Önce demokrasi platformu kuruldu* sonrada Emek platformu 1999 yılında kuruldu**.İlk toplantısına on beş örgüt katıldı daha sonra başka örgütlerin katılımıyla genişledi.***. Tekel direnişinin kırılması ile birlikte sönümlendi. Örgütler hayatın içerisinde ortaya çıkan sorunlara müdahale edebilmek için kendilerini var ederler. O dönemde Mezarda Emeklilik yasası gündeme gelmişti, bütün toplumsal kesimler EP bünyesinde buluştu. Dokuz yıllık bir mücadele deneyimi vardır. Emek Platformu, Türkiye emek hareketi açısından eksiğiyle fazlasıyla bir döneme damgasını vuran deneyimler toplamıdır. Yeniden aynı örgütlerle Emek Platformu ya da başka bir platform kurmak mümkün değil. AKP döneminde Örgütlerin birçoğu geçmişteki göreceli bağımsızlıklarını dahi kaybettiler. Yöneticileri yandaşlık ilişkisi içerisinde örgütlerin üye sayısını şişirdiler, varlıklarını siyasi iktidara emanet ettiler.

Mutlaka birleşmeliyiz

Korana virüsü sonrasında ortaya çıkan ilk sonuçlar milyonlarca emekçiyi, yoksulu, küçük esnafı, üretici köylüyü, emekliyi, göçmen işçileri, mültecileri, sağlık çalışanlarını, yerel yönetimleri doğrudan ilgilendirmektedir. Dünyada ve ülkede ciddi bir sağlık krizi oluşmuştur. Seksen milyon insanımız tedirgindir. Böylesi dönemlerde halkların geleceğini adaletsizlik ve eşitsizlik üreten siyasal sistemin temsilcilerine teslim edemeyiz.

Örgütlenme Özgürlüğünün olmadığı ülkelerde sivil, demokratik örgütlerin var olması, ayakta kalması çok zor. Otoriter rejimler öncelikli hedefi gençlik örgütlenmelerini engellemektir. Ülkemizde üniversitelerde gençliğin örgütlenmesi çok ‘’riskli,’’ öğrencilerin okuma haklarının gaspına kadar giden bedeli var. DİSK, KESK, TTB, TMMOB’ni etkisiz kılmak için her şeyi yapıldı. Bu dönemde baskıları ve yok saymaları devam edecek bundan hiç şüphemiz yok.

İnsanlarımız, örgütlerimiz boş durmuyor, sorun alanları ve ortaya çıkan haksızlıklara karşı bir araya gelmeye, platformlar kurmaya, mücadele etmeye, dayanışmayı büyütmeye çalışıyorlar. Sağlıklı yaşam koşullarını yaratmak için, işten atılmaları engellemek için, doğrudan güvenli bilgiye ulaşmak için, Ortaya çıkacak ekonomik krizin faturasını ödememek için, birleşmeye milyonlarca insanımızın vicdanı olmaya ihtiyaç vardır. Çok sayıda örgüt ve platform bir çaba içeresindedir. Tek tek örgütlerin mücadelesi elbette çok önemli fakat eksik kalır. Kolektif akıl, kolektif örgütlenme için mutlaka birleşmeliyiz.

İçimizdeki enerjiyi yok etmek umudumuzu öldürmektir

Yaşadığı yurdunu, halklarını, seven insanların önceliği eşitlik, adalet, özgürlüktür. Ayrımcılığa uğramamaktır, İş güvencesi ve çalışma hakkına sahip olmasıdır. Kapitalist devletlerin hepsinde bu konular sorunludur. Bu nedenle bu hakları elde etmek, genişletmek önceliğimizdir. Hedefimiz ilk aşamada antikapitalist programa sahip demokratik bir düzendir. Bunun yolu demokratik mücadeleyi meşru zeminlerde genişletmektir. Mücadelenin başarısı inanmayla ilgili bir iddiadır. İnancını kaybetmiş yığınlar yaratmak neoliberal politikaların iktidar taktikleridir. Toplumun hafızasını, usunu, her yönüyle ele geçirmek, sistemin bir parçası haline getirmektir. İçimizdeki enerjiyi yok etmek umudumuzu öldürmektir.

