan geçici seçim hükümetinde yer alan HDP'li Bakanlar Müslüm Doğan, Ali Haydar Konca ile o dönem bakanlık teklifini reddeden Levent Tüzel değerlendirdi.

‘İYİ PARTİ’NİN BU SİYASET EKSENİNDEN HIZLICA UZAKLAŞMASI GEREK’

Duvar’dan Müzeyyen Yüce’nin haberine göre, Dönemin seçim hükümetinde Kalkınma Bakanı olarak görev alan ve şu anda Türkiye’nin Sesi Partisi’nin kurucuları arasında bulunan Müslüm Doğan, yürütülen tartışmaları ‘akıl tutulması’ olarak nitelendirdi.

Siyasi tartışma zemininde HDP'nin dışlanmasının, TBMM’de sandalyesi olan ve anayasal düzlemde meşru bir partinin ötekileştirilmesinin ve şeytanlaştırılmasının kabul edilemeyeceğine dikkat çeken Doğan, bu tarz söylemlerin toplumsal barışa zarar vereceğini kaydetti.

İYİ Parti’nin bu siyaset ekseninden hızlıca uzaklaşması gerektiğinin altını çizerek, HDP’li siyasetçiler olarak seçim hükümetinde bakanlık görevinde bulunduklarını hatırlatan Doğan şunları söyledi:

“Ülke gerçeğini kavramamak, popülizm siyaseti toplumsal barışı getirmez. Ben HDP milletvekili olarak 63. Hükümette yer aldım. Orta vadeli kalkınma planına imza atmış bir insanım. Aynı zamanda harita mühendisi olmam nedeniyle Yeşil Yol Projesini çok iyi inceleyerek, bu projenin durdurulmasında karar vermiş bir kişiyim. Bizler toplumsal çıkarları gözeten insanlarız. HDP de yer aldığı kurumlarda ortak toplumsal çıkarları öne çıkardı. Dolayısıyla HDP ve HDP seçmeni veya Kürtler uzaydan gelmedi. Bunu böyle görmemek; ülkeyi kötü bir yere götürmekle eş değerdir.”

‘HDP’NİN İRADESİNİ KAPALI KAPILAR ARDINDA ARAMA SİYASETİ TÜRKİYE’YE ÇÖZÜM GETİRMEZ’

Seçimlere giderken HDP’nin, Altılı Masa’nın dışında tutulmasını da doğru bulmadığına vurgu yapan Müslüm Doğan’a göre HDP’nin iradesini kapalı kapılar ardında arama siyaseti Türkiye’ye çözüm getirmez.

Altılı Masa’nın ‘Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’ dışında gerek Kürt meselesi, gerekse Alevi meselesine ilişkin bir siyaset belgesine sahip olmadığını belirten Doğan, “O zaman Kürt sorununu nasıl çözeceksiniz? Bu tekçilik anlayışını Cumhuriyetin ikinci yüzyılına taşırsak istemediğimiz süreçler devreye girebilir” dedi.

HDP’Lİ ESKİ BAKAN KONCA: ‘HDP’Lİ BAKAN’ TARTIŞMASI MUHALEFETİ VE TÜRKİYE’Yİ KİTLER

Türkiye’yi 1 Kasım seçimlerine götüren “seçim hükümetinde” HDP Kocaeli Milletvekili Ali Haydar Konca da kısa bir süre Avrupa Birliği (AB) Bakanı olarak görev yaptı. Bugün avukatlık yapan HDP üyesi Ali Haydar Konca ise Türkiye’de hukukun, adaletin yok sayıldığı, toplumun kutuplaştırıldığı bir ortamda ‘HDP’li bakan’ tartışmasını ‘anlamsız bir kısır döngü’ olarak değerlendirdi.

2023 seçimlerini ‘kader seçimi’ olarak nitelendiren ve bu süreçte HDP üzerinden yürütülen tartışmaların hem muhalefeti hem de Türkiye’yi kilitleyeceğini savunan Konca şöyle konuştu:

“HDP, legal, meşru bir partidir. Dolayısıyla bu tartışmaların temeli en baştan sakattır. Aynı zamanda TBMM’nin halkın iradesini yansıtma anlayışına da aykırıdır. Her şeyden önemlisi de seçim matematiğine aykırıdır. Kamuoyu araştırmalarına bakıldığında Altılı Masa blokunun oyu aşağı yukarı bellidir. Özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 50+1’i yakalamak gerekiyor. HDP de en az yüzde 10 oy oranıyla orada duruyor. HDP’ye yönelik bu tarz söylemlerle siz gereken oy oranını yakalamak için eksik olan oy oranını nereden getireceksiniz? 'Bana oy verin ama ben seni görmeyeyim' anlayışı bakıldığında kaba tabirle ilkel bir bakış açısıdır.”

‘MUHALEFET PARTİLERİ İKTİDAR OLMAK İSTİYORSA HDP’Yİ GÖRMELİ’

Geçici seçim hükümeti kurulurken anayasanın amir hükmü gereği HDP’li siyasetçiler olarak bakan olduklarına, o günün AK Partisi'nin de kendileri ile diyalog kurduğuna dikkat çekerek, “HDP ile AK Parti ilişki kurunca terörle ortaklık olmuyor da muhalefet ilişki kurduğunda mı terörle ilişkisi oluyor?” diye soran Konca, muhalefetin daha cesur adımlar atması gerektiğini söyledi. Konca, bu kapsamda ‘HDP’li bakan olmaz’ tartışmalarının iktidarın çizdiği çemberde oyun oynamaktan öteye gidemeyeceğine vurgu yaparak şöyle konuştu:

