CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün Tarafsız Bölge’de konuştu.


Tam iki saat boyunca...
Sahiciliğiyle etkiledi, hakkaniyetiyle etkiledi, tevazusuyla etkiledi, samimiyetiyle etkiledi, bilgisiyle etkiledi, anlatımıyla etkiledi.
* * *
Öyle bir konuştu ki...
O konuşurken...
-  Kemal Kılıçdaroğlu ile Tayyip Erdoğan’ın kavgası gündemden düştü... Onun yerine Munzur Çayı’nda günlerce akan kan devreye girdi.
-  Siyasi çekişmeler, fırsatı değerlendirmeler, kısır kavgalar gündemden düştü... Onun yerine ölmemek için mağaralara sığınan zavallı Dersim köylülerinin üzerine sıkılan gazlar devreye girdi.
-  “İngiliz parmağı/Fransız oyunu” falan gündemden düştü... Onun yerine bir gecede hukuksuz bir şekilde idam edilen Seyit Rıza’nın asılmış bedeni devreye girdi.
-  “İsyan bastırılırken tatsız şeyler olmuş olabilir” cümlesindeki “tatsız şeyler” nitelemesi devreden çıktı... Onun yerine makineliyle tarandıktan sonra ölmediklerinden şüphe duyulanların süngülenmeleri devreye girdi.
-  “Ne yani devlet kendisine isyan edenler karşısında bir şey yapmayacak mıydı?” cümlesi devreden çıktı... Onun yerine Zazaca yakılmış Dersim ağıtları devreye girdi... 
-  “O mu yaptı, bu mu yaptı” türünden mevzi kazanmaya dair sorular devreden çıktı... Onun yerine haksız yere katledilmiş en az 15 bin kişinin ölü bedeni devreye girdi.
-  Yalanlarla yazılmış tarih devreden çıktı... Onun yerine Munzur’dan akan kadın ve çocukların cesetleri devreye girdi.
-  Tunceli halkının desteklediği partilerden yola çıkılarak yapılan sendromlu yorumlar devreden çıktı... Onun yerine katliama maruz kalmış insanların çaresizlik içinde “belki de suç bizdeydi” diyerek olup bitene anlam kazandırma çabaları girdi devreye...
-  “Sırası mı şimdi bunların? Neden bu defterleri açıyorsunuz?” tarzı yaklaşımlar devreden çıktı... Onun yerine tam 73 yıl boyunca sıranın neden Dersim’e hiç gelmediği sorusu devreye girdi.
* * *
Hüseyin Aygün konuştu...
-  O konuştukça gözlerimiz yaşardı, utançtan kıpkırmızı kesildik.
-  O konuştukça isyan ettik, merhametsizliğin böylesine lanet okuduk.
-  O konuştukça kendimizi 1938’in Dersim’inde gibi hissettik.
-  O konuştukça Munzur Çayı’ndan günlerce akan kanı gördük...
-  O konuştukça süngülendik, makinelilerle tarandık.
Ve en sonunda...
“Artık hepimiz Dersimliyiz” dedik, diyebildik.

Gündemin en sempatikleri

-  Ankara’da başına gelen tatsız hadiseyi “bana İsrail’in bir oyunu bu” diye yorumlaması nedeniyle NİHAT DOĞAN...
-  Espri düzeyinin ortaya çıkmasından zerre kadar çekinmemesi ve adını sosyal âleme “şakacı egemen” diye yazdırması nedeniyle EGEMEN BAĞIŞ...
-  Sultanahmet’teki eylemi nasıl değerlendirdiği sorusuna “eylem eylemdir, eylemin mesajı zarar vermektir” diye yanıt veren İDRİS NAİM ŞAHİN...
-  Başbakan’ın ameliyat olmasının ardından köşe yazılarına “geçmiş olsun Başbakanım” yazan KÖŞE YAZARLARI...
-  Başbakan Erdoğan “sen artık bu işe karışma Mehmet” demesine rağmen o işe karışmaya devam eden MEHMET METİNER...
-  Şike yasasında yapılan değişikliği “spordaki Ergenekon”a bağlayan ŞAMİL TAYYAR...

Pek beceremiyoruz

EVLENME arifesindeki binlerce coşkuya da, boşanma arifesindeki binlerce çirkinleşmeye de...
Tanık olmanın sağladığı tecrübeye dayanarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim:
Biz millet olarak...
-  Evlenirken içimizdeki coşkuyu soğukkanlılıkla dengelemeyi...
-  Boşanırken içimizdeki çirkinleşme potansiyeline dur demeyi...
Pek beceremiyoruz.

‘Dünyanın en etkili 500 Müslüman’ı’ meselesi

HÜKÜMETE canı gönülden bağlı olan yayıncı arkadaşları uyarıyorum:
Georgetown Üniversitesi ve Ürdün merkezli bir strateji kuruluşu tarafından açıklanan “Dünyanın En Güçlü 500 Müslüman’ı” listesinden, “Time’a kapak oldu” haberi kadar bile iş çıkmaz. Neden mi? Anlatayım:
* * *
Listede birincilik Suudi Kralı Abdullah’a verilmiş... İkincilik İran’ın dini lideri Hamaney’e gitmiş... Fas Kralı üçüncü olmuş... Ürdün Kralı da dördüncü olmuş. Üç kral ve bir dini liderin ardından sıra ancak Başbakan Tayyip Erdoğan’a gelmiş, gelebilmiş. Demokratik ve bağımsız olmayan ülkelerin krallarını bile “nüfuz” ve “etki” bakımından Erdoğan’ın önüne geçiren bir listeden nasıl lehte bir haber çıkacak?
Sadece bu da değil...Fitneye açık tarafları da var listenin. Mesela Fethullah Gülen 13. sıradan listeye girerken Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ancak 28. sıradan girebilmiş. Mesela Hayrünnisa Gül listede yer bulabilirken Emine Erdoğan’dan söz edilmemiş.
* * *
Yani demem o ki...
“Dünyanın En Güçlü 500 Müslüman’ı” listesini, mümkün olduğunca gündemden düşürmeye çabalamakta sayısız yarar var.

Hadi itiraf et Fehmi Abi

BİZ korkuyoruz. Nokta. Hem de çok korkuyoruz. Resmen titriyoruz. 
Korkudan çığlık atıyoruz. Korkmamız için “R” harfini görmemiz yetiyor. “T”ye geçemiyoruz bile... Tamam mı Fehmi Abi... Anlaştık mı?
* * *
Ama Fehmi Abi...
Sen de “Obama gibi geldiler/Bush gibi oldular” dediğin için zılgıtı yediğin gün çok ama çok korkmuştun değil mi? 
Hem de hayatın boyunca hiç korkmadığın kadar korkmuştun...
Hadi Fehmi Abi... 
İtiraf et... Açılırsın... Hadi ama...

İbo’nun saç boyatması

“MUCİZE” adlı yeni bir albüm için stüdyoya girmiş.
Saçını boyatmış, simsiyah olmuş saçları... 
Eski haline dönmüş...
Ne güzel... Ne güzel...
Eskiden olsa “boyattığı saçlarına” falan bakıp yüzümü ekşitirdim.
Fakat şimdi bir rahatlama duygusuna kapıldım.
Çünkü İbo’nun saçlarını boyatması, o hunhar saldırının ardından toparlandığının kanıtıdır.
Tetiği çekenlere inat...

Kim tutuyor onları içeride

-  Cumhurbaşkanı’na sorarsanız tutukluluğun fiili mahkûmiyete dönüşmemesi gerekir.
-  Başbakan’a sorarsanız tutukluluk sürelerinde büyük sorun var...
-  Adalet Bakanı’na sorarsanız yargılamanın hızlandırılması elzem...
-  Bakanlara sorarsanız tutukluluk büyük sorun.
-  Hukukçulara sorarsanız tutukluluk resmen cezaya dönüşmüş durumda...
-  Muhalefete sorarsanız tutukluluk esaretle eşdeğer...
Kısacası...
Tutukluluk uygulamasını “mesele” olarak görmeyen kimse yok.
Ya da şöyle söyleyeyim: Kamuoyunun karşısına çıkıp göğsünü gererek “Mustafa Balbay bin gün daha içeride kalmalıdır, yoksa ya kaçar ya da delilleri karartır” diyen, diyebilen bir babayiğit yok.
* * *
O zaman soralım:
Bin gündür Balbay’ı kim tutuyor içeride? Daha uzun süredir Tuncay Özkan’ı kim tutuyor? Nedim’i, Ahmet’i, Soner’i günlerdir kim tutuyor içeride? Ragıp’ı, Büşra’yı kim tutuyor ya da kim tutacak?
Kim? Kim? Kim? Kim?