Üzerinde yaşadığımız dünya sürekli yaşadığı krizlere ek olarak pandemi düzeyinde bir sağlık krizi ile karşı karşıya ve dünya insanlığı yaşamda kalma mücadelesini kazanmak istiyor. Bu konuda insanlığın çaresizliğini teslim almak isteyen, küresel şirketlere ve siyasi iktidarlara karşı en aktif mücadelelerin verilmesi gerekiyor. Çünkü insanlık tarihi muktedir olanlarla olamayanlar arasındaki kavga üzerine yazılmıştır. Muktedirlerin şirketleşmesi, şirketlerin devletleşmesi ile kurdukları sistem, çizdikleri sınırlar, çıkarttıkları savaşlar, yarattıkları sömürgeler, göçler, soy kırımları, katliamlar, ilaç şirketleri, ürettikleri tarım zehirleri, hibrit tohumları, siyanür kullanan madencileri, beton üretim merkezleri, ticari hastaneleri, özel üniversiteleri, nükleer santralleri, savaş uçakları, füzeleri, kimyasal silahları, bombaları gazları doğaya ve insanlığa karşıdır. Şimdi korana virüs meselesinde insanlığa ve doğaya bu kadar çok kötülük yapanlara güvenmek mümkün mü? İnsanlık onların umurunda olabilir mi? Baştan söyleyelim koskoca bir hayır.

Filmin sonu her zamankinden farklı değil, bu defa fatura çok ağır

Bizim açımızdan konu toplumsal mücadeleler sonucu elde edilen hakların geliştirilip kullanılmasıyla ilgilidir. İnsana doğaya tüm canlılara dair üretilen, bilim, akıl, teknoloji onlara ait değildir. Sınırlıda olsa her şeye rağmen yaratılan kamusal alanlar onlara ait değildir. Beylerin beklentisi virüslü günler çabuk geçecek, üretim ve sömürüye vesayet savaşlarına kaldıkları yerden devam edecekler. Davos zirvelerinde buluşacaklar, dünya bankası ve ticaret örgütleriyle yeni ekonomik programlar yazacaklar.

Korana krizinin devamında ortaya çıkacak ekonomik krizin faturasını dünya halklarına yıkacaklar. Filimin sonu her zamankinden farklı değil, bu defa fatura çok ağır. Şimdiden işçilere ait olan fonların büyük bölümü şirketlerin kasalarına aktarılmaya başlandı. Şirketlerini işçilerin emeğiyle büyütenler onları işten çıkartmaya başladılar. Bu ekonomik krizin siyasi karşılığı daha fazla adaletsizlik, daha fazla yoksulluk, daha fazla işsizlik, daha fazla otorite, daha fazla savaş, daha fazla ırkçılık, daha fazla ayrımcılıktır. Demokrasi, insan hakları, vicdan onların kitabında yazmaz. Krizler onlar için yeni sömürme fırsatlarıdır.

Bu güne kadar dünya ’da devletlerden bağımsız sağlık örgütleri, İnsan hakları örgütleri, hak savunucuları, sendikalar yapılması gerekenleri sürekli açıklamaktalar.

Türkiye’de Türk Tabipler Birliği (TTB)olanakları ölçüsünde toplumu aydınlatmaya, yapılması gerekenleri, alınması gereken önlemleri açıklıyorlar. Siyasi iktidarın bilim kuruluna TTB’ni dahil etmemesi akıl dışı bir tutumdur.

İçinde bulunduğumuz durumun önceliği her ne kadar sağlık sorunu olsa da, artçı sarsıntıları, işsizlik, adaletsizlik, ayrımcılık olarak devam edecektir.

Böylesi dönemlerde demokratik güçlerin bir arada durması umudu büyür. Sağlık bakanının her akşam açıkladığı, hasta sayısı, ölü sayısı son derece kötü bir toplumsal, Psikolojik sendrom yaşatmaktadır. Doğru bilgileri, dayanışma girişimlerini ve yapılması gerekenleri kendi örgütlerimizden öğrenme hakkımız vardır.

Güvenli bilgilenme hakkı, örgütlü yaşam biçimi, mücadele direncini artıracaktır.

Evde kal örgütlü kal…

___________________

* Emek Platformu (EP) kuruluş bildirisini 14 Temmuz 1999 günü açıkladı.

** Türk-İş, Hak-İş, DİSK, KESK, Türkiye Kamu-Sen, Memur-Sen, Türkiye İşçi Emeklileri Cemiyeti, Tüm İşçi Emeklileri Derneği, Tüm Bağ-Kur Emeklileri Derneği, TMMOB, Türk Diş Hekimleri Birliği, Türk Eczacıları Birliği, Türk Tabipleri Birliği, Türk Veteriner Hekimleri Birliği ve TÜRMOB. Bu kuruluşlara Mayıs 2002’de Türkiye Barolar Birliği, Temmuz 2002’de BASK katıldılar

***.Türk-İş, DİSK, Hak-lş, Kamu Çalışanları Sendikaları Platformu, TMMOB, TTB, TÜRMOB, T.Diş Hekimleri Birliği, T, Veteriner Hekimleri Birliği, Öğretim Üyeleri Derneği, İHD, ÇHD, Halkevleri, Genel Sağlık İş, Eğitim İş Araştırma Görevlileri Derneği .