“Türkiye’nin şu an uluslararası güvenilirliği kalmamıştır. Muhalefet partileri bu ucube sistemden kurtulmak istiyorlarsa, hakkı, adaleti koruyan, yargı bağımsızlığını öne alan bir anlayışa sahip olacaklarsa ve iktidar olmak istiyorlarsa HDP’yi görmeleri, HDP ile ilişki içinde olmaları gerekiyor. En azından HDP’yi şeytanlaştırma, dışlama söylemlerinden vazgeçmeleri gerekiyor. Son kamuoyu araştırmalarında kararsız seçmenin bir kısmının geriye döndüğü tespit ediliyor. Bu seçmen neden geriye dönüyor? Çünkü muhalefet güven vermiyor. Muhalefet iktidarın çizdiği çemberde siyaset yapmaya çalışıyor, bir cesaret sergileyemiyor. Muhalefetin cesaretle iktidara, 'HDP Anayasal bir partidir. Dolayısıyla sizin kurduğunuz gibi bizim de ilişki kurmamızdan doğal bir şey yok' diyebilmeli. 'HDP’nin olduğu yerde biz olmayız' söylemleri kırıcı oluyor, Türkiye demokrasisine yakışmıyor.”

‘TARTIŞMALAR ALTILI MASA’NIN HDP’Yİ BENİMSEMEKTE PROBLEM YAŞADIKLARINI GÖSTERİYOR’

Geçici seçim hükümeti kurulurken dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun teklif ettiği bakanlığı kabul etmeyen eski HDP İstanbul Milletvekili, bugün Emek Partisi GYK Üyesi olan Levent Tüzel, ‘HDP’li Bakan’ tartışmalarını 7 Haziran süreci üzerinden yorumladı.

2015 döneminde ‘bakanlık’ görevini, “Anayasa yok, hukuk yok, teamül yok. Her şey cumhurbaşkanı-başbakan ikilisinin keyfiyetleri çerçevesinde uygulanıyor. Hem halka karşı yürütülen savaşı, hem nefret söylemini hala sürdürüyorlar. HDP'yi düşmanca hedef gösterir halde olmaları aslında bu hükümetin aynı çizgide iş yapacağını gösteriyor” ifadeleri ile reddeden Tüzel’e göre; aradan geçen zaman içerisinde ne iktidarda ne de muhalefette HDP konusunda net bir duruş sergilenemedi.

AK Parti’nin, çözüm sürecinin sonlandırılması ve sonrasında yaratılan savaş ortamı ile HDP’yi yeniden terörize ettiğini ve bu politikayı uzun zamandır sürdürdüğünü vurgulayan Tüzel şöyle devam etti:

“İktidarın o dönem çözüm sürecindeki samimiyetsizlikleri bugün de devam ediyor. Kürtlerin konuşulmadığı, Kürtlerin haklarının hiçbir şekilde gündeme alınmadığı bir siyaset tarzı izliyor. Burada dikkat çeken asıl durum; bu rejimi değiştireceğini, parlamenter sisteme geçileceğini, demokrasi ve adalet getireceğini söyleyen Millet İttifakı’nın HDP’ye yönelik bakış açısıdır. Yaşanan son tartışmalar, Altılı Masa’nın Kürtlerin gücü durumundaki HDP’yi benimsemekte ne kadar problem yaşadıklarını gösteriyor.”

‘DEMOKRASİ VADEDEN MUHALEFET HDP’SİZ NASIL BİR DEMOKRASİ İNŞA EDECEK?’

İktidarın aksine muhalefet bloğunun ‘demokrasi’, ‘adalet’, ‘hukuk’ gibi vaatler üzerinden çıkış yaptığını hatırlatan Tüzel, “HDP’li siyasetçilerin bakan olma hakkını, kendilerince uygun görmüyor, tanımıyorlar da Türkiye’de nasıl bir demokrasi anlayışı inşa etmeyi düşünüyorlar?” diye sordu. Muhalefetin ‘HDP ile aynı masada oturmayız’ söylemlerinin demokrasi vaatlerini ortadan kaldıracağına da dikkat çeken Tüzel şöyle konuştu:

“Millet İttifakı, Kürt sorunu ile ilgili ne öneriyor? Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’de HDP olmayacak mı? Bakıldığında bu tartışmalar Millet İttifakı’nın daha şu anki pratiklerle sınıfta kaldığını gösteriyor. Bu süreçte Cumhur İttifakı’nın da, Millet İttifakı’nın da HDP politikası, “Siz oy verin, biz yönetelim” şeklinde ilerliyor. Nitekim HDP, her ne kadar terörize edilmiş, susturulmaya çalışılıyorsa da Meclis’te var, belediyelerde var, sokakta var. Dolayısıyla bu sistem içerisinde olacaklarsa ve bunun adına parlamenter sistem denecekse hükümet ortağı olmak, bakan vermek, devlet kademelerinde yer almaları kaçınılmaz olacak. HDP konusunda net bir duruş, ne iktidar bloğu tarafından ne de muhalefet bloğu tarafından sergilenmedi. HDP’ye yönelik anlayışın bakanlık tartışmaları üzerinden yeniden gündeme gelmiş olması aslında demokrasiyi hangi yoldan kazanabileceğimizi de gösteriyor. Kesinlikle bu iş bir takım partilerin, devlet yetkililerinin yol açması ile değil, Türkiye’de yaşayan tüm inançlar olarak demokrasiyi kazanmak için bizlerin devrede olması gerektiğini gösteriyor. Yoksa bu konuyu istedikleri gibi bir pazarlık, bir şantaj, bir seçim yatırımı, bir oy devşirme meselesi üzerinden ele alıyorlar. Dolayısıyla da mesafe alınmıyor